Oğuz Pancar
Öykü II / Theseus
Theseus, Attika kıyılarına yaklaşırken gemiye beyaz yelken çektirmeyi unutur; kıyıdaki yüksek kayalıklarda günlerdir geminin yolunu gözlemekte olan Aigeus, uzakta beliren kara yelkeni görünce oğlunun öldüğünü sanarak kendini kayalıklardan denize bırakır. O günden sonra bu denizin adı Aigae (Ege) Denizi olarak bilinecektir
Geçen haftaki yazıda, mitolojide geçen şekline karşılık, “Theseus gerçekte nasıl bir yaşam sürmüş olabilir” diye sorarak kurmaca bir öykü anlatmıştık. Bu hafta da söylenceyi kaynaklardan günümüze ulaştığı biçimiyle aktaralım(1)…
Theseus, Atina kralı Aigeus ve Peloponnesos’ta (Mora) küçük bir beylik olan Troezen hükümdarının kızı Aithra’nın oğlu olarak dünyaya gelir.
Anlatıldığına göre, iki evliliğinden de çocuğu olmayan Aigeus, kâhinlik merkezi Delphoi’yi ziyaret ederek derdini anlattığında, kâhinden, şarap tulumunu Atina’ya varmadan açmaması öğüdünü alır. Kehânete bir anlam veremeyen Aigeus, dönüş yolunda arkadaşı, Troezen hükümdarı Pittheus’u ziyaret eder. Kızı Aithra’yı Aigeus’la evlendirmeyi aklına koymuş olan Pittheus o akşam onuruna verdiği şölende, kâhinin uyarısını anlamamış olan Aigeus’u sarhoş eder; gece de kızından, sızmış Aigeus’un koynuna girmesini ister. Aithra bu geceden dokuz ay sonra Theseus’u dünyaya getirecektir.
[Söylencenin başka bir anlatımına göre, Aithra gece uyumuşken, Athena’nın gönderdiği bir rüyanın etkisiyle tanrılara kurban sunmak için -kıyıya yakın adalardan- Sphairos’a gider fakat orada Poseidon’un tecavüzüne uğrar; yani doğan çocuğun babası Aigeus değil Poseidon’dur.]
Kılıç ve Sandaletler
Aigeus çocuğun doğumunu beklemez; Attika’ya dönmeden önce devasa bir kayanın altına kılıç ve sandaletlerini saklar ve çocuk büyüdüğünde kayayı kaldırıp emanetlerini alabilirse, ancak o zaman, krallığı hak ettiğini kanıtlayacağını söyler(2).
[Aigeus’un kardeşi Pallas’ın tam elli oğlu vardır ve hepsi de ondan sonra tahta geçmek için fırsat kollamaktadır. Aigeus, doğacak oğlunun kocaman bir kayayı kaldırabilmesini şart koşarak, onun Pallas’ın oğullarıyla baş edebilecek kadar güçlü olduğundan emin olmak ister aslında.]
Küçük Theseus doğuştan farklı bir çocuktur. Bir gün Kral Pittheus’u ziyaret eden Herakles, her zaman sırtına giydiği aslan postunu sedire koyar. Odadaki bütün çocuklar korktuğu hâlde yalnızca Theseus canlı zannettiği posta hücum eder. On yedi yaşını tamamladığında annesinden kim olduğunu ve babasının bıraktığı kılıçla sandaletlerin yerini öğrenir. Ağır kayayı kolayca kaldırarak emanetlerini alır ve babasıyla tanışmak üzere yola koyulur. Ancak her kahraman gibi onun da yol boyunca korkunç düşmanlara karşı koyması gerekecektir.
Troezen’le Attika arasında karşısına çıkan ve alt ettiği sayısız devler, canavarlar dışında, bölgeye korku salan namlı haydutlarla da savaşır. Bunlar arasında, kocaman bir balyoz taşıyan topal haydut Periphetes, yolcuların el ve kollarını eğdiği ağaçlara bağladıktan sonra ipi keserek kurbanlarını parçalayan Sinis, eşkıya Skiron, güreşçi Kerkyron ve yolcuları bir yatağa yatırıp boyları uzunsa ayaklarını kesen ya da boyları kısaysa özel olarak yaptığı âletleri kullanarak zorla çekip uzatan acımasız Procrustes de vardır.
Atina’ya Varış
Sonunda Attika bölgesine ulaştığında, yol boyunca aldığı canlardan dolayı Phytalos soyu(3) tarafından törenle arındırıldıktan sonra Atina’ya varır. Aigeus’un oğlu olduğunu saklar önceleri ancak kralın karısı Medea(4) onun kim olduğunu ilk görüşte anlamıştır. Aigeus’la ona bir veliaht doğurma sözü vererek evlenen Medea, İason’dan olma oğlu Medus’u kral yapma peşindedir. Ölüme yollamak için, Theseus’tan, Herakles’in Girit’ten getirdiği ve bölgeye korku salan Maraton Boğası’nı(5) öldürmesini ister. Theseus yalnızca canavara boyun eğdirmekle kalmaz, Tanrıça Athena’ya kurban etmek için canlı olarak yanında getirir üstelik.
Theseus’tan bu şekilde kurtulamayacağını anlayan Medea başka bir plan kurar; Aigeus’u Theseus onuruna bir şölen vermeye ikna eder; niyeti Theseus’u zehirlemektir.
Theseus şölen masasına oturduğunda Medea ona kızarmış iri bir sığır buduyla zehirli şarap ikram eder. Şarabın zehirli olduğunu anlayan Theseus eti kesme bahanesiyle kılıcını kınından sıyırdığında, kılıcı tanıyan Aigeus heyecanla ayağa fırlar ve oğluna sarılır; bu sırada zehirli şarap kadehi de yere devrilir. Medea’nın niyetinden haberdar olan Aigeus, karısını saraydan kovar.
Aigeus’un mirasçısı olarak duyurduğu Theseus, Pallas’ın taht hayali kuran oğullarıyla, yani kuzenleriyle kıyasıya savaşmak zorunda kalır ve pek çoğunu Hades’e(6) yollar.
Girit ve Minotauros
Bir zaman sonra Girit’e her yıl ödemek zorunda oldukları diyetin zamanı gelir çatar. Yıllar önce bir Panathenaia Bayramı’nda yarışlara katılan Minosoğlu Androgeos, Attikalılarla çıkan bir kavgada öldürülür. Oğlunun ölümü üzerine güçlü bir donanmayla Attika üzerine sefere çıkan ve Atina’yı kuşatan Minos’un öfkesi ancak, Attikalıların bu cinayetin diyeti olarak her yıl Minotauros’a(7) kurban olarak sunulmak üzere yedi genç kız ve yedi genç erkek yollamayı kabul etmesiyle yatışır.
Theseus babasından, bu yıl gönderilecek yedi erkek kurbandan biri olarak kendisini yollamasını ister; Aigeus başta karşı çıksa da sonunda ikna olur. Yolculuk hazırlıkları bitince, diğer kurbanlarla birlikte gemiye binmeden önce Theseus babasına, “Bu geminin yelkeni kara. Eğer ben canavarı öldürür de Attika’ya dönebilecek olursam bunun yerine beyaz yelken çektiririm, sen de uzaktan görür görmez anlarsın kurtulduğumu.” der ve sarılarak veda eder Aigeus’a.
Girit’te büyük bir kalabalık karşılar Atinalıları. Karşılayanlar arasından Minos’un kızı Ariadne de vardır. Genç kız görür görmez tutulur Theseus’a; hemen labirentin mimarı Daidalos’a koşup, “Aman Daidalos” der, “Bana labirentten çıkmanın bir yolunu öğret.” Daidalos da karşılık verir, “Bir yün yumağı al, ipin ucunu girişe bağla. Labirentte ilerledikçe yumağı çöz. Dönmek istediğin zaman ipi izleyerek çıkışa gelirsin.”
Daidalos ve İkarus
[Burada belki Daidalos’tan da biraz söz etmek gerek, onun ve oğlu İkarus’un öyküleri de sanata ilham verenler arasında.
Atinalı Daidalos, büyük bir mimar ve heykeltraş olmasının yanı sıra her türlü mekanik aracı tasarlayabilen çok yönlü bir yaratıcıdır. Atölyesinde Talos adındaki yeğeniyle birlikte çalışırken onun ölü bir yılanın dişlerini kullanarak testereyi icat etmesini çok kıskanır ve çırağını Akropol'den aşağı atarak öldürür; cinayeti ortaya çıktığı zaman da kaçarak Girit kralı Minos'a sığınır.
Minos'un karısı Pasiphae ondan kralın Poseidon'a kurban etmediği boğayla çiftleşmek için özel bir düzenek yapmasını ister; bu birleşmeden yarı boğa yarı insan canavar Minotauros doğacaktır. Daidalos daha sonra, Minotauros’un kapatılacağı labirenti inşa eder Minos’un isteğiyle.
Daidalos, Theseus’un labirentten çıkabilmesi için yün yumağı fikrini verir Ariadne'ye ve labirentin merkezine giden yolu tarif eder. Bunu çok sonraları öğrenen Minos Daidalos’un ihanetini bağışlamaz ve onu oğlu İkarus'la birlikte labirente hapseder; labirentten çıkmak için her şeyi dener ancak başaramazlar. Minos ölüm yatağındayken Daidalos'un peşini asla bırakmayacağına yemin eder ve öldükten sonra da hayaleti Daidalos'u labirentte aramaya devam eder.
Uzun bir zaman sonra Daidalos'un aklına balmumu ve tüylerden kanat yapıp havalanmak gelir; yaptığı kanatlarla havalanarak labirentten kurtulmayı başarırlar. Daidalos İkarus'a, uçarken çok alçalırsa denize düşeceğini, çok yükselirse de güneşin tüyleri birbirine bağlayan balmumunu eriteceğini hatırlatır. Ancak uçmanın cazibesine kapılan İkarus, babasının uyarılarına kulak asmaz ve güneşe doğru yükseldikçe yükselir; güneş balmumunu eritir, İkarus denize çakılır ve hayatını kaybeder.]
Daidalos’tan çıkış yolunu öğrenen Ariadne çok sevinçlidir; akşam olur olmaz Theseus’a haber salar, “Beni Atina’ya götürüp kendine eş alırsa, labirentten nasıl çıkacağını öğretirim ona.” Theseus sevinerek kabul eder bu teklifi.
Labirent
Ertesi gün Theseus ve diğer on üç kurban Giritli muhafızlar tarafından labirentin kapısına getirilir. İçeri önce, Ariadne’nin gönderdiği yün yumağı giysisinin altına gizlenmiş halde, Theseus girer, diğerleri de onu izler. Theseus içeride yumağın ucunu giriş kapısının arkasına bağlar ve yumağı aça aça labirentin karışık yollarından ilerler yanındakilerle birlikte; uzun bir süre labirentin karmakarışık yollarında dolaştıktan sonra Minotauros’u fark eder Theseus; canavar uykudadır. Theseus çıplak elleriyle Minotauros’u öldürür. Sonra çözdükleri ipi takip ederek hep birlikte çıkışa ulaşırlar; Ariadne orada Theseus’u beklemektedir. İskelede onları bekleyen gemiye koşarlar. Zaman kaybetmeden demir alan gemi elli güçlü küreğin yardımıyla hızla adadan uzaklaşır.
Naksos adasına açıklarında patlayan fırtına yüzünden en yakın koya sığınırlar. Uzun süren fırtına dindiğinde, o sırada bir şiltenin üzerinde uyumakta olan Ariadne’yi adada bırakarak demir alır Theseus ve arkadaşları (Efsanenin bir sürümünde, Dionysos, adada terkedilen Ariadne’ye görür görmez aşık olur ve onu kendine eş alır. Başka bir sürümdeyse, Ariadne’nin adada hastalandığı, Theseus’un onu bir mağaraya bırakarak eşyalarını almak için gemiye döndüğü, çıkan ani bir fırtınanın gemiyi kıyıdan uzağa attığı, birkaç gün sonra geri dönmeyi başardıklarındaysa Ariadne’nin çoktan ölmüş olduğu anlatılır.)
Minotauros’u öldürmenin mutluluk sarhoşluğuyla ya da Ariadne’nin terk edilmesinin/ölümünün kederiyle Theseus, Attika kıyılarına yaklaşırken gemiye beyaz yelken çektirmeyi unutur; kıyıdaki yüksek kayalıklarda günlerdir geminin yolunu gözlemekte olan Aigeus, uzakta beliren kara yelkeni görünce oğlunun öldüğünü sanarak kendini kayalıklardan denize bırakır. O günden sonra bu denizin adı Aigae (Ege) Denizi olarak bilinecektir.
Amazonlar, Kentaurlar
Aigeus’tan sonra tahta geçen Theseus sayısız serüvene atılır. Önce Amazonlara karşı sefere çıkar, düşmanı alt eder ve savaş ganimeti olarak Amazon kraliçesi Antiope’yi eş olarak alarak ülkesine döner (Bazı sürümlerde bu sefere Herakles’le birlikte çıktığı anlatılır). Bunun öcünü almak için Attika üzerine sefer düzenleyen Amazonlar Atina’yı kuşatsalar da sonunda galip gelen, Theseus liderliğinde -ilk kez- bir araya gelen Attikalılar olur.
Theseus sonra yarı at yarı insan Kentaurlarla savaşır ve yener. Yakın dostu Peirithoos’la birlikte evlenmek için -henüz çocuk yaştaki- Spartalı Helena’yı kaçırır (Evet, ileride Truva Savaşı’nın nedeni olarak anlatılacak olan Helena) ancak sonra sonuçlarını düşünerek ağabeylerine teslim eder. Bundan sonra, Persephone’yle evlenmekten başka bir şey düşünemez olmuş Peirithoos’la birlikte Hades’e, Ölüler Diyarına iner. Onların bu kendini bilmezliğine öfkelenen Hades, konuklarını bir ziyafet masasına davet eder ancak oturdukları, “unutkanlık sandalyesi”dir; dört uzun yıl boyunca neden orada olduklarını hatırlayamadan oturdukları yerde kalırlar. Sonunda ancak Herakles’in yardımıyla yeryüzüne geri dönebilecektir Theseus.
Theseus’un içinde rol aldığı daha pek çok efsane var, saymakla bitmez. Ancak yazıyı bitirmeden önce, Herakles’ten farklı olarak -büyük olasılıkla- gerçekten yaşamış bir kişi olan Theseus’un neden kahramanlaştırıldığına da çok kısaca değinelim.
Serüvenlerle dolu olsa da sonuçta ölümlülere ait bir yaşam sürmüş birine; Minotauros’u, Kentaurlarları, devleri, canavarları alt edecek olağanüstü bir güç ve Hades’ten kız kaçıracak bir gözü peklik yüklemenin asıl işlevi, kendini onun devamı olarak kabul edeceklerin övünç duyacağı ve özdeş hissedecekleri bir kahraman yaratmaktır. Herakles nasıl bütün Greklerin ortak kahramanıysa, özellikleri ona çok benzeyen/benzetilen Theseus da Atinalılar için öyledir. Dağınık ve çekişen beyliklerden oluşan Attikalıların bir araya gelmelerinde ve Atina’nın tüm Yunan anakarasındaki en güçlü kent-devlet olarak tarih sahnesine çıkmasında Theseus kimliği tutkal olur. Etnik/kültürel kimliklerinin “ulusal kimlik”lere dönüşümünde, Manas’ın Kırgızlar ya da Demirci Kawa’nın Kürtler(8) için oynadığı role benzer Theseus’unki.
Önceki yazıdaki, “Ölümlü” Theseus’u anlatan kurmaca öykünün gerçeğe daha yakın olduğu apaçık (tabii insan yiyen Minotauroslara inanıyorsanız o başka); ancak efsaneyi dinlemesi daha zevkli, aynı fikirdeyim. Ne kadar büyüsek de güzel bir masalın bizi alıp bambaşka dünyalara götürme gücü var hâlâ…
Theseus’tan günümüze miras kalan yalnızca efsanesi değil, bir de Plutarkhos’un ortaya attığı ve hâlâ yanıtlanamamış bir soru daha doğrusu sorunsal var. O da şu, Theseus'un Girit seferini yaptığı gemi, onun ölümünden sonra da anısına bir saygı gösterisi olarak limanda sergilenir ve insanlar tarafından âdeta bir hac yeri gibi ziyaret edilir. Yıllar içinde eskiyen ve çürüyen tahtaları birer birer değiştirilen geminin gün gelir değişmemiş hiçbir parçası kalmaz. Plutarkhos şunu sorar, “Bu gemi hâlâ Theseus’un Gemisi midir, yoksa başka bir gemi mi? Artık başka bir gemi ise hangi parça değiştiğinde bu değişim gerçekleşmiştir?” Tabii bu soruyu insana uyarladığınızda konu daha ilginç yerlere gidiyor, insan söz konusu olunca sadece maddesel beden değil bilinç de işin içine giriyor çünkü. İki bin yıldır tartışılan bu sorunsalın üzerinde uzlaşılan bir yanıtı yok; olması da pek beklenemez zaten; çünkü bu, matematiksel değil felsefi bir soru, yanıtını da felsefe verecek. |
- Bu kaynaklardan en önemlisi, Plutarkhos’un (M.S. 46-120) yazdığı ve içinde Theseus’la Romulus’u karşılaştırdığı bir bölümün yer aldığı “Paralel Yaşamlar” kitabı.
- Kral Arthur ve kılıcı Ekskalibur öyküsünü hatırlayın.
- Phytalos, Attikalı bir kraldır; dört bir yanda kızı Persephone’yi arayan Demeter’e evini açar ve onun kutsamasını kazanır. Demeter de minnetini göstermek için Phytalos’a o güne dek bilinmeyen incir ağacını armağan eder.
- Kolhis Kralı Aietes'in kızı, Altın Post'u çalarak sevgilisi ve Argonotların lideri İason'la birlikte kaçan büyücü prenses.
- Girit’teki “Labirent”i koruyan Minotauros’un babası olan boğa.
- Ölüler diyarı.
- Girit’teki ünlü labirenti koruyan, yarı boğa yarı insan canavar.
- Demirci Kawa efsanesi hem Fars hem de Kürt mitolojisinde yer alır. Yazılı olarak ilk kez Firdevsi'nin Şehname’sinde yer alsa da sözlü olarak çok eski zamanlardan bu yana anlatılageldiği açıktır.