Oğuz Pancar
Üçlü Portreler
Bütün dünya bir sahnedir,
Bütün erkek ve kadınlarsa sadece birer oyuncu,
Girerler ve çıkarlar.
Bu haftanın konusu, sanat tarihinde örneklerine görece az rastlanan “üçlü portreler”, yani aynı kişinin üç farklı portresinin tek bir resimde buluşması. Neden böyle “değişik” bir portre türü var diye sorarsanız, klasik sanat için bu türden eserlerin ya fiziksel bir modelin yerini alması ya da yaşamın geçiciliğini çarpıcı bir biçimde dile getirmek için üretildiğini söyleyebiliriz.
Erken örnekleri Rönesans ile birlikte görülmeye başlanan üçlü portrelerin ilk ortaya çıkışı, sanat dallarının karşılaştırması ile ilgili tartışmalara dayanıyor. İtalyancada “karşılaştırma”, yani paragone sözcüğü ile ifade edilen ve sanat dallarını gerçekliği/duyguları ifade etme gücü açısından değerlendirme amaçlı tartışmalar, Rönesans sanatçıları arasında gözde konularındandır. Yalnızca görsel sanatlar arasında da değil, edebiyat ve heykel, edebiyat ve resim de tartışılır bu bağlamda.
Heykelin üç boyutlu olmasından kaynaklanan üstünlüğüne karşılık resmin de aynı nesneyi farklı açılardan göstererek üç boyut kazanabileceğinin bir göstergesi olarak yapılır ilk üçlüler. Doğal olarak heykele karşı bir üstünlük sağlayamasa da sonraları üçlü portrelerin pratik bir işlevi olabileceği fark edilir.
Kral’ın Büstü
17. yüzyılda Papa VIII . Urban için İngiltere Kralı I. Charles’a hediye etmek üzere Kral’ın bir büstünü sipariş eder dönemin ünlü heykeltraşı Bernini’ye. Ancak yoğun işlerinden dolayı Bernini’nin İngiltere’ye giderek bir süre orada kalması olanaklı değildir. Ayrıca, boya ve fırçalarını koltuğunun altına alarak müşterisinin ayağına gidebilen ressamın tersine heykeltraşın hareketli olması o denli kolay değildir; Kral’ın Roma’ya gitmesi ve poz vermek için aylar boyunca orada kalması da olanaksızdır.
Bunun yerine Kral’ın en sevdiği ressam Anthony Van Dyck‘e I. Charles’ın üçlü bir portresi sipariş edilir. Kralı önden, sağ ve sol profilden gösteren eser, bittiğinde Roma’ya gönderilir ve Bernini bunları model alarak büstü, Kral’ı hiç görmeden tamamlar.
Büyük bir övgüyle karşılanan büst benzer siparişlerin de önünü açar. Paris’teki Kardinal Richelieu da Bernini’ye heykelini yaptırmaya heves ettiğinde, o dönem yoğun olarak Vatikan için çalışan Bernini’ye yine bir üçlü portre yollanır; bu kez döneminin ünlü Fransız ressamlarından Philippe de Champaigne yapar resmi.
Her iki portrenin Bernini’nin elinde üç boyuta kavuşmuş halini sayfada görebilirsiniz.
İnsanın Çağları
Modelini farklı açılardan betimleyenler dışında bir diğer üçlü portre türüyse insanı yaşamın farklı evrelerinde gösterenler. Bu türün ilk ve en güzel örneklerinden biri olan, Titian’ın “İnsanın Üç Çağı” eserini sayfada görebilirsiniz.
Aynı kişinin bebeklik, yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerini betimleyen buna benzer çok örnek var sanat tarihinde, kimileri oldukça da yakın tarihli; bazılarına sayfada yer verdim. Yaşamın dönemlerini üçe, dörde hatta yediye çıkaranlar da çok; tümünün ortak noktasıysa yaşamın geçici olduğu, hepimizin sırayla bu dönemleri geçerek kaçınılmaz sonumuzla karşılaşacağımız gerçeği.
Yazımızı William Shakespeare'in 1600’lerin başında yazdığı "Nasıl Hoşunuza Giderse" oyunundan bir tiratla bitirelim…
Bütün dünya bir sahnedir,
Bütün erkek ve kadınlarsa sadece birer oyuncu;
Girerler ve çıkarlar;
Bir kişi birden çok rolü oynar,
Bu oyun, insanın yedi çağıdır.
İlkin bebeklik,
Dadısının kollarında sesler çıkarır ve kusar;
Sonra mızmızlanan bir okul çocuğu, okul çantasıyla
Yüzünde parıldayan sabahla, istemeyerek,
Salyangoz gibi okula sürünür.
Daha sonra aşık gelir,
İç çekerek sevgilisinin kaşlarına yazılmış acıklı bir şarkıyla.
Daha sonra bir asker,
Garip yeminlerle dolu ve leopara benzeyen sakalıyla,
Şeref düşkünü, savaşta hızlı ve apansız,
Topun ağzında bile Şöhret hayalleri kuran.
Daha sonra adaletli,
Şişman göbeği leziz etlerle dolu,
Gözleri sert ve resmi kesilmiş sakalı,
Bilge atasözleri ve modern örneklerle dolu;
Böylece o da rolünü oynar.
Altıncı çağ ise
Sıska, ihtiyar bunaklık gelir,
Burnunda gözlük ve yanında kesesiyle;
Gençliğinden kalma çorabı engin bir dünyaya tanık olmuştur
Bacakları çökmüş; ve büyük adam sesi
Tekrardan çocuksu sopranoya döner
Ve sesinde ıslıklar vardır.
Bu garip maceralı tarihi sona erdiren
Son sahne ise İkinci çocukluktur, sadece unutmaktır;
Dişsiz, gözsüz, tatsız, her şeysiz.(1)
- Çevirmenin adını bulamadım.