Alınan kararlar gerçekten ‘piyasa beklentisi’ doğrultusunda mı?

Politika Faizi

Şüphesiz ki en sıcak gelişme Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) iki gün önce yapılan Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısıydı. Toplantıda 1 hafta vadeli repo ihale faiz oranı yani politika faizi 100 baz puan indirilerek yüzde 15 seviyesine çekildi. Bu karar piyasa beklentisine paraleldi ancak piyasa isteğine cevap veriyor muydu, tartışılır. Piyasa ve piyasa beklentisini oluşturan anketlere katılan profesyoneller haklı ve doğal olarak Merkez Bankası’nın nasıl bir karar alacağını tahmin edip, ona göre anketlere cevap verirler. Bu anketlerde amaç Merkez Bankası’na ne yapması gerektiği yönünde bir yol göstermek değil, Merkez Bankası’nın ne yönde bir karar vereceğini tahmin etmektir. Hal böyle olunca, karar hemen hemen tüm haberlerde ‘Merkez Bankası piyasa beklentilerine paralel bir şekilde faizi 100 baz puan indirdi.’ şeklinde yer aldı.

Reel Faiz

Merkez Bankası bu kararıyla birlikte son 3 toplantıda, yani son 2 ay içerisinde 300 baz puan yani yüzde 3 faiz indirmiş oldu. 2 ay kadar önce yaptığı bir basın toplantısında Merkez Bankası’nın reel faiz vereceğini ve piyasa beklentisinin bu anlamda tersine karar almayacağını belirten Başkan Şahap Kavcıoğlu, kendi yönetimindeki son üç toplantıda politika faizini yüzde 15 seviyesine getirmiş oldu. Böylelikle son açıklanan enflasyon verisine göre, politika faizi enflasyonun 4,69 puan altına gelmiş oldu. Reel faizin gerçekleşen enflasyona göre değil, önümüzdeki 1 yılda gerçekleşecek enflasyona göre hesaplanması gerektiğini bildiğimize göre hemen piyasa katılımcıları anketindeki önümüzdeki 12 ayda gerçekleşecek tüketici enflasyonu tahminine bakalım; yüzde 15,6. Bu taraftan baktığımızda da Merkez Bankası reel faizden vazgeçmiş gibi görünüyor. Ki diğer taraftan, 12 ay sonrasının yıllık enflasyon tahmini de sürekli yükselmeye devam ediyor. Henüz 4 ay önce yüzde 12 seviyelerinde olan tahmin son ay yüzde 16’ya yaklaşmış durumda. Son günlerde hızla artan ve 11 TL seviyesini de geçen Amerikan doları neticesinde bu tahminin önümüzdeki aylarda daha da yükseleceğini öngörmek çok yanlış olmaz.

Türk Lirası’ndaki değer kaybının ya da başka bir deyişle kurlardaki yükselişin enflasyona geçişkenliğini hepimiz biliyoruz. Bu kararlar neticesinde hızla yükselen kurların enflasyon üzerinde ciddi bir baskı yaratacağı kesin. Enflasyonda önce Temmuz sonra Ağustos ayında zirveyi göreceğimizi hem bizler düşünmüş hem de Sayın Cumhurbaşkanı belirtmişti. Ancak en azından bizler, sonrasında alınan kararlar ve atılan (ya da atılmayan) adımlar neticesinde artık bir zirve tahmini yapmakta zorlanmaya başladık. Şu sıralar piyasadaki kimse enflasyonda zirve tahmini ve bunun zamanı ile ilgili görüş belirtemiyor. Aksine herkes artık Merkez Bankası’nın temel amacı olan fiyat istikrarını korumak yönündeki duruşunu sorgular oldu.

Sert kur hareketleri

Gıda fiyatlarındaki artış, emtia fiyatlarındaki global yükseliş enflasyonun geçiciliği konusunda zaten oldukça ciddi tereddütler oluşturuyor. Bir de üzerine bizim kendi kendimize yarattığımız riskler ortaya çıkıp, kurlarda ciddi yukarı yönlü hareketler yaşandıkça enflasyon konusunda önümüzdeki günlerde elimiz kolumuz bağlanıyor gibi görünüyor.
Evet enflasyon en temel sorunlardan biri, ancak konu sadece enflasyon da değil. Bu kadar hızlı yükselen ve volatil olan kurlar sanayicinin, ihracatçının da işini zorlaştırıyor. Hatta artık, zorlaştırmanın da ötesine geçti, iş yapmasını imkansızlaştırıyor.

Geçtiğimiz 10 yılın aylık ortalama değerlerine göre kur değişimlerine bakılırsa sadece 44 ayda TL dolara karşı değer kazanmış. 76 ayda ise TL değer kaybetmiş. Üstelik değer kazanımlarının 44 aylık ortalaması yüzde 1,9 iken, 76 aydaki değer kayıplarının ortalaması yüzde 3,5. İhraç edebilmek için üreteceğimiz malın hammadde ve yarı mamulünün yaklaşık yüzde 60’ını ithal etmek zorunda olan bir sanayicinin buna dayanabilmesi gerçekten çok zor. Pandemi sonrası hızlı büyüme rakamları, artan sanayi üretim rakamları bu gerçekleri görmemiz üzerindeki en büyük engel gibi görünüyor.

Üzülerek ifade etmek gerekiyor ki, özellikle Merkez Bankası’nın uyguladığı para politikaları uzun zamandır rasyonellikten uzaklaşarak, piyasanın isteklerinin tersine hareket etmeye başladı. Piyasanın beklentilerinin her zaman doğru ve itimat edilir olmadığını elbette biliyorum. Ancak şu da bir gerçek ki kimse ya da hiçbir kurum piyasadan büyük değil ve piyasa ile inatlaşmaya hem gerek yok hem de bizim buna zaten gücümüz yok, maalesef. Piyasanın istekleri doğrultusunda hareket etmek her zaman gerekli midir, piyasa her zaman doğrusunu mu bilir ya da ister, kesinlikle hayır. Ancak kırılgan ekonomilerde piyasayı ikna etme gerekliliği vardır.
Merkez bankanızın bağımsızlığının tartışıldığı bir ortam, bu ortama rağmen sıkça ve resmi gazete duyurusuyla değişen Başkan ya da PPK üyeleri piyasayı ikna etmeyi bırakın, elbette ki tedirgin eder. Üzerine Merkez Bankası Başkanı’nızın önce reel faiz vermeye devam edeceğiz, sonra çekirdek enflasyona bakıyoruz, sonra cari fazla ile enflasyonu düşüreceğiz demeçleri piyasanın hem kafasını karıştırır hem de bundan sonra söyleyeceklerinize itimat etmemesini sağlar. Bu da piyasa baskısını artırarak hem ülke riskinizi yükseltir hem de yapmak istediklerinize de doğru reaksiyonlar alamamanızı ve dolayısıyla yapmak istediklerinizi de yapamamanızı sağlar.
Hemen her yazıda benzer konularda uyarı yapmaktan maalesef artık bıktık. Bıktık ama devam edeceğiz. Kurumlarıyla, yatırımcısıyla, piyasa profesyoneliyle bir bütün olarak doğruyu bulmak, doğru yönde hareket edip bu gidişatı düzeltmekten başka çaremiz ve isteğimiz yok.

Güven Endeksleri Güven endekslerinin açıklanan son verisi olan Ekim ayı verilerinde genele yayılan bir düşüş gözlemleniyor. Reel Kesim Güven Endeksi, Tüketici Güven Endeksi, Ekonomik Güven Endeksi, İnşaat Sektörü Güven Endeksi ve Hizmet Sektörü Güven Endeksi verilerinde gerileme görülürken;

Finansal Hizmetler ve Perakende
Ticaret sektörleri güven endekslerinde iyileşme olduğu görülüyor.

Beklentiler
Yaklaşık 60 piyasa profesyonelinin katılım sağladığı, TCMB tarafından yapılan ve açıklanan ‘Piyasa Katılımcıları Anketi’nin Kasım ayı sonuçları geçen hafta açıklandı. Türk lirasında görülen hızlı değer kaybı, anketin özellikle döviz kuru beklentilerini biraz anlamsızlaştırmaya devam etse de, ortaya çıkan beklentileri her ay olduğu gibi sizlerle paylaşacağım. Ankete göre, katılımcıların bu yıl için büyüme beklentisinin yükselişe devam ettiği ve yüzde 9,2 seviyesine yükseldiği görülüyor. Bu yıl sonunda yıllık enflasyon (TÜFE) beklentisindeki bozulma maalesef sürüyor; Şubat ayında yüzde 11,2 olan beklenti 9 aydır yukarıya çekiliyor ve bu ay sert bir yükselişle yüzde 19,3 seviyesine geldi. Yıl sonu için Amerikan doları kurundaki beklenti yukarıda belirttiğim gibi anlamını bu ay için de biraz yitirmiş olsa da, ciddi olarak yukarı çekilmiş olduğunu görüyoruz; 9,98 Türk lirası seviyesi bekleniyor. Cari işlemler açığındaki beklenti iyileşiyor, yani açık beklentisi düşüyor; 19,2 milyar Amerikan doları olması bekleniyor. Merkez Bankası politika faizi olan 1 hafta vadeli repo ihale faiz oranının 12 ay sonrası için beklentisi de gerilemeyle devam ediyor; yüzde 13,8 seviyesine gelmiş durumda.
Sağlıkla, keyifle geçmesini umduğum bir aydan sonra görüşmek dileğiyle.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Utku Ekmekçi Arşivi