
Cengiz Erdil
Ege kıyılarının görülmemiş yağması
Doğanın özenip bezenip mavi ve yeşille taradığı, yüzlerce uygarlığın filizlenip binlerce antik kalıntı bıraktığı Ege toprakları son yıllarda görülmemiş bir yağma alanına döndü.
Çanakkale’den başlayıp güney ucuna kadar bölgede plansız yapılaşma, maden aramaları, ruhsatlı veya kaçak maden ve taş ocakları, orman yangınları Ege kıyılarını yiyip bitiriyor.
KIZILBÜK KOYU’NDA YENİ BİR KENT!
Şimdi burada bazı örnekleri verelim. İlk durağımız Marmaris’in Kızılbük Koyu’nda yükselen artık kent boyutlarına varan otel projesi.
Bu projenin 30 yıllık bir geçmişi var. Nasıl başladı? İlk imzayı basan kimler? Yıllar sonra el değiştiren otel projesinde akla ziyan yapılaşmaya neden izin verildi?
Buradaki işçilerin ifşası olmasaydı, çoğumuzun doğanın katledilmesinden haberi bile olmayacaktı.
Şimdi inşaat öyle bir hale gelmiş ki; 10-15 katlı binalar yükselmiş, deniz doldurulmuş, binlerce ağaç kesilmiş, devlet kurumlarının ve belediyelerin aklı başına yeni gelmiş gibi bir oyun tezgahlanıyor.
Yapıcı şirket, “Türkiye'nin ilk yaşam konseptli, Ömür Boyu Tatil Projesi” adı altında Kızılbük’te devre mülk satışlarına başladı bile…
Marmaris’in güzelim koyunda adeta bir kent yükselirken bu zamana kadar yetkililer uykuya daldı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı şimdi belediyeden buranın yıkılmasını istiyor.
Akbelen Ormanı’nda ağaç katliamına direnen köylülerin üzerine jandarmayı süren, dozerlerin güvenliğini sağlayan iktidar, Kızılbük Koyu’ndaki yapılaşmanın durdurulması için belediyeye yazı gönderiyor. Buranın yıkılmasına belediyenin bütçesinin yetmeyeceğini çok iyi biliyorlar.
Kızılbük Koyu’ndan 30 yıldır Ankara’daki güç odakları sorumlu. Bu pisliği temizlemek onlara düşer.
BODRUM VE DATÇA’DA YİNE KOY YAĞMASI
Bodrum Yarımadası’nın Tavşanburnu ile Yalıkavak yakınlarında Kesme Dağı’nda iki otel projesi için binlerce zeytin ağacı kesildi, hele Kesme Dağı adeta adının kaderini yaşadı, kesilip biçilerek yok edildi.
Datça ilçesinin Bozburun mevkisindeki otel için de çalışmalar hız kazandı. Otelin yapılacağı yer özel koruma alanının içinde kalıyor. Yöre halkı şimdi çıkacak ÇED raporunun sonucunu bekliyor.
Koylar ya otel ya da marina adı altında zincirleme bir beton yığınına dönüşüyor.
Ülkenin ormanlarını, yaylalarını, bereketli ovalarını imara açtılar. Plansız ve vahşi maden ocakları ve aramalarla Anadolu’nun altı üstüne geldi.
Ekonomi ve siyasetteki yaralar elbet sarılır, bu toprakların yarası nasıl sarılacak? Muhalefet partilerinin bu yağmaya karşı nasıl bir eylem planı var? Merak edenler bir araya gelsin…
İZNİK’TEN GELEN ÖNEMLİ NOT
Geçen hafta Bursa’nın İznik ilçesinin tarihsel önemini anlatan bir yazıyı kaleme almıştım. Yazıda İznik’in Hıristiyan dünyası için önemini vurgularken, kutsal kitapları İncil’in ilk baskısının burada yapıldığını anlatmıştım. Resmi İncil diyebileceğim bu belge 1700 yıl önce kabul edilmişti. Yıldönümü için Papa’nın bile geleceği konuşuluyordu. Ancak bizde bu konuda ‘tık’ yoktu. Ne devlet, ne yerel yönetimler, ne de İzniklilerin bir çalışmasını duyduk. Oysaki tanıtım için büyük fırsat vardı. Biz tırıvırı meselelerle uğraşırken, bir topu daha taca atıyorduk.
Yazıda yok oluş sürecine giren İznik Gölü’nden de bahsettim. İşte Rıfat Bilir adlı okurumuz, önemli bir not gönderdi. Bilir, kısa notunda şöyle yazıyor;
“Her haber yapan İznik Gölü kuruyor bilinçsiz tarımsal sulama diyor. Ben de çiftçiyim sulama yapıyorum. Bizim taraf komple damlama sulama yapıyor, esas gölü kurutan CARGILL... Gübre fabrikası ve diğer fabrikalardan bahsedin… Tarım olmazsa aç kalırız. Çiftçi sadece yaz aylarında üç ay sulama yapıyor. Fabrikalar 12 ay su çekiyor.”
Rıfat Bilir’e, uyarısı için teşekkür edelim, çevresine ve tarihine sahip çıkan İzniklilere selam olsun diyelim.