Boray Acar
Öteki düşmanlığı CHP'yi yükseltmez
Memlekete göç şartı Türklük harsıdır.(1926/İskân Kanunu)... Memleketin şark vilayetlerinde Kürt meselesi halledilirse som bir Türk devleti hâline gelmiş oluruz.(Şükrü Kaya)… Rıza olmayanı Türk yapar.(Reşit Galip)… Gayrimüslimler, Kanun Nizam Türkleri, öz Türk olmayanın, Türk vatanında işi hizmetçi olmaktır. Türk’ten başkasını Türk gibi sevmeyeceğiz.(M. Esat Bozkurt)… Birinci daire Türklük, ikinci daire ona sıkı bağlı İslamcılık, üçüncü daire boyun eğmeye mecbur Hristiyanlardır.(F. Köprülü)
Cumhuriyet’in kurucu iradesini temsil eden kararlardan ve söylemlerden derlenmiş olan bu alıntılar yabancı ve öteki düşmanlığının bugüne özgü olmadığının, yeni rejim inşasının temelinde de önemli bir katkısı olduğunun göstergesi. Elbette bugünün dinamikleriyle geçmişi yargılamak, anakronizme düşmek olur. Zira ulusal kurtuluş hareketlerinin, dolayısıyla milliyetçiliğin yükseldiği bir tarihsel süreci kendi şartları içinde değerlendirmek gerekiyor. Ancak; bu ideolojik saplantılar köhnemiş ve fikirsel maluliyete dönüşmüş haliyle de olsa sürdürülüyorsa, geçmiş hatalar ile yüzleşmeden bugüne dair doğru bir analiz yapmak söz konusu olamaz. Hele de bu tarihi hatalar, bugün iktidar partisi tarafından CHP ile özdeşleştiriliyor ve ona mal ediliyorsa…
Devlet fikrinin ve ideolojisinin bazı katı kuralları var. Milliyetçi duyguların yükseltilmesi, “öteki”nin demonize edilmesi de bunların başında geliyor. Yabancısı, türbanlısı, Kürtü, zencisi, azınlığı topyekun bu “öteki”ye dahildir. Özellikle yerel seçimler döneminde ve sonrasında yabancı ve öteki düşmanlığının bir politik tutum olarak benimsendiğini ve popülizm uğruna kullanıldığını görüyoruz. İşin nahoş yanı ise bunu yapanın daha çok büyük bir seçim zaferi kazanmış olan CHP’li belediyeler ve yerel yöneticiler olması… Türkçe tabelalar dışındaki – özellikle Arapça – tabelaların kaldırılması, yabancı uyruklulardan yüksek vergi alınacağı hezeyanları, DEM Parti unsurlarının belediyenin kapısından sokulmayacağı söylemleri; devlet partisi hüviyetinin kahrını on yıllar boyunca çekmiş olan CHP’nin geleceği, dolayısıyla Türkiye’nin geleceği açısından iç karartıcıdır.
Unutulmamalıdır ki; umutları yeşerten seçim başarısının başat aktörleri, belediye kapısından sokulmamakla tehdit edilen kitlelerdir. Bu kitleler tüm tehditlere rağmen kötülüğe davetiye çıkaran söylemlere kulaklarını kapattılar ve cesur bir tercih yaptılar. CHP’nin merkezi anlayışının ötekileştirici tavırları dışlayarak, “Helalleşme” çerçevesinde başlatılan toplumun farklı kesimleri ile barışma politikasını tartışmasız olarak sürdürmesi gerekiyor. Bunu yapamadıkları takdirde devlet politikasını iliklerine kadar benimsemiş olan iktidar partisinden bir farkları kalmayacak, tencere metaforu dışında bir politik derinlikleri de olamayacaktır. Sığınmacı ve mülteci akınına, sınır güvenliğine elbette duyarsız kalınmamalıdır. Ancak; bunun yolu kovmak, dövmek ve dışlamak değil, politika üretmektir. Aksi halde toplumda karşılığı olmayan faşist siyasilerden bir farkınız kalmaz…
AKP’nin hâlen iktidarın gücünü elinde tuttuğu unutulmamalıdır. Ve bu gücü sayesinde, salt kazanmak uğruna yükseliş döneminde kullandığı -türban gibi- birtakım sorunları ve değerleri de hem manipüle hem de istismar edecektir. Saray gazetecilerinin Kavala ve Demirtaş kararlarını eleştirmelerinin altında böyle bir hazırlık olduğu gözden kaçmamalıdır. Halkın teveccühünü kazanmış olan ve iktidar yürüyüşü başlayan CHP’nin yabancı düşmanlığına, Kürt düşmanlığına, muhafazakâr düşmanlığına paye veren kişilerden ve söylemlerden kurtulmaması, iktidarın istismara dönük manipülatif politikalarına hizmet etmekten başka bir işe yaramaz. Dahası; “Helalleşme” açılımıyla kabuk değiştiren ve tarihsel yaşanmışlıkların etkisiyle korku içinde hareket eden kitleler ile bağ kuran yeni parti kimliğinin, iktidarın algı operasyonlarıyla yeniden CeHaPe zihniyetine evrilmesinin de önü açılır.
Siyasi iktidar; ıstakoz partilerinden pahalı saatlere uzanan bir koreografiyle halktan kopukluğu, siyasi mahkeme kararlarıyla adaletsizliği, etnik milliyetçi ve kayırmacı politikalarla kutuplaştırmayı, hayat pahalılığıyla ekonomik tükenişi ve tüm temel politikalardaki başarısızlığıyla da topyekûn çürümüşlüğü sembolize ediyor. Siyasi iktidarın karşısında duracak irade, bu topyekûn çürümüşlük karşısında toplumsal refahı, huzuru ve kapsayıcılığı önceleyen bir yenilenmeyi vadetmeli. Özgür Özel’in de vurguladığı gibi devlet ile halk karşıtlığı durumunda, yazının başında alıntılarla vurguladığımız devlet politikalarına mesafe konması, halkın yanında saf tutulması gerekiyor. Mesnetsiz ve boş beka söylemlerine aldırmamak, gerekirse halkın gücü ile devleti yeniden örgütleyebilecek cesareti göstermek gerekiyor…