Oğuz Pancar
İhap Hulusi Görey
İhap Hulusi’nin 1930’da Kulüp Rakısı için tasarladığı etiket, en bilinen çalışmalarındandır. Uzun yıllar etiketteki iki kişinin Atatürk ve İsmet İnönü olduğu konuşulsa da sonraki yıllarda sanatçı, bu kişilerin yakın dostu Fazıl Ahmet Aykaç ve kendisi olduğunu açıklamıştır
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu, daha sonra başka Üçüncü Dünya ülkelerinde de örnekleri görülecek aydınlanmacı-seçkinci-otoriter modernleşme hareketlerinin 20. yüzyıldaki erken örneklerinden biri olarak görmek yanlış olmaz. Cumhuriyet’in kurucuları, önlerinde köhnemiş Osmanlı monarşik yapılarını dönüştürmek gibi devasa bir zorluk olduğunu biliyorlardı elbette, ancak en az onun kadar güç bir görevlerinin de Osmanlı tebaasından Cumhuriyet yurttaşları yaratacak zihinsel dönüşümü gerçekleştirmek olduğunun farkındaydılar. Kadın haklarının tanınması, Latin alfabesinin kabulü, Soyadı Kanunu, Medeni Kanun ve Şapka ve Kıyafet Kanunu’nun çıkarılması, takvim, saat ve ölçülerde Batı’nın kullandığı standartların benimsenmesi gibi reformlar bu dönüşüm için gerekli altyapıyı hazırlarken, kitlelere ulaşmanın ve akılda kalmanın en kolay yolu olan görsel iletilerin bu dönüşümde araç olarak kullanılmaması düşünülemezdi elbette. Hem genç Cumhuriyet’in kurumları hem de yeni palazlanmaya başlayan devlet destekli Türk Kapitalizmi için bu görevi -üstelik neredeyse 1970’lere dek- üstlenen isim aynı, İhap Hulusi Görey…
1898’de Kahire’de doğan İhap Hulusi, dönem Mısır’ının ünlü mimar ve müteahhitlerinden Ahmet Hulusi’nin oğludur. Erzincan kökenli olan ve Osmanlı subayı dedenin tayiniyle Mısır’a yerleşen Hulusi ailesi, I. Dünya Savaşı'nda Kahire İngilizler tarafından işgale uğrayınca İstanbul'a dönmek zorunda kalır.
Çocukluğundan bu yana resme meraklı ve yetenekli olan İhap Hulusi İstanbul’dayken, Almanya’daki bir ressamdan mektupla resim dersleri almaya başlar; bu yöntemin çok iyi sonuç vermemesi üzerine 1920’de Münih'e sanat eğitimi almaya gider. İlk üç yılı Haimann Schule Stüdyosu'nda resim, sonraki iki yılı da Kunstgewerbe Schule'de grafik tasarımı eğitimi alarak ve çalışarak geçirir.
1923’te Almanya‘dan gönderdiği çalışmalarıyla Galatasaray Lisesi’nde açtığı afiş sergisi büyük bir ilgiyle karşılanır (bu sergi, Türkiye’deki ilk grafik tasarım sergisi olması nedeniyle önemlidir). Almanca, İngilizce, Fransızca ve Arapça bilen İhap Hulusi, yurda dönüşte babasının ısrarıyla Dışişleri Bakanlığı’nda memur olarak çalışmaya başlar, ancak memuriyeti uzun sürmez. Yaptığı işi hiç sevmeyen ve grafik çalışmalarına geri dönmek isteyen İhap Hulusi görevinden istifa eder. Kendini yeniden çalışmalarına veren İhap Hulusi bir grafik tasarımını dönemin ünlü Akbaba dergisine gönderince yazgısı belirlenir. O günü, derginin yöneticisi -şair, yazar ve yayıncı- Yusuf Ziya Ortaç şöyle anlatıyor: "...İçinden bir karikatür çıktı zarfın. Ama bildiğimiz karikatürlerden değil. Ne resim-karikatür, ne karikatür-resim. Alışmadığımız, görmediğimiz bir sanat işi. İmza yerinde bir üçgen(1) ve eski harflerle İhap Hulusi, sene 1923...".
Yusuf Ziya Ortaç’a tanıdık gelmeyen bu yeni sanat türü Grafik Tasarım’dır.
Art Nouveau, Sachplakats
İlk örnekleri daha eskiye uzansa da grafik tasarımın bir sanat olarak görülmeye başlanması, Art Nouveau sanatçılarının göz alıcı afişlerinden sonradır. 19. yüzyıl sonunda başlayan bu akımdankısa süre sonra Almanya’da gelişen Sachplakats(1), Art Nouveau’dan büyük ölçüde etkilense de onun süslü ve gösterişli tarzına karşılık, sade ve iletinin daha önde olduğu bir biçemi yeğler.
[Art Nouveau tarzındaki afişler belki de bugüne dek yapılmış olanlar içindeki en güzel ve en göz alıcı olanlardır ancak sorun şu ki bir afişin amacı görenin dikkatini reklamını yaptığı ürün ya da olaya çekmek ve akılda kalıcı olmasını sağlamaktır. Art Nouveau afişler o denli gösterişlidir ki reklamı yapılan ürün neredeyse hiç dikkat çekmez, deyim yerindeyse “arada kaynar”. Art Nouveau sonrası Sachplakat, Art Deco ve Bauhaus akımları birbirinden biçem olarak farklı olsalar da bunların grafik tasarımlarındaki asıl odak her zaman iletinin kendisi yani reklamı yapılan şeydir.]
Basit nesneler, çarpıcı renklerdeki yazı fontları ve yoğun ama yumuşak gölgelendirmelerle kendini belli eden Sachplakat akımının kurucularından biri, İhap Hulusi’nin Almanya’da öğrencisi olduğu Ludwig Hohlwein’dir.
[Ludwig Hohlwein ilerleyen yıllarda Nazi Partisi’ne üye olacak ve sanatıyla Nazi propagandasına hizmet etmeye başlayacaktır. Aşina olduğunuz pek çok Nazi posteri onun eseridir.]
Cumhuriyeti ‘Afişe Eden’ Adam
İhap Hulusi bir yandan Akbaba için grafik ve karikatür üretirken bir yandan gazete ilanları ve afişler için sipariş almaya başlar. 1920’lerin sonunda kendi grafik atölyesini kuran sanatçı bir yandan İnci Diş Macunu, Çapamarka, Beykoz Kunduraları, Kurukahveci Mehmet Efendi gibi özel markalar için logo, görsel tasarım ve afişler geliştirirken diğer yandan da devlet kurumlarıyla çalışmaya başlar; Ziraat Bankası, Zirai Donatım Kurumu, Sümerbank, İş Bankası, Devlet Demir Yolları, Devlet Deniz Yolları, Tekel, Milli Piyango İdaresi gibi kuruluşların ilk -görsel- kurumsal kimliklerini oluşturan sanatçı İhap Hulusi’dir.
[İhap Hulusi’nin 1930’da Kulüp Rakısı için tasarladığı etiket, en bilinen çalışmalarındandır. Uzun yıllar etiketteki iki kişinin Atatürk ve İsmet İnönü olduğu konuşulsa da sonraki yıllarda sanatçı, bu kişilerin yakın dostu Fazıl Ahmet Aykaç ve kendisi olduğunu açıklamıştır.]
İhap Hulusi’nin yaptığı çalışmalardan etkilenen Atatürk, sanatçıdan, kendisi ve manevi kızı Ülkü’nün birlikte ders çalışırken bir resimlerini yapmasını ister, 1932’de yapılan resim neredeyse 40 yıl, yani 1970’lere dek ilkokullara dağıtılan alfabenin kapağında yer alacaktır, yaşı 50’yi geçen okurlar büyük olasılıkla anımsayacaktır.
Yarım yüzyıla yaklaşan çalışma hayatı boyunca Cumhuriyet'in görsel hafızasını belgeleyen sanatçı son yıllarını Şişli’deki dairesinde yoksulluk içinde geçirir; uzun yıllar biletlerinin grafik tasarımını yaptığı Milli Piyango tarafından kendisine sembolik bir aylık bağlansa da ömrü bu parayı kullanmaya yetmez ve 1986'da, 88 yaşındayken İstanbul'da yaşama gözlerini yumar.
İhap Hulusi Görey’in 1930’lardan 1950’lere dek yaptığı afiş, kitap kapağı, bilet ve etiketlerin grafik tasarımlarındaki figürler bütünüyle batılı tarzdadır. İnsanların hepsi güler yüzlü ve mutludur; askerler güçlü ve çelik iradelidir; köylüler sağlıklı ve çalışkandır; diğer erkekler takım elbiseli ve kravatlıdır, kadınlar çağdaş ve kendine güvenlidir; kısacası, bu figürler Cumhuriyet’in ideal(indeki) yurttaşlarıdır.
Osmanlı gibi Asyalı/Doğulu bir imparatorluktan Cumhuriyet’e dönüşmek kuşkusuz devasa bir girişim; bu denli büyük bir kopuşun yalnızca kurumlarda değil bireylerin zihninde de gerçekleştirilmesi bu girişimin belki de en zor ve sancılı bölümü.
Osmanlı tebaasından, akla ve bilime güvenen, mesleği olan, çalışkan, sorumluluk sahibi, dine inansa bile seküler, ilerlemeci ve yurtsever bireylerden oluşan bir Cumhuriyet nüfusu yaratma ülküsü, tek-tipleştirme ve bunun gerektireceği otoriter rejim yüzünden sorunlu bir kavram olsa da, anlaşılmaz değil. Peki neredeyse kuruluşunun 100. yılına yaklaşırken, Cumhuriyet bu büyük ülküsünü gerçekleştirebildi mi? Ardışık üç Osmanlı padişahını saymaktan aciz ama Doblo’sunun arkasına kocaman bir Osmanlı tuğrası yaptırıp trafikte dolaşanların ne çok olduğuna bakarsak, hayır…
Eserleri ve kişisel eşyaları, reklamcı ve yayıncı Ender Merter’in olağanüstü çabalarıyla korunan ve günümüze ulaştırılan İhap Hulusi Görey, yine Merter’in deyişiyle “Cumhuriyeti ‘afişe eden’ adamdır.” Olur da bir akşam Kulüp Rakısı içecek olursanız, bir kadeh de bu büyük sanatçının şerefine kaldırın…
- Bir köşesi yere dik eşkenar bir üçgen ve bu üçgenin üzerinde yazılı adı, sanatçının ömrünün sonuna dek kullandığı grafik-imzasıdır.
- Afiş, poster.