Oğuz Pancar
Por Una Cabeza-III / Carlos Gardel
Filmde Albay Frank Slade’in dansa başlarken Donna’ya söylediği bir replik var; “Tangoda yanlış yoktur, yaşam gibi değil. Herşey karmakarışık olsa bile durmayıp tangoya devam edersin.”
Fransa’da çevirdiği filmlerin İspanyolca konuşulan ülkelerde yüksek gişe başarısı yakalamasının ardından Gardel, Paramount adına bir dizi film çekmek üzere ABD’ye gider. 1934-35 yıllarında Cuesta Abajo, El Tango En Broadway, El Día Que Me Quieras ve Tango Bar filmlerinde oynar (Son ikisi ölümünden sonra gösterime girecektir).
Gardel’in rol aldığı filmlerin hepsi İspanyolcadır ve sinemasal değerleri de çok yüksek değildir, belli ki şarkıcının geniş hayran kitlesine yönelik olarak yapılmış filmlerdir bunlar. Haksız da değillerdir, filmlerin gösterimi sırasında seyircilerin filmin durdurularak Gardel’in şarkı söylediği sahnelerin tekrar tekrar oynatılmasını istemeleri çok sık görülen birşeydir.
Piazzolla, Sinatra
Gardel’in film çekimleri sırasında tanıştığı kişiler arasında Astor Piazzolla da vardır. “El Tango En Broadway“ filminin çekimi için bir iyi bir bandoneoncuya gerek duyulduğunda o sırada henüz on üç yaşında olan Astor’u alıp getirirler karşısına. Gardel, bu müthiş yetenekli çocuğu çok sever; hatta ona, daha sonra çekeceği "El Día Que Me Quieras" filminde küçük bir rol verir. Film çekimlerinden sonra çıkacağı uzun turneye onun da katılmasını teklif eder. Astor’un çok istemesine rağmen yaşı küçük olduğu için babası izin vermez; kararının ne kadar isabetli olduğu kısa süre sonra ortaya çıkar, Gardel ve orkestrası bir uçak kazasında yaşamlarını kaybedeceklerdir çıktıkları bu turne sırasında. Astor Piazzolla yıllar sonra bu olayı anımsarken, “Babam o turneye katılmama izin vermiş olsaydı şimdi bandoneon yerine arp çalıyor olacaktım.” diye anlatacaktır(1).
Buna benzer başka bir tanışma öyküsü daha var ancak onun gerçekliği biraz kuşkulu.
Carlos Gardel film çekimleri arasındaki boşlukta, radyoda yayınlanmak üzere NBC stüdyolarında izleyicili konserler de verir. Ondaki müzik yeteneğinin farkında olan kız arkadaşı (sonradan eşi olacak Nancy Barbato), her okuldan atılan, girdiği hiç bir işte tutunamayan ve suça eğilimli Francis Albert Sinatra’yı zorlayarak Gardel’in bir radyo konserine götürür ve konser sonrasında ne yapıp edip kuliste Gardel’le tanıştırmayı başarır. Gardel orada genç Sinatra’ya, kendisinin de o yaşlarda benzer bir durumda olduğunu, onu kurtaranınsa müzik olduğunu söyler ve genç yeteneklere yönelik müzik yarışmalarına katılmasını önerir. Nasıl olduğu uzun bir hikaye ama Frank Sinatra sonunda Gardel’in sözünü ettiği radyo yarışmasına katılır ve kazanır! Oy veren radyo dinleyicilerinin çoğu bu güzel sesli genç adamın kim olduğunu merak etmektedir. O gece, Frank Sinatra’nın ileride tüm dünyaca tanınan bir şarkıcı olmasının başlangıcı olur(2).
Son Turne
Gardel ve Ekibi hem konserler vermek hem de yeni çekilen “El Día Que Me Quieras” filmini tanıtmak için Latin Amerika ülkelerini kapsayan bir turneye çıkarlar 1935’te. Turnenin Kolombiya’daki duraklarından Cali’ye uçmak üzere Medellin’deki havaalanından kalkışa başlayan uçakları pistteki diğer bir uçağa çarpar ve Gardel’le birlikte on altı kişi daha yaşamını kaybeder bu uğursuz kazada.
Kazadan sonra Gardel’in naaşı geçici olarak Medellin’de toprağa verilir, cenazenin Arjantin’e taşınmasıyla ilgili bürokratik işlemler neredeyse altı ay sürer ve sonunda büyük şarkıcının çok sevdiği Buenos Aires’e yolculuğu başlar. Ticari havacılık 1920’li yıllarda -küçük uçaklarla- başlamış olsa da henüz Kolombiya ve Arjantin arasında uçak seferi yoktur. Gardel’in bu son yolculuğu oldukça aktarmalı ve uzun bir rota izleyecektir.
Gardel’in Medellin’den yola çıkan cenazesi önce trenle 25 kilometre uzaklıktaki Valparaiso’ya ulaşır, sonrasında da otobüslerle Sapia kasabasına(3); oradan da –yol olmadığı için- katırlarla Pereira kasabasına ve sonra da Pasifik Okyanusu kıyısındaki Buenaventura’ya varır. Panama’daki Santa Monica Limanı’na gemiyle ulaşan cenaze, sonrasında başka bir gemiyle New York’a gider ve orada yirmi gün hayranlarının ziyaretine açılır. Gardel’in cenazesi son olarak “SS Pan America” gemisiyle, Brezilya’nın Rio de Janeiro ve Uruguay’ın Montevideo limanlarına da uğrayarak on sekiz gün sonra Buenos Aires’e varır.
Başlangıçta bir ay süreceği düşünülen yolculuğun sona ermesi iki ayı bulmuştur. Bunun asıl nedeni geçtiği her kasabada ve her limanda insanların Gardel’in tabutunu görmek, dokunmak ve başında dua etmek için mahşeri kalabalıklar oluşturmasıdır.
Adiós El Zorzal !
Buenos Aires Limanı’na ulaştığında saatlerdir rıhtımda beklemekte olan on binlerce hayranı karşılar ünlü şarkıcıyı, altı atın çektiği cenaze arabası kalabalık yüzünden gün batmadan mezarlığa ulaşamayınca ünlü “Luna Park” futbol stadyumunun yakınında mola verilir mecburen. Hayranları sabaha dek onun tangolarını söyleyerek öderler “El Zorzal”a(4) gönül borçlarını; gün ışıyınca cenaze alayı Chacarita Mezarlığı’na doğru yola koyulur yine onun şarkıları eşliğinde. Limandan mezarlığa kadar olan yolun üzeri, geçerken tabutuna atılan çiçeklerle kaplanmıştır. Sevgili Greta’sı yanında toprağa verilen “Carlitos”un(5) mezarını ziyaret etmek isteyen kalabalıklar ancak haftalar sonra azalacaktır.
Bu büyük şarkıcının iki buçuk yaşında Bordeaux’dan “SS Don Pedro” gemisiyle başlayan öyküsü, cenazesini New York’tan Buenos Aires’e getiren “SS Pan America”yla sona ermiştir ama “Por Una Cabeza”nın öyküsü orada bitmez tabii; yıllarca en sevilen tango şarkılarından biri olarak tüm dünyada dinlenir ve söylenir. Ancak 1950’lere gelindiğinde tango rüzgarı dinmeye yüz tutar, bu güzel şarkı dünyada sayıları giderek azalan tango tutkunları dışında pek bilinmez, dinlenmez olur. Taa ki 1992’de Martin Brest tarafından yönetilen ve 1974 yapımı İtalyan “Profumo di Donna”nın yeniden çevrimi olan “Kadın Kokusu” filmine kadar. Pek çok kişi, görme engelli emekli Albay Frank Slade’in(6) dansa kaldırdığı Donna’yla(7) olan tango sahnesinde duyar “Por Una Cabeza”yı ilk kez ve bu güzel şarkının ikinci baharı başlar(8)…
Filmde Albay Frank Slade’in dansa başlarken Donna’ya söylediği bir replik var; “Tangoda yanlış yoktur, yaşam gibi değil. Herşey karmakarışık olsa bile durmayıp tangoya devam edersin.” Yanlışlar olması doğal, birilerinin ayağına hiç basmadan ya da sizin ayağınıza hiç basılmadan tango öğrenilemiyor ne yazık ki. Müzik susana dek zeybek, çiftetelli, halay; sizinki hangisiyse, dansa devam. Ama mutlaka tango diyorsanız unutmayın, iki kişi gerekiyor…
- Cennetteki meleklerin arp çaldığına dair Hristiyan inanışına yapılan bir gönderme.
- Bu ilginç öykünün devamı da var. Buna göre, 1981’de Arjantin’de verdiği ilk konserden sonra Sinatra ve bir grup tango müzisyeni Gardel’in çocukluğunun geçtiği Abasto Mahallesi’ne giderler. Sinatra paltosunun cebinden 1934 tarihli bir bilet çıkarır, onu öper ve usulca yere bırakırken “Hayatta kalmama yardım ettiğiniz için teşekkürler Bay Gardel.” diye fısıldar.
2009’da ortaya atılan bu öykü büyük olasılıkla uydurma. En başta gerçek olamayacak kadar dramatik ve güzel bir kurguya sahip, ama daha önemlisi çok araştırılmış olsa da bu anlatılanları doğrulayacak (ya da çürütecek) herhangi bir belge bulunamamış; olaya tanıklık etmiş olması gerekenlerin de hiçbiri bugün hayatta değil. Gerçek olsaydı, birileri mutlaka çok daha önce bu olağanüstü öyküden söz ederdi ya da en azından Nancy Sinatra’nın anı kitaplarında yer alırdı diye düşünüyorum.
Daha ayrıntılı bilgi için;
- Carlos Gardel’in uçakta bulunan eşyaları yirmi büyük sandığa ancak sığmıştır, yalnızca şapkaları üç bavuldur.
- Ardıçkuşu, Gardel’in lakaplarından biri.
- Carloscuk, Gardel’in lakaplarından biri.
- Al Pacino canlandırmıştır.
- Gabrielle Anwar canlandırmıştır.
- Filmdeki icra çoklukla yazıldığı gibi Itzhak Perlman’a değil The Tango Project grubuna aittir.