
Bahattin Yücel
ABD ve Ortadoğu
ABD Başkanlık seçimleri beklentileri doğruladı. Seçim öncesinde yapılan yorumların bir bölümü yanıltıcı olabilir. Trump’ın içe dönük dış politika çizgisi izleyeceğine ilişkin beklentiler boşa çıkıyor. Bu aşamada Trump’ın kazanması, salt Amerikalıları ilgilendirecek bir gelişme olarak görülmemeli. Kampanya sloganını -make America great again- salt ABD seçmenine verilen bir mesaj olarak yorumlamak yanıltıcı olabilir.
Özellikle dış politika çizgisini yansıtan, Gazze ve Ukrayna konularındaki çıkışları, bu sloganın Amerika’yı büyütmenin çok ötesinde bir anlam taşıdığını gösteriyor. Beyaz Saray’ın ilk ziyaretçilerinden Netanyahu ile görüşmenin ardından yapılan açıklama, Grönland’ın ve hatta Kanada’nın Amerika’nın envanterine(!) katılması istekleri, küresel düzeyde yeni bir paylaşım sürecinin başlayacağının ilk işaretleri sayılmalı.
Ortadoğu’da artık ustalıkla tasarlandığı anlaşılan, radikal İslamcı örgüt Hamas’ın sivil hedeflere insanlık dışı saldırısının önceden tasarlandığı kuşkuları doğurdu. Saldırı geniş ölçekli bir küresel paylaşımın kapısını araladı. ABD seçimlerinden hemen sonra İsrail’in askeri operasyonları ile başlatılan yeni bir süreç yaşanıyor.
Rusya’nın Suriye’deki geleneksel dış politika çizgini aniden terk etmesinin ardından, kolaylıkla iş başına getirilen, ABD destekli kökten dinci eğilimli iktidar değişikliği düşündürücü.
Rusya-Ukrayna savaşının sonlanmasına ilişkin medyaya yansıyan gelişmeler de gizemlerini koruyor. Eski deyimle iki süper güç arasında sürdürülen, bu aşamada bilemediğimiz, belki de ileride de öğrenmeyeceğimiz gizli ilişkiler kurulmuş olmalı.
Zaman ilerledikçe yaşadığımız coğrafyada, Suriye’ye karşılık Ukrayna denklemi ile karşılaşılması sürpriz sayılmamalı. Daha doğrusu Rusya’nın istekleri doğrultusunda bu ülkeye verilen ABD desteğinin geri çekilmesi.
Dış politika kurgularını, iki süper güç arasındaki çelişkilere dayandıran siyaset anlayışının önünde sonunda gireceği açmazın örneklerine yakın tarihte sıklıkla rastlanıyor. Örneğin 2. Dünya Savaşı sonunda Stalin’in Yunan Komünist Partisinden desteğini çekmesiyle İngiltere’nin Mısır’daki kuvvetlerinden bir bölümüyle destek verdiği, Yunan İç Savaşı sonunda yaşananlar gibi.
Sınırlarımızın hemen ötesinde bunlar yaşanırken, iktidarın dış politikasının yörüngesini özenle gizlemesi, sıranın Suriye’den sonra İran’a gelme olasılığının arttığı söylentileri, Türkiye’yi çok yakından ilgilendirir.
Özellikle İmralı görüşmelerinin Öcalan’ın affından çok farklı boyutları olduğu öne sürülebilir. Örneğin aralarında TBMM üyelerinin de yer aldığı heyetlerin, konuyu Irak Kürt Yönetiminin iki ayrı siyasal yapısıyla -açıklamalara göre- müzakere etmeleri düşündürücü değil mi?
Gelişmeler karşısında muhalefetin halkın duyarlıklarını dile getirmesi ve ülkenin geleceğini derinden etkileyecek birtakım sınır dışı taleplere karşı, kamuoyunu uyarmasından daha doğal ne olabilir?
Ekonomide yaşadıklarımızın çözümünü “kent lokantaları” ile anti demokratik uygulamaları cumhurbaşkanı adayının eğilim yoklamasıyla belirleyerek aramak belki günü kurtarmaya yarar ama Türkiye’yi esenliğe ulaştıramaz.
Geçmişte AB ile güçlendirilecek ilişkilerin, demokrasiye katkıda bulunacağını uman yaklaşımların, Trump’ın yeni dış politikasını dikkate almadan yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Avrupa giderek tırmanan faşist eğilimlere çok yakın siyasal partilerin güçlendikleri bir döneme, 2. Dünya Savaşı’nın ardından yeniden giriyor.