“AH BİZ EŞEKLER”

Aziz Nesin Vakfı’nın hesapları İstanbul Valiliği tarafından bloke edildi. Gerekçesini Ali Nesin sosyal medya hesabından yayınladığı mektupla detaylıca anlattı. Tarihe not düşmek için Ali Nesin’in mektubunu köşemize taşıyoruz. Ali Nesin mektubunu şu sözlerle bitiriyor: Nesin ailesi bu ülkenin düşmanı değildir, aksine, Birinci Dünya Savaşı’na, ardından gönüllü olarak Kurtuluş Savaşı’na katılan dedemi de sayarsak, üç kuşaktır bu halka hizmet ediyoruz, izin verirlerse daha da edeceğiz. Yetti ama!

‘Yetti ama’ sözünü artık sokakta yürürken bile kolaylıkla duyabilirsiniz. Ocakta tencere kaynamıyor, öğrenci evsiz, yurtsuz, okulsuz, kimi çok zengin gösteriş derdinde kimi akşam çocuklarının karnını nasıl doyuracağını düşünüyor. Genç işsizlerin sayısı her geçen gün artıyor. Üniversiteler âdeta işsizliği uzatma kurumları haline gelmiş durumda. Ülkemizde yaşanan derin yoksulluğun izlerini görmezden gelen iktidar canhıraş nereye saldıracağını şaşırıyor. Son olarak da yargı sopasıyla CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na verilen ceza bardağı taşıran son damla oldu. Başımıza gelenlerin bir müsebbibi de uyuyan aydınlar, güce çanak tutanlar, Aziz Nesin’in deyimiyle ‘eşekler’ olmasın! Bugün Ayraç’ta Aziz Nesin’in ‘Ah Biz Eşekler’ öyküsüne yer vereceğiz.

“KARA AYDINLAR” İÇİN YAZILDI

Aziz Nesin ‘Ah Biz Eşekler’ öyküsünü* 1958 yılında kaleme alır. 1958 yılında Adnan Menderes liderliğindeki Demokrat Parti iktidardır. Bugünkü gibi basın ve toplum üzerinde baskıcı bir yönetim anlayışı hakimdir.

Öykünün başında “Bu hikâye, basın ve hürriyetinin yalnız kağıt üstünde yazılı bir süs olarak bırakıldığı, aydınların konuşamaz duruma getirildiği günlerde, halkı bu duruma düşüren ve gerçekleri ancak kendi başları belaya girince söylemeye çalışıp da, artık söyleme olanağı da bulamayan kara aydınları yermek için yazılmış ve yine o günlerde yayımlanmıştır” diye yazılı.

“Ah, biz! Ah biz eşekler!.. Biz eşek milleti de eskiden, siz insan milleti gibi konuşurmuşuz. Bizim de kendimize göre bir dilimiz varmış. Konuşmamız, müzik denli güzel, uyumlu, kulağa tatlı gelirmiş. Ne güzel konuşur, ne türküler söylermişiz. Biz eşek olduğumuzdan, sizler gibi insanca değil, eşekçe konuşurmuşuz. Ama eşekçe yumuşak, tatlı, uyumlu, zengin bir dilmiş.

Biz eşek milleti eskiden, şimdi olduğu gibi anırmazmışız, sonradan anırmaya başlamışız.

Nasıl olup da o zengin eşekçe ölmüş, bir ölü dil doğmuş, sonra biz eşekler anırmaya başlamışız; bunu merak ediyor musunuz? Merak ediyorsanız anlatayım. Kısaca, bizim dilimiz tutulmuştu. Korkunç bir olayla aklımız başımızdan gidip de dilimiz tutulunca eşekçeyi tüm unutmuşuz. O günden sonra da yalnız anırarak, iki uzun heceyle bütün duygularımızı anlatmaya çalışmışız.

Eski kuşaktan bir yaşlı eşek varmış. Bigün bu eski kuşaktan yaşlı eşek, kırlarda tek başına otlamaktaymış. … Bir ara burnuna bir koku gelmiş; ama bu güzel bir koku değil, kurt kokusu…

Eski kuşaktan eşek, burnunu yukarı dikip havayı derin derin koklamış. Hava keskin keskin kurt kokuyormuş.

Yaşlı eşek,

-Yok canım, kurt değildir… diye avunup otlamaya başlamış.

Kurdun kokusu gittikçe artıyormuş. Belli ki kurt yaklaşıyor. Kurt yaklaşıyor demek, ölüm geliyor demek…

Eski kuşaktan eşek,

-Kurt değildir, kurt değildir… diye kendini avutmuş.

Ama kurdun kokusu da gittikçe ağırlaşıyor. Yaşlı eşek hem korkuyor, hem de oralı değilmiş gibi görünerek kendi kendine,

-İnşallah kurt değildir. Kurt buraya nereden gelecek, nerden beni bulacak? diyormuş.

Böylece kendi kendini avutmaktayken kulağına sesler gelmeye başlamış. Ama güzel ses değil, kurt sesi… Yaşlı eşek kulaklarını dikip sesi dinlemiş; evet kurt sesi…

Gönlü bir türlü kurdun gelmesine razı olmadığından,

-Yok canım, bu ses kurt sesi değil, bana öyle geliyor…der, otlamaya devam edermiş.

Kurt kendini avutmaya devam etmiş. Ta ki aralarında eşek adımı ile üç-dörtyüz adım kalmış.

Eski kuşaktan eşek,

-Aman Tanrım, yoksa bu gelen gerçekten kurt mu? Hayır, olamaz. Olmamalıdır. Ah! Yok, yok kurt değil… diye inlemeye başlamış.

Kurtla aralarında elli adım kalınca o yine avunuyormuş:

-Şu karşımda gördüğüm yaratık kurt değildir inşallah. Canım, ne diye kurt olsun… belki devedir, belki fildir, belki de başka bişey, belki de hiçbişeydir. Ben de herşeyi kurt görmeye başladım.

Kurt sırıtarak yaklaşmış, yaklaşmış. Aralarında ancak bikaç adım kalınca yaşlı eşek,

-Biliyorum, bu gelen kurt değil, evet kurt değil ama ben şurdan azıcık uzaklaşsam kötü olmaz, demiş.

Başlamış yürümeye. Başını çevirip bakmış, kurt sırıtarak, ağzının suları akarak arkasından geliyor. Eski kuşaktan eşek yakarmaya başlamış:

-Ulu Tanrım, bu gelen kurt bile olsa, kurt olmasın, ne olur… Kurt değil canım, ben de boşu boşuna korkuyorum.

Kart eşek koşmaya başlamış. … Eşek kaçmış kurt kovalamış. Kuyruğunun dibinde kurdun kızgın kızgın solumasını duyunca, yaşlı eşek kendi kendine,

-Bahse girerim ki bu kurt değil… Kuyruk altımda solumalarını duyduğum bu yaratık kurt olamaz! diye söyleniyormuş.

Kurdun ıslak burnu, eşeğin apışarasına değince, yaşlı eşek de sıfırı tüketmiş. Bir de başını çevirip bakmış; kurt üstüne atıldı atılacak… artık adım atacak gücü kalmayan kart eşek, kurdun sert bakışları altında kıpırdayamaz olmuş, oracıkta kalmış. Kurdu görmemek için gözlerini yumup,

-Kurt değil canım, boşver. İnşallah değildir. Sanki ne diye kurt olsun…diye kekelemiş.

Kurt sağ kabasına bir pençe atınca, oracığa yıkılan eşek,

-Biliyorum, biliyorum sen kurt değilsin. Arkamla oynama, gıdıklanıyorum. El şakasını da hiç sevmem…demiş.

Azgın, aç kurt keskin dişleriyle eşeğin sağrısını ısırmış, budundan büyük bir parça koparmış. Can acısıyla yere yığılan eşeğin birden dili tutulmuş. Bildiği eşekçeyi, korkudan unutmuş… İşte o zaman ancak eşek,

-Aaa kurtmuş… Aaa o imiş… Aaa, o imiş!... diye bağırmaya başlamış.

Kurt onu parçalar, o da dili tutulduğundan yalnız,

-Aaa, o imiş… Aaa, oo-ii… Aaa-iii…diye bağırır, inlermiş.

İşte o günden sonra biz eşek milleti konuşmasını, söyleşmesini unutmuşuz; her duygumuzu, her düşüncemizi anırtıyla anlatmaya başlamışız. O eski kuşaktan eşek, tehlike kuyruk altına girinceye dek kendini avutup kandırmamış olsaydı, bizler de konuşmasını bilecektik.

Ah biz eşekler, ah biz eşek milleti… Aaaa-i, aaa-i, aaaii…

*Öykünün tamamını Nesin Vakfı’nın yayımladığı, Aziz Nesin’in ‘Ah Biz Eşekler’ öykü kitabından okuyabilirsiniz.

ÖĞRETMENLİĞE KÖYDE BAŞLADI ĞİTİM NOBEL’İNE ADAY GÖSTERİLDİ

2018 yılında 173 ülke ve 30 bin öğretmen arasında dünyanın en iyi öğretmenlerinden seçilerek Eğitim Nobeli'ne aday gösterilen ve Türkiye’den katılan tek Türk öğretmen olan Nurten Akkuş köyde başlayan öğretmenlik deneyimini, hayallerini ‘Benim Adım Öğretmen’ kitabında anlatıyor. Akkuş, Eğitim ve toplum alanında pek çok çalışma yaptım. Bu çalışmalar önce Türkiye’de, sonra da dünyada fark yaratan projeler arasına girdi. Birçok konferansa gittim, söyleşiler yaptım. Öğretmenler “Konferansta dinlemek çok güzel ama bir kitap olsa hep baş ucumuzda olur” diyorlardı. Daha geniş kitlelere ulaşabilmek için kitap yazdım” diyor. Çocukluk hayalini gerçekleştiren Nurten Öğretmen, köy öğretmenliğinin kendisine çok şey kattığını, sadece çocukların değil ailelerin de rehberi olduğunu söylüyor: İlk olarak köy öğretmenliğine atandım. Farklı hayallerim vardı. Ancak ta ki ilk gün o sınıfın kapısından içeri girene kadar... Çocukların masum yüzlerini, tebessümlerini hiç unutmuyorum. Onlar aslında ilk olarak kenarda duran sobayı yakmamı, ellerini avuçlarımın içine alıp onları ısıtmamı bekliyorlardı. Ben onların dünyalarına girdikçe oradaki insanlar da kapılarını, gönüllerini açtılar. Bir kadınsanız kadınların rehberi oluyorsunuz. Çocukların dünyasında bambaşka bir yerdesiniz. Tahta başında başlamıyor bizim görevimiz. Meslekte 15.yılını dolduran, hayalleri sınır tanımayan Nurten Akkuş’la ‘Benim Adım Öğretmen’ kitabını konuştuk.

Pandemi öğretmenin önemini yeniden anımsattı. Sizin gözlemleriniz neler?

Eskiden teknolojik gereçler bu kadar fazla değildi. Öğretmenin öğrettiği her şeyin doğru olduğu düşünülürdü. Bilgiye kolay ulaşılabiliyor ama pandemide şunu fark ettik ki asıl mesele bilgi değilmiş. Hayata dokunan insanlara, rehberlere ihtiyaç var. Sorun sadece bilgi aktarmak değil. Çevrimiçi dersler de yaptık, farklı kanallardan bilgi edinmeye çalıştık ama öğretmenin çocukların hayatına dokunması, iletişim kurması, aileyle temasta olması çok önemli. Öğretmenliğin ne kadar kıymetli olduğunu anladık. Öğretmenlerin geleceği şekillendiren rehberler olduğunu unutmamalıyız. Öğretmen hep şunu düşünür: Karşımda bir gelecek var ve o çocukları kaybetme lüksüm yok! Omuzlarımızdaki sorumluluğun ne kadar kıymetli olduğunu biliyoruz.

TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİNE ÖRNEK PROJE

‘Baba Bana Bir Masal Anlat’ projesiyle ödüller kazandınız. İşe neden babalardan başladınız? Çıkış noktanız neydi?

Mesleğe ilk başladığım yıllarda ‘Baba Bana Bir Masal Anlat’ ilk projemdi. O dönem anaokulunun kuruculuğunu yapmıştım. Buranın ilk anaokuluydu. Tabelada anaokulu yazınca babalar çekiniyordu, okula anneler gelsin diyorlardı. Benim sadece anneye değil erkek rol modellerine de ihtiyacım vardı. Babalarla çocuklar arasında bir köprü oluşsun istedim. Bunu da masalla birleştirmeyi düşündüm. Babaları sırayla çağırdım. İlk yıl çok zorlandım. Çok çekingen bir babamız vardı. Bu kadar kişi kabul etmediyse o baba hiç kabul etmez diye düşünmüştüm ama o baba beni çok şaşırttı. Bu masalı gerçekten yazanlardan biri de o babamız olmuştu. Onun sayesinde daha sonra Türkiye Empati Ödülü’ne aday gösterilmiştik. Bu projeyle farkındalık uyandırıldı. Sabancı Vakfı Fark Yaratanlar’a seçilmiştim. Bir ekip film için gelmişti. “Çok güzel bir iş yapıyoruz ve Türkiye de tanınan babalarız” duygusu hâkimdi.  Bu duygu çok önemliydi. Önce babalarla başladığım için projenin adını ‘Baba Bana Bir Masal Anlat’ koydum. Bu bir empati, sevgi ağıydı. Sonraki dönemde dedelerimiz, amcalarımız çocuğun rol model olarak seçtiği her kimse onları masal kahramanı olarak davet ettik. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği alanında örnek bir proje oldu. Çocuğun yaşamında erkek rol modellerin önemini vurgulamış olduk.

“BABA BANA BİR MASAL ANLAT” PROJESİ DÜNYAYA TAŞINDI

Bu projeye halihazırda devam ediyor musunuz?

Çevrimiçi süreçte de projeye devam ettik. Bazen babalarımız bağlanıp çocuklara masal anlattı. Projemiz Kanada, Almanya, Azerbaycan, Birleşik Arap Emirlikleri’nde uygulanıyor.

146 ÜLKEDE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÇALIŞMASI

Dünyanın farklı ülkelerinde birlikte çalıştığınız öğretmenler var mı?

Dünyaya geniş açılardan bakabilmek istiyorum. Bir tarafım kırsal, bir tarafım küresel. Bir tarafım eğitim, bir tarafım toplum. Hepsine değer veriyorum. Her geçen gün çalıştığım alan ve saat daha da artıyor. Sadece kendim için çalışmak üretmekten çok daha öte hedeflerim. Milyonlarca öğretmenle ve öğretmen adayıyla bir araya geldim. Daha fazla ilham olabilmek için çalışıyorum. Eğitim elçiliği görevimiz de var. Bu sebeple dünya çapında da çalışmalarım ve konferanslarım sürüyor. UNICEF ve UNESCO ile de projeler gerçekleştirdik. Şu anda iklim değişikliği projesi yapıyoruz. 146 ülkede on milyon öğrencide iklim değişikliği bilinci oluşturmaya çalışıyoruz. Farklı ülkelerdeki küresel öğretmenlerle birlikte kitap yazıyoruz. Uluslararası kitap da yayımlayacağız. Bu dünya çapında ilham veren öğretmenlerin çalışmalarının gösterildiği bir kitap olacak.

HAFTANIN KİTAPLARI

BİZ ADAM OLMAYIZ

Aziz Nesin

Nesin Yayınevi

-Gürültüde yazarım da, yalnız yanıbaşımda birisi konuşursa yazamıyorum.

-Canım efendim, gürültü olmasa daha iyi değil mi? Ne hakları var sizi rahatsız etmeye, yavaş da konuşabilirler. İşte Danimarka’da, İsveç’te, Hollanda’da katiyen böyle bir şey olmaz. Çünkü onlarda insanın insana saygısı vardır… Bu saygı üstüne türlü örnekler de göstererek konuştu da konuştu…Biz işte bunun için adam olmayız beyim, biz adam olamayız! Nesin’i öyküleriyle anıyoruz.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE HİÇ DÜŞÜNÜLMEYENLER

BÜYÜK KAOS

Amitav Ghosh

Timaş Yayınları

Hintli yazar Amitav Ghosh ‘Büyük Kaos’ kitabında edebiyat, tarih ve politikayla birlikte iklim değişikliğini ele alıyor. Kitabın ilk bölümünde edebiyat-iklim krizi arasındaki ilişkiye odaklanırken bunu Madame Bovary’den Solaris’e edebiyattan örneklerle açıklıyor. Tarih bölümünde kapitalizm ve iklim krizi ilişkisi, karbon ekonomisi çerçevesinde ele alınıyor. Ghosh, Asya’daki kömürün petrol endüstrisiyle ilişkisinden, sömürgecilikten sanayileşmeye uzanan kapsamlı bir okuma sunuyor.

YOK YOLCU

Kâmil Erdem

Sel Yayıncılık

68. Sait Faik Hikâye Armağanı’nın bu yılki sahibi ‘Yok Yolcu’ kitabıyla Kâmil Erdem oldu. Erdem, ilk kitabı ‘Şu Yağmur Bir Yağsa’ Antalya Edebiyat Günleri’nde, En İyi İlk Öykü Kitabı Ödülü’nü kazandı. ‘Bir Kırık Segâh’ kitabıyla ise 2019 Haldun Taner Öykü Ödülü’nü aldı. ‘Yok Yolcu’ kitabında yazar bütün caddeleri, sokakları, evleri, insanlarıyla, insanlar arasındaki ilişkilerin yıkıldığı, yeniden kurulduğu, duvarlar ve sular altına kalan Beyoğlu’na bir ağıt yakıyor.

ÇOCUK KİTAPLARI

ASİ KIZLARA UYKUDAN ÖNCE HİKÂYELER

Türkiye’den 100 Olağanüstü Kadının Masalı

Hep Kitap

‘Asi Kızlara Uykudan Önce Hikâyeler’ serisinde Türkiye’den başarılı kadın hikâyeleri de yayımlandı. Bu kadınlardan biri de Ayraç köşesinde ‘Benim Adım Öğretmen’ kitabına yer verdiğimiz Nurten Öğretmen. Hep Kitap’ın yayımladığı seride Adalet Cimcoz, Adile Naşit, Afife Jale, Aliye Berger, Azra Erhat, Cahide Sonku, Fahrelnissa Zeid, Fatma Aliye, Halide Edib Adıvar, İdil Biret, Leyla Gencer, Müzeyyen Senar, Nene Hatun, Safiye Ayla, Suat Derviş, Şafak Pavey, Türkan Saylan, Yıldız Kenter gibi isimler de var.

BENİM GÜZEL VAPURUM

Filiz Özdem

Yapı Kredi Yayınları

Vapurlarla yarışan yunusları merak ediyor musunuz? Peki vapur içinde o kadar arabayla nasıl yüzüyor biliyor musunuz? Yandan çarklı bir taşıt mı yoksa bir içecek mi dersiniz? Filiz Özdem tüm bu soruların yanıtlarını minik okurlarıyla arıyor. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan ‘Benim Güzel Vapurum’ kitabının çizimlerini Eren Caner Polat yaptı. Filiz Özdem’in kaleminden sıcacık bir dede torun hikâyesi okuyoruz.

BİZ, BİZİM HİKÂYEMİZ

Yvan Pommaux, Christophe Ylla-Somers

Yordam Kitap

İnsanlık tarihinin başından bu yana dünyadan geçmiş olan tüm erkeklerin, kadınların ve çocukların izi var bu kitapta. Tarih boyunca kötü dönemler, savaşlar, salgınlar, kıtlıklar yaşadık ve hâlâ yaşıyoruz. Uygarlıklar kurduk, uygarlıklar yıktık. Savaşı icat ettiğimiz gibi sanatı da icat ettik. Birbirimize düşman olduk, ama aşkı, arkadaşlığı, elbirliğini, dayanışmayı da yarattık. Yvan Pommaux ile Christophe Ylla-Somers’in ortak çalışmasının ürünü olan, Fransa’da çocuk ve gençlik edebiyatı alanında verilen Sorcières Ödülü’nü kazanan ‘Biz, Bizim Hikâyemiz’ insanlık tarihinin dönüm noktalarını anlatıyor.

ÇOK SATANLAR

1. Tiamat, İhsan Oktay Anar

2. İnsan Geleceğini Nasıl Kurar? İlber Ortaylı

3. Güzel Dünya Neredesin? Sally Rooney

4. Anka Kuşu, Yılmaz Özdil

5. Gece Yarısı Kütüphanesi, Matt Haig

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi