Oğuz Pancar
Marat’nın Ölümü-I
Meşruiyet kaynağı olarak inandığı görüşü yeterli gören, hukuk yerine kendi ideolojisini koyan ve amaca kestirmeden ulaşmak için şiddeti temel yöntem kabul eden Jakobenciliğin örneklerini tarihimizde de görmek olası
Bu haftaki yazının kahramanları üç kişi; Jean Paul Marat, Charlotte Corday ve Jacques-Louis David; kurban, katil ve ressam da diyebiliriz sırasıyla. Bunlardan ilki, Jean Paul Marat, Fransız Devrimi’nin beyin takımından ve Jakobenlerin liderlerinden; Charlotte Corday’se onu öldüren kadın, Jirondenlerden; Jacques-Louis David ise bir sanatçı ve Marat’nın yakın dostu, onun ölümünü resme döken ve bu sahneyi ölümsüzleştiren ressam.
Bu hafta Marat ve Charlotte Corday’i, haftaya da Jacques-Louis David’i ve ünlü eserini tanıyalım.
Jean Paul Marat, Sardinyalı doktor baba ve Cenevreli anneden İsviçre’deki Neuchtel’de dünyaya geldiğinde takvimler 1743’ü gösterir. Çocukluk ve gençlik yılları hakkında çok şey bilinmese de Paris’te -kimi kaynaklara göre tamamlamadığı bir- tıp eğitimi aldığı, Paris’te ve oradan gittiği Londra’da hekimlik yaptığı biliniyor. Yalnızca bir hekim de değil, optik ve elektrik alanında deneyler yapan bir bilim-adamı/bilim-meraklısı. İlgi alanları bunlarla sınırlı değil, felsefe ve siyaset üzerine de çalışmış, İngiltere’deyken bu konuda yazdığı ve kimileri ilgi uyandıran kitapları var. “İnsan Ruhu Üzerine Bir Deneme” , “İnsanoğlu Üzerine Felsefi Bir Deneme” ve “Kölelik Zincirleri” (Bunlardan sonuncusu İngiltere’deki siyasal durum temel alınarak yazılmış olsa da Marat’nın sonradan Fransız Devrimi’nde dile getireceği Monarşi karşıtı ve ezilen halk yanlısı düşüncelerini içerir).
“Omni” Aydınlar
Belki şu an 18. yüzyılın ikinci yarısı ve 19. yüzyıldaki Avrupalı aydınların bir niteliğinden söz etmenin tam zamanı. Bilimin bugünkü dallarına henüz ayrışmadığı ve tek bir disiplin gibi görüldüğü bu dönemin -özellikle İngiltere ve Fransa’dakiler başta olmak üzere- aydınları, “omni”dir; yani dönemin aydınları, matematik, kimya, biyoloji ya da jeoloji gibi farklı konularda -değişen ölçülerde- bilgi sahibi olmakla kalmaz, çoğunun tarih, felsefe ya da sanat gibi konularda da çalışmaları bulunur. Belki de aydınların dünyayı çoklu-disiplinler prizmasından görebilmeleri sayesinde, bu dönem pek çok bütüncül felsefe ve ideolojinin doğuş çıkış çağı olmuştur.
1776’da Londra’dan Paris’e dönen Marat da bu türden bir aydın, yazdığı kimi bilimsel kitapların adları şöyle: “Ateşin Fiziği Araştırmaları”, “Işık Üzerine Buluşlar” ve “Elektriğin Fiziği Araştırmaları”. Ancak Bilimler Akademisi’nin bu çalışmaları ciddiye almaması yüzünden biraz da belki, Marat, düzenin kurumlarına gitgide büyüyen bir nefret geliştirir ve bunları her yerde dile getirmeye başlar. Fransa devrimin eşiğindedir. Toplumsal konulardaki düşüncelerini içeren broşürlerin halkta ilgi uyandırmasıyla gitgide daha “keskinleşen” Marat, editörü olduğu “L'Ami du Peuple” (Halkın Dostu) gazetesindeki kışkırtıcı ve etkili yazılarıyla devrimin fikir öncülerinden biri olur (Marat’nın içlerinde olduğu Jakobenler(1), diğer büyük fraksiyon Jirondenlerle(2) birlikte “Ulusal Kurultay”ın(3) en etkin topluluğudur).
[Aslında Jakobenlerle Jirondenler arasında çok dramatik farklar yok. İkisi de Cumhuriyet, laiklik ve demokratik temsil taraftarı ancak Jakobenler, bunlara ulaşmak şiddeti ana yol olarak benimsemeleriyle daha uzlaşmacı Jirondenlerden ayrılırlar.]
Yüz Bin Kelle
Marat’nın sonunu getiren de onun -Jakobenler arasında bile sivrilen- şiddet yanlılığı olur. Marat’nın, devrik kralın halk oylamasına bile sunulmadan bir an önce idam edilmesi yönündeki yazıları üzerine harekete geçen Jirondenler, onu terörü desteklemekle suçlar ve yargılanmasını sağlar. Marat’nın halk arasında sahip olduğu geniş destekten çekinen mahkeme, onu hakkındaki bütün suçlamalardan aklamak zorunda kalır. Mahkeme çıkışı, beklemekte olan kalabalık topluluğun coşkun sevgisiyle karşılanan ve omuzlara alınan Marat, hızını alamayarak “Yüz bin kişinin kellesini istiyorum!” diye haykırır.
Devrimin rayından çıktığını ve farklı kesimler arasında bir uzlaşmayı olanaksız kılacak ölçüde şiddete yöneldiğini düşünen öfkeli Jirondenler arasında genç bir kadın da vardır, Charlotte Corday.
Normandiyalı -sonradan gözden düşmüş- bir aristokrat ailenin kızı olan Charlotte Corday 1768’de dünyaya gelir. Annesi ve ablasının art arda yaşama veda etmelerinden sonra babası tarafından küçük kız kardeşiyle birlikte Caen’deki bir manastıra gönderilen genç kız, buradaki tüm boş zamanını manastırın zengin kitaplığındaki eserleri okuyarak geçirir. Özellikle Rousseau ve Voltaire’den etkilenen Charlotte, halka yaptıkları konuşmalarla tanıdığı Jirondenlere büyük yakınlık duymaya başlar. Kişiliği ve yaşamı konusunda çok şey bilinmiyor ancak bu idealist genç kadının, yaşamına anlam katacak şeyi, “yeni” Fransa’nın kurulması için verilen siyasal savaşımda bulduğu açık.
Marat’yı bizim tarihimize de damgasını vuran bir düşünce sistematiğinin kurucularından olduğu için önemsiyorum. Çok kısaca, meşruiyet kaynağı olarak inandığı görüşü yeterli gören, hukuk yerine kendi ideolojisini koyan ve amaca kestirmeden ulaşmak için şiddeti temel yöntem kabul eden Jakobenciliğin örneklerini tarihimizde de görmek olası. Katıksız Jakoben bir örgüt olan İttihak ve Terakki Cemiyeti dışında, -en azından- 1940’lara kadar Kemalist ideolojinin de bu yöntemi temel araç olarak gördüğünü söyleyebiliriz; yöntem diyorum çünkü Jakobenizm kendi başına bir ideoloji değil, “yüce” ve “kutsal” hedefe ulaşmada kullanılan uygulamalar bütünü. Böyle baktığınız zaman, 1917 Sovyet Devrimi gibi 1979 İran Devrimi’nin de Jakobenci olduğunu söylemek pek yanlış değil.
Marat ve Charlotte Corday’in 17 Temmuz 1793’teki ilk ve son karşılaşmasını gelecek yazıda anlatalım.
- Jacobin adı, Jakobenlerin toplantılarını yaptıkları Paris’teki aynı adlı Dominikan Kilisesi’nden gelir; önceki adı Montagnard’dır (dağlılar, dağcılar).
- Girondin, adını Bordeaux merkezli Gironde bölgesinden alır.
- Ulusal Meclis ve Yasama Meclisi’nden sonra kurulan devrim meclisi.