Yağmalanan Boğaziçi’nin iki yazarı

“Gece bize sevdiğimiz bir musiki gibi tesir eder. Hiçbir zaman karanlık her şeyi kaplamaz. Onun içinde mutlaka sönüp yanan gizli, yumuşak ışıklarla fosforlu bir parıldayış vardır. Hiçbir zaman hava boşluk gibi duyulmaz. Onun içinde mutlaka bize onu bir vücut gibi duyuran kokular, nefesler vardır. Hiçbir zaman sükut tamam olmaz. Onun içinde mutlaka ona uyan bir mırıldanış ve sayıklayış vardır. Boğaziçi gecesi bir uyku değil, bir rüyadır.”

Bu satırların yazarı Abdülhak Şinasi Hisar’ı, zaten okuru az toplumumuzun önemsediği söylenemez. Alfabenin üç harfli, zamanın cin gibi kuşaklarına Hisar’ın bıraktığı hazinenin aktarıldığını da hiç sanmıyorum.

Oysa; edebiyatçılar, Hisar’ı Modernist roman geleneğinin başlangıcına koyarlar. Özellikle İstanbul’un boğaz kıyıları ve yalılarıyla ilgili anıları tarihi belge sayılır.

1963 yılında ölen Hisar, Boğaziçi’nde yaklaşmakta olan yağmanın ayak seslerini duymuş ve derin bir hüzne kapılmıştı.

Hisar, bugünleri görseydi kahrolurdu, yazarın yaşadığı yıllarda boğaz kıyılarında sadece küçük balıkçı köyleri vardı, bir de sahilde mimari harikası sayıları yüzü geçmeyen yalılar… İstanbul beyefendisi yazarımız yeni yetme zenginlerin ve ilk görgüsüzlerin boğaz kıyılarında beton apartmanlar dikeceğini hissetmişti.

Küçük Amerika olma hayalinin yıkıp geçtiği kentlerin en talihsizi şüphesiz İstanbul’dur.

Boğaz kıyılarının yağmasının tarihi çok kısa şöyledir; 1950’li yıllarda başlayan çarpık yapılaşma, Özal’ın iktidarında zirveye ulaştı, AKP’li yıllarda ise tabutuna son çivi çakıldı. Bu tabutun çivisi de üçüncü köprü oldu, kuzey ormanlarının korumasız hale geldiğini gelecek yıllarda daha iyi anlayacağız.

Cumhuriyetin ilk döneminde, boğazın kuzeyi insan eliyle oluşturulan veya ihya edilen Beykoz ve Belgrat ormanlarıyla kaplanmıştı. Ayrıca kıyılara kadar ulaşan sayısız koru vardı. Kabına sığdırılmayan kentin en gözde yapılaşma alanlarının boğaz kıyıları ve denize hakim tepeler olacağı gün gibi ortadaydı, öyle de oldu. Bağlar, bostanlar ve bahçelere kıyıldı, apartmanlar siteler yükseldi.

BOĞAZDAN MANZARA KAPMA YARIŞI

Özellikle Beşiktaş ve Üsküdar’da birbirinin üzerine yıkılacakmış gibi duran apartmanlar, boğazdan manzara kapma yarışına giren yapılar topluluğu gözleri kör eder.

Yeşilsiz binaların, dar sokakların arkasındaki vadilerde yükselen gökdelenler, artık beton damgalı bir İstanbul kartpostalıdır.

Abdülhak Şinasi Hisar ile başladık, başka bir deneme yazarımız Salah Birsel’i de burada hatırlatalım. Edebiyat dünyamızda ‘dil sihirbazı’ olarak bilinen Birsel; 1999 yılında öldü, Birsel de “Boğaziçi Şıngır Mıngır” adlı bir eser bıraktı geride…

Bu kitaba ‘Boğaziçi’nin Gizli Tarihi’ diyor eleştirmenler. Bu kentin sokaklarını bilerek dolaşanların bu iki yazarımızı anlaması gerekiyor diye düşünüyorum.

Hisar ve Birsel’i unutmamak lazım…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cengiz Erdil Arşivi