Oğuz Pancar
Knidos Afroditi - II
Aklına o anda gelen çılgınca bir hareket yapar, Frine'nin cübbesini hızla üstünden çekip çıkarır ve yargıçlara “Böyle bir güzelliği nasıl ölüme mahkum edebilirsiniz!” diye bağırır
Geçtiğimiz yazıda Praksiteles’in ünlü heykeli Knidos Afroditi’nin öyküsünü anlatmış ve sanat tarihinde bir kilometre taşı olarak kabul edilen esere kimin modellik yaptığını sorarak bitirmiştik. Oradan sürdürelim…
Eski Yunanistan’da, her yıl Atina’nın kuzeybatısındaki Eleusis kentinde Demeter(1) onuruna, yalnızca kadınların katılabildiği bir festival düzenlenir. Bunlardan birinde, dönemin ünlü heykeltıraşı Praksiteles, ünlü ressam Apelles’le birlikte uzaktan festivali izlemektedir(2). Törenin bir parçası olarak -elbiseleriyle- denize giren kadınların arasında çırılçıplak soyunmuş biri dikkatlerini çeker. Praksiteles bu olağanüstü güzelliği görür görmez Afrodit heykeli için aradığı modeli bulduğunu anlamıştır.
Kutsal bir festivalde, alışılmadık bir biçimde denize çırılçıplak girmeye cesaret eden bu kadın Frine’dir.
[Frine bir hetairadır, yani hayat kadını, ama iyi bir eğitim görmüş, dans etmesini, şarkı söylemesini ve şiir okumasını bilen türden, Japon geyşaları gibi. Erkek müşterilerine cinsellik dışında eğlence, sohbet hatta danışmanlık sunan hetairalar, çoğu yabancı kavimlerden zorla kaçırılmış köleler olan pornēlerden(3) farklı olarak özgür yurttaşlardır; aralarda zengin hatta politik güç sahibi olanlar az değildir ve pornēlerin tersine, fahişeden çok uzatmalı sevgili gibi algılanırlar toplum tarafından.
Atina’nın en üst tabakasından sayısız sevgilisi, daha doğrusu müşterisi olan güzel Frine, döneminin en ünlü ve zengin hetairasıdır. Anlattıklarına göre Frine’nin serveti o kadar çoktur ki, Tebai’ye, M.Ö. 335’te Büyük İskender’in yakıp yıktığı kent surlarının yeniden inşası için gereken yüklü miktardaki parayı karşılamayı önermiştir (ancak yardımının karşılığı olarak surların üstüne “İskender tarafından yıkıldı, Fahişe Frine tarafından yeniden yaptırıldı” yazılmasını şart koşunca teklifi geri çevrilmiştir).]
Mahkemede
Praksiteles çok dil dökmesi gerekse de Frine’yi heykeli için modellik yapmaya razı eder. Heykel tamamlandıktan bir süre sonra Demeter Festivali’nde denize çıplak girmesi Frine’nin başına iş açar ve tanrılara saygısızlık ve dinsizlik suçlamasıyla mahkemeye çıkarılır. Önemsiz bir suçlama değildir yöneltilen, çoğu zaman ölüm cezasıdır karşılığı.
Akropolün kuzeyindeki Areopagus (Ares Kayalığı) tepesinde yapılan duruşmada Frine'yi aşıklarından -daha doğrusu gedikli müşterilerinden- ünlü hatip Hypereides savunur. Uzun ve coşkulu bir konuşma yapar Hypereides ama yargıçlar pek de etkilenmiş gibi değildir. Sonra Hypereides aklına o anda gelen çılgınca bir hareket yapar, Frine'nin cübbesini hızla üstünden çekip çıkarır ve yargıçlara “Böyle bir güzelliği nasıl ölüme mahkum edebilirsiniz!” diye bağırır. Yargıçlar gördükleri manzara karşısında büyülenmiş gibi Frine’yi seyrederler uzun uzun; sonra kendi aralarında konuşurlar. Bir ölümlünün bu kadar güzel olması görülmüş şey değildir, böylesi bir güzelliğe ya Afrodit’in kendisi ya da ondan doğma biri sahip olabilir ancak, bu sonuca varırlar. Bir tanrıçayı ölüm cezasıyla aşağılamak ya da kızını idam etmek hiç de akıllıca bir iş değildir, bunun başlarına getireceği felaketleri düşününce Frine’nin suçsuz bulunduğunu açıklamaları uzun sürmez.
[Yukarıdaki ilginç öykü büyük olasılıkla sonradan uydurma; daha doğrusu, bağlantısız olayların bir araya getirilmesinden oluşan bir kurmaca. Neden derseniz Praksiteles Frine’yi ilk kez Demeter Festivali’nde görüp çarpılmış olamaz, çünkü o da Frine’nin sayısız sevgilisinden biridir zaten o dönemde. Frine’nin mahkemeye çıkarıldığı doğru ama onun da tanrılara saygısızlık mı yoksa bir cinayet yüzünden mi olduğu belirsiz, ikisini de öne süren farklı kaynaklar var. Duruşmadaki soyunma sahnesi de uydurma olabilir, Frine’nin duruşmada, her yargıcın ellerine sarılarak ağladığı ve gözyaşları içinde onu bağışlamaları için yalvardığını anlatan kaynaklar da var çünkü (yargıçların en azından birkaçının onun sevgilisi/müşterisi olduğunu düşünürsek, Frine’nin suçsuz bulunması çok da şaşırtıcı değil aslında).]
Apelles
Anımsayacaksınız, Frine’nin Demeter Festivali’nde denize çıplak girmesine Praksiteles’le birlikte ressam Apelles'in de tanık olduğunu söylemiştik. Apelles, döneminin en az Praksiteles kadar ünlü bir sanatçısı, Yaşlı Plinius’a bakacak olursak ondan önce ve sonra gelen tüm ressamlar içinde en üstünü Apelles.
M.S. 2. yüzyılın sonlarında yaşamış Yunanlı tarihçi Athenaeus, Apelles’e ünlü eseri “Aphrodite Anadyomene” (“Afrodit Denizden Doğarken”) için modellik yapanın da Frine’den başkası olmadığını söyler. Yaşlı Plinius’a göreyse bu resme modellik yapan Frine değil, Büyük İskender’in gözde cariyesi Campaspe’dir.
[M.Ö. 352’de 12. İon kentinden biri olan Kolofon’da(4) doğar Apelles; ilk resim eğitimini Ephesos’ta alan Apelles sonrasında Yunan anakarasındaki Sikyon kentinde, ünlü Makedon ressam Pamphilos’un yanında çıraklık yapar. O denli yeteneklidir ki kısa süre sonra, ustasının da yardımıyla, Makedonya Kralı II. Philippos’un sarayında ressam olarak yer bulur kendine. Yaptığı resimlerle kısa sürede Kral’ın gözüne girer ve sarayın baş ressamı olur. Uzun yıllar boyunca kaldığı sarayda önce II. Philippos’un sonra da yerine geçen oğlu İskender’in pek çok portresini yapar; hatta denir ki İskender Apelles’i çok sever ve yalnızca onun resmini yapmasına izin verir.]
Dediklerine göre, Apelles “Aphrodite Anadyomene” için İskender’in en gözde cariyesi Campaspe’yi model olarak kullanır. Çıplak olarak poz veren Campaspe o kadar güzeldir ki, Apelles’in elinde değildir aşık olmamak, modeline büyük bir tutkuyla bağlanır. Resim bitmek bilmez, Apelles Campaspe’yi daha çok görebilmek için resme bir türlü son fırça darbesini atmaz ama sonunda korkulan olur, Apelles’in umutsuz aşkı İskender’in kulağına kadar gider. Haberi verenler İskender’in öfkeleneceğini düşünürken o son derece sakin kalır nedense. Sonunda resim bittiğinde İskender eseri görmeye gelir, odada Apelles’le birlikte Campaspe de vardır. Ortaya çıkan eser o denli olağanüstüdür ki İskender, “Resimdeki Campaspe gerçeğinden bile güzel. Sen bana bu resmi verdin, ben de sana Campaspe’yi veriyorum” diyerek sevgili dostunu bağışlar ve onurlandırır.
Bukefalos
Apelles’in İskender’i resmettiği eserleri döneminde büyük ün kazanmıştır. Genç kralın at üstünde şimşek fırlatan Zeus olarak betimlendiği ve sonradan Ephesos’taki Artemis Tapınağı’na konan resim o denli gerçekçidir ki görenler, şimşeklerin kendisine yöneldiğini sanarak irkilir ilk başta.
Bu resimle ilgili anlatılan ilginç bir öykü var. Apelles, üstünde uzun süre çalışarak tamamladığı bu resmi İskender’in gün ışığında görebilmesi için sarayın bahçesine taşıtır. Bu sırada resmi her gören şaşkınlık ve hayranlık çığlığı atmaktadır. Biraz sonra İskender, efsanevi atı Bukefalos’un sırtında resmin önüne kadar gelir; resmi dikkatle incelemekte ama hiçbir beğeni işareti göstermemektedir. Bu sırada Bukefalos resimde kendini tanır ve çılgınca kişnemeye başlar. Çevredeki herkes neşeyle gülerken Apelles de İskender’in kulağına eğilerek “Efendim atınız sizden daha iyi bir resim eleştirmeni” diye fısıldar.
Knidos Afroditi’nden Frine’ye oradan da Campaspe ve Apelles’e atladık ve öykümüz çoktan sona erdi; yazının yamalı bohça gibi olması pahasına, bitirmeden İskender’in sevgili atı Bukefalos’tan da söz edelim kısaca.
Plutarkhos'un aktardığına göre, Bukefalos M.Ö. 344'te eğitilmek üzere Tesalya'dan Makedon Sarayı’na getirilen seçme atlardan biridir. Kral II. Philippos bu simsiyah aygırı çok beğenir ve yüklü bir bedel ödeyerek satın alır. Gösterişli at sağlıklı, güçlü ve hareketlidir ama at terbiyecileri ne zaman yanına yaklaşmaya yeltense huysuzlanmakta ve şaha kalkarak ön ayaklarıyla havayı dövmeye başlamaktadır. Atın ehlileştirilemeyeceğini düşünen Philippos onu geri vermeye karar vermişken o sırada henüz 13 yaşında olan İskender atı eğitebileceğini öne sürer ve denemek için bir şans ister.
Atı dizginlerinden yakalar İskender, sonra onu güneş yönüne çevirir çünkü hayvanın aslında kendi gölgesinden ürktüğünü fark etmiştir. Oğlunun, tatlı sözlerle yelesini okşayarak sakinleştirdiği atın sırtına atladığını gören Philippos şöyle der şaşkınlık ve gururla, "Git sana denk ve layık başka bir krallık ara oğlum, çünkü Makedonya senin için çok küçük."
[Delphoi kahinlerinin Philippos'a, “Bu ata binebilen kişi dünyaya hükmedecek” dediği de söylenir.]
İskender’in, simsiyah olmasına karşın alnındaki beyaz lekeden dolayı Bukefalos (Öküzbaş) adını koyduğu atla arasındaki sevgi bağı çok güçlüdür; İskender yaşamında en çok Bukefalos’u sevmiştir dersek herhalde yanılmış olmayız. Bukefalos, İskender’in Makedonya’dan Hindistan'a kadar uzanan seferinde hep onunla birlikte olmuş, sevgili atı ölünceye dek İskender her savaşa onun sırtında katılmıştır.
[Derler ki seferi sırasında, Makedon ordusu Hazar Denizi kıyısındaki Sadrakarta kenti yakınında kamp kurmuşken, Bukefalos yerli hırsızlar tarafından çalınır. Öfkeden deliye dönen İskender, atının geri getirilmemesi durumunda ülkedeki her ağacı keseceğine, her köyü yerle bir edeceğine ve bölgedeki herkesi kılıçtan geçireceğine yemin eder. Bunu duyan hırsızlar atı geri getirerek bağışlanma diler korku içinde ama İskender atının gelmesine o kadar sevinir ki hırsızları cezalandırmak şöyle dursun onları ödüllendirir.]
İskender’le Bukefalos son kez, Hint rajası Porus'a karşı Hydaspes’te yapılan büyük savaşta birlikte çarpışırlar. Sonrasında çok geçmez, bu güzel at yaşlılık nedeniyle ömrünü tamamlar; öldüğünde 30 yaşında olduğu söylenir.
İskender sevgili atının anısına onun gömüldüğü yerde bir kent kurar ve adını Bukefalya koyar. Pakistan’ın Pencap eyaletinin kuzeyindeki Bukefalya’nın üzerinde bugün Jhelum kenti yükseliyor.
- Atina yakınlarındaki Eleusis kenti, tüm Yunan dünyasında saygı gören Tanrıça Demeter ve kızı Persephone onuruna düzenlenen ritüeller ve gizemleriyle ünlüdür. Arkaik dönemlerde tüm Akdeniz’de tapılan “Toprak Ana” ya da “Bereket Tanrıçası”nın Yunanlaşmış hali olan Demeter'in adına kutlanan bayramların bir kısmı yalnızca Yunanistan'ın her yanından gelen kadınlara açıktır. Bu bayramlardaki törenler özellikle oruç tutma, kurban kesme, arınma, yas tutma ve kötülüklerden sakınma üzerine temellenmiştir.
- Praksiteles ve Apelles’in yaşadıkları dönem çakışsa da ikisinin arkadaş olduklarına hatta birbirlerini tanıdıklarına yönelik bir kanıt yoktur.
- Pornē, “fahişe” anlamına gelir ve günümüzdeki “porno” sözcüğünün kökenidir.
- İzmir’in Menderes ilçesine bağlı Değirmendere köyü.