Mutlu Hesapçı
Yaşıyorsak günlerin kendisi zaten mükemmel değil mi?
43. İstanbul Film Festivali başlamadan önce MUBİ’de gösterime giren ‘Perfect Days’ filmini izledim ve filmin bende bıraktığı duyguda öylece kaldım. Bu nedenle de festivali başka türlü beklemeye başladım çünkü filmin yönetmeni Wim Wenders ve Cannes Film Festivali’nde kendisine En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazandıran filmin oyuncusu Koji Yakusho İstanbul’a gelecekti. Filmin büyüsü o kadar etkili ki dünya gözüyle bu iki değerli ismi görmek için basın toplantısındaki yerimi aldım. Wim Wenders ve oyuncusu Koji Yakusho karşımdaydı; beynimde film dönmeye devam ediyordu, onlara uzun uzun hayranlıkla baktım... Mükemmel Günler’in varlığına yıllar sonra inandırdıkları için onlara içimden teşekkür ettim.
“Böyle bir şeye kendini nasıl adayabiliyorsun?”
‘Mükemmel Günler’in odak noktası Hirayama adında bir tuvalet işçisinin günlük sıradan yaşamı ama bu sıradan yaşamın içine o kadar çok şey sığdırıyor ki yönetmen adeta biz insanoğluna iyiliğe açılan bir ışık gösteriyor ve sanki hepimiz kötülüklerden arınıp o ışığa doğru ilerliyoruz. Sıradan bir tuvalet işçisinin işini bu kadar özenli ve titizlikle yapması sinir bozucu, üstelik hep gülümseyen yüzüyle az konuşup yaşamın tadını çıkarması türünün sonu diyebileceğimiz bir örnek teşkil ediyor.
Hirayama, bize yalnızlığın ne denli güzel bir şey olduğunu gösteriyor ve bunu da kitaplar, müzikler ve fotoğraflar eşliğinde yapıyor. Böylece yalnızlık denen duyguyu unutuyor ve kahramana acımıyoruz. “Bu işi yaparken, bu kadar yalnızken nasıl kendi dünyasında yaşayabilir bu adam” demiyoruz, demediğimiz gibi biz de onun o basit ve sade yaşamından istiyoruz, ne tuhaf! Hirayama’ya işini doğru düzgün yapmayan, sürekli kaytaran yardımcısı genç soruyor; aslında benim kafamdaki soruyu da sormuş oluyor, “Böyle bir şeye kendini nasıl adayabiliyorsun?”
Belgesel çekimi için çıkılan yoldan film çıktı!
Basın toplantısında Wenders aslında bu tuvaletlerin nasıl yapıldığına ve mimarisine dair bir belgesel çekmek üzere Japonya’ya davet edildiğini ve bunun üzerine çalışırken film fikrinin ortaya çıktığını, böylece mimarlık belgeselinden bir tuvalet temizleyicisinin hikâyesine dönüştüğünü söyledi.
Koji Yakusho ise film üzerine çalışırken bahsedilen tuvalet temizlikçisiyle uzun saatler geçirdiğini belirterek, "Onunla vakit geçirme şansına sahip oldum. Neler hissettiğini, işini nasıl yaptığını, hangi yöntemleri kullandığını öğrendim. Kendisinden hayata dair aslında çok şey öğrendim" diye konuştu.
İstanbul büyüledi!
İstanbul’a gelmek için çok geç kaldığını belirten ünlü yönetmen “Gurur duyduğum bir filmimle geldim” diyerek duygularını şöyle ifade etti:
“Böyle bir kente gelmek için neden bu kadar bekledim; hâlbuki çok Türk dostum da var ama gelemedim nedense. Sabah kalktığımda Boğaz manzarasına bakıp gözlerimi kırpıştırarak bugüne kadar nerelerdeydim…”
Ödüllü oyuncu Koji Yakusho ilk kez İstanbul’a gelme daveti aldığını ve kente hemen gelmek istediğini belirterek, ilk gençlik yıllarındaki bir şarkıdan bahsederek duygularını şöyle ifade etti:
“Gençliğimde bir şarkı vardı, ‘İstanbul’a uçalım,’ diyordu. Son dizesi ise şöyleydi: ‘Gecelerin cennetine gidelim.’ Çok gençtim ve ne kadar seksi bir kent, kesinlikle gitmeliyim diyordum. Sonunda geldim.”
Mükemmel günlerimde Mor ve Ötesi vardı!
MUBİ’de gösterimde olan ‘Perfect Days/Mükemmel Günler’ filmini mutlaka izleyin. Öyle ki ben kendimi iyi hissetmek için filmi açıyorum ve bütün gün dönüyor odamın içinde. Çünkü hayatın anlamını sadeleştirerek basitleştirmek gerektiğini hatırlatıyor bana. Sürekli bir gülümseme hali yerleşiyor yüzüme ve her şeye başka türlü bakmaya başlıyorum.
Başımı gökyüzüne kaldırıp yaşadığıma şükrediyor ve ağaçların varlığıyla kök salıyorum dingince. Filmde çalan şarkılar elbette eşlik ediyor zamanıma ama bizden olan playlistimi de açıyorum. Mor ve Ötesi’nin ilk albümü çıkalı 20 yıl olmuş, haberlerini görüyorum ve onlarla büyüyen gençliğime dönüyorum. Benim mükemmel günlerimde Mor ve Ötesi vardı. Gülümseyerek şarkılarına bırakıyorum kendimi gülümseyen yüzüm bazı şarkılarda tutamıyor kendini ve ağlamaya başlıyorum. İşte biz gülerken ağlamaya zaten hayat diyoruz değil mi?
Yaşıyorsak günlerin kendisi zaten mükemmel değil mi?