Normalleşmek mi İstersiniz Yoksa Yumuşamak mı?

“Normalleşmek” ve “yumuşamak” esasen aynı içeriğe işaret ediyor. Birisi iktidarın, diğeri de iktidarı beklenmeyen bir hamleyle sarsan ana muhalefetin aynı şeyi, farklı kavramlarla ifade etme gayretinin neticeleri... Odaklanılması gereken ise bu kavramların hayatımıza girmesini kimin istediği ve bunun kimin işine yarayacağı…

Muhalefet için çok yeni sayılmaz, zira Kılıçdaroğlu’nun “Helalleşme” stratejisi de benzer bir noktaya işaret ediyordu, pek bir faydasını göremedik. Çünkü Kürt sorunu gibi dikenli hatlarda örtülü söylemlerle geçiştirilen, başörtüsü gibi sorun olmaktan çıkmış hâller için de suyunu çıkaracak kadar samimiyetten yoksun bir üslup tutturulan topal ve ürkek bir girişimdi. İktidar içinse göstermelikten bir “yenilenme” hamlesinden başka bir şey değil. Neticede bağıra çağıra gelen çöküşe çare bularak iktidarlarını sürdürmek mecburiyetindeler. İktidar borazanı kalemlerin siyasi mahkûmların yeniden yargılanması gerektiğini söylemelerinin arka planında bu çabanın olduğunu daha önce yazmıştık. Henüz Bahçeli’yi ve partisini buna ikna edememiş olsalar da kısa veya orta vadede iktidarın nimetlerini elde tutma konforu “vatan sevgilerine”(!) galebe çalacaktır, bekleyip göreceğiz.

Öncelikle muhalefetin veya adlı adınca söylersek CHP’nin beklenmeyen bir performans gösteren lideri Özgür Özel’in “Ne için normalleşme?” ve “Kiminle, ne için uzlaşma?” sorularının üstüne düşünmesi gerekiyor. İrrasyonel inatlarıyla ülkeyi perişan eden ekonomi politikaları ile uzlaşılabilir mi? Yargıyı siyasallaştıran, binlerce suçsuz insanı KHK’larla işinden atarak aç bırakan siyasi üslupla, topyekûn adaletsizliklerle veya meslek odalarını ele geçirerek etkisizleştirmeye çalışan anlayışla uzlaşılabilir mi? Kontrolsüz bir sığınmacı ve göç politikasıyla toplumsal huzuru bozan; gazetecisinin, doktorunun, üst düzey yöneticisinin vize başvurusu reddedilen bir ülke imajının mimarlarıyla; halkın eğitim imkânlarını cemaat okullarına, tarikat yurtlarına tahvil edenlerle; meclis iradesiyle kabul edilen İstanbul Sözleşmesi’nden, meclise sormadan bir gecede vazgeçen ve kadına şiddeti tahrik edenlerle hangi noktada buluşulabilir? Ayhan Bora Kaplan soruşturmasıyla açığa çıkan çürümüşlük ile nasıl bir normalleşme düşünülebilir? Eşi siyasi bir cinayete kurban giden Ayşe Ateş’e, çocuklarının kemiklerini arayan Cumartesi Anneleri’ne, Türkan Elçi’ye, Rakel Dink’e nasıl anlatılabilir bu durum?

Uymakla yükümlü olduğu AİHM kararlarını hiçe sayan, kendi anayasasını uygulamaktan kaçınan, muhalif sesleri “etki ajanı” olarak fişleme peşindeki iktidarın yarattığı siyasi ortamda normalleşmek mümkün değildir. Gazze meselesi gerekçesiyle iptal edilip sonrasında da hiç gündeme gelmeyen Anayasa mitingi veya 1 Mayıs örneklerindeki gibi ürkek siyaset biçimi, muhalefeti iktidarın etki alanında tutmaktan başka bir işe yaramaz. Ülkenin ihtiyacı olan şey, yeni anayasa zemini yaratmak için kapı kapı gezen Numan Kurtulmuş’u muhatap alıp konuşmak değil bu girişimlerin iç yüzünü topluma anlatmak, niyetlerini ifşa etmektir. Bakınız Erdoğan, Danıştay’daki konuşmasında ne diyor; “Yeni Anayasa, sivil siyasetin alanını genişleterek ekonomiden sosyal hayata ülkemizin meselelerinin çözümünü daha da hızlandıracaktır…” Görüyorsunuz; tezgâhtarlığını yaptıkları yeni anayasadan beklentileri, sivil siyaset kisvesi altında otokratik uygulamalarını ve iktidarlarını sürdürmelerine olanak sağlayacak bir metinden başka bir şey değildir.

Yerel seçim sonrasında ortaya dökülen, iktidar malı iken ortalık malı olan gazeteci görünümlü trol ordusu ile görüşmenin normalleşme başlığı altında pazarlanması da ayrıca doğru değildir. Çünkü bu tipler, daha düne kadar ülkenin yarısının benimsediği değerleri aşağılayan, kirli dilleriyle kutuplaşmaya hizmet eden unsurlardı. Siyasi iklim değiştiği anda da pozisyon alma gayreti içine girdiler. Sizleri o makamlara getiren ve yerelden yükselen sözün sahibi kitleleri aşağılayanları o makamlarda ağırlamak, her şeyden önce o kitlelerin manevi şahsiyetlerini hiçe saymaktır.

Hülasa; Türkiye’nin ne normalleşmeye, ne yumuşamaya ihtiyacı vardır. İhtiyaç olan, ancak kararlı ve korkusuz bir muhalefet ile başarılabilecek olan değişimdir…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Boray Acar Arşivi