Boray Acar
Millet İncinmiş, AKP de Mesajı Almış…
AKP Genel Başkan Yardımcısı Yusuf Ziya Yılmaz, partisinin Kars İl Başkanlığı’ndaki konuşmasında, “Millet incindi, bizi uyardı. Aldığımız dersle daha büyük bir gayretle koşacağız. Millete olan borcumuzu henüz daha ödemedik...” türünden lakırdılar etmiş. Ayrıca bekledikleri sonucu alamamalarının nedenini, dünyadaki gelişmelerin Türkiye ekonomisi üstündeki etkisine bağlamış. İnsanımızın yerel seçimlerde sandığa gitmeyerek, gidenlerse biraz incinmişliğini(!) ifade eden geçersiz oy kullanarak veya başka partileri tercih ederek kendilerine uyarıda bulunduğunu da eklemiş. Tabii konuşmanın bir yerlerinde Cumhurbaşkanından da bahsetmiş ki, bahsetmemek gibi bir şansı olmadığını biliyoruz. Neye istiyorlarsa ona inanabilirler. Ancak bu sözler bile, toplumla olan bağlarının koptuğunu ve süreci doğru okuyamadıklarını gösteriyor. Belki de “Nasılsa önümüzde dört koca yıl var, gerisi Allah kerim…” diye düşünüyor ve günlerini doldururken de boş durmuş olmamak için saçmalamayı tercih ediyorlar.
Yirmi küsur yılda yarattıkları enkazı bu anlayışla temizlemeleri imkânsız. Temel politikalardaki mutlak başarısızlıklarının nedenlerini sorgulamak yerine çeşitli palavralara inanmamızı bekliyorlar ama artık çok geç. Rahip Brunson krizi yüzünden Trump’ın bizi ekonomimizi mahvetmekle tehdit ettiği günlere gidelim. Apar topar erken seçim kararı alınmış, Erdoğan “Siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra faizle şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz.” demişti. İstediğini aldı, “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur” politikasıyla geldiğimiz nokta ortada. Yetkiyi aldıklarından beri gün yüzü göremedik desek yeridir. Mutluluk endeksi gibi kamuoyu araştırmaları, yurt dışına kesin göç eden vatandaş sayısındaki artış gibi veriler de bu tespiti doğruluyor. Bunların nedenlerini irdeleyerek doğru politikalar üretmektense “…giderlerse gitsinler...” denmesi de iktidarın konuya bakışını gösteriyor. Liyakatli, kalifiye insan kaynağını kaybetmeyi göze alan bir anlayıştan özeleştiri beklemek imkânsız.
Ekonomi, maarif modeli, Suriye politikası gibi çuvallar dolusu çöp var kapımızda. Sokaklarındaki başıboş hayvanların akıbetleri için dahi toplumla uzlaşmaktan uzaklar. Bu durum, farkında olmadan kendilerini de oldukça tuhaf bir yere götürüyor. Hâlihazır eylem pratiği, AKP’nin en iyi bildiği ve yaptığı şeyden, popülizmden de uzaklaştığını gösteriyor. Geçtiğimiz günlerde iki bakan görevden alınarak yerlerine yenileri atandı. Çevre Bakanı olarak atanan şahıs, 31 Mart yerel seçimlerindeki hezimetin adeta sembolü olan Murat Kurum. Kurum’un liyakat düzeyi, yaptıkları ve yapamadıkları hakkında çokça konuşup yazdık. Depremde yıkılan şehirlerin yeniden inşası sürecinde şantiye şefliği düzeyindeki görev adamlığı dışında müspet bir beklentimiz de yok. Ülke çapında, deprem güvenliğini de kapsayacak kentleşme politikalarına öncülük edecek bir vizyonu falan da olmadığını biliyoruz. Olsaydı, aldığı talimatla ve oy uğruna meydanlarda imar barışı pazarlaması yapmazdı, neyse... Arada Naci Görür ile çay içerken kadraja girmeleri, bir zamanlar avuçlarında gördükleri toplum vasatında dahi karşılık bulmuyor.
Kurum’un müktesebatı iktidarın umurunda değil... Yerine atayacakları bir başkası da ondan çok farklı olmayacaktır. Konuyu makro ölçekte kent politikaları üretebilecek vizyonda birine bırakmaları ise imar rantı üstüne yıllar geçirmiş iktidarın yönetim felsefesine ters olur. Buna rağmen devletin seferber edilen tüm imkânlarına, bizzat Cumhurbaşkanı ve tüm bakanlarla yürütülen seçim kampanyasına rağmen büyük bir farkla seçim kaybeden birini üstünden birkaç ay geçtikten sonra yeniden bakan koltuğuna oturtmak; halkın mesajının alınmadığının, özeleştiri yapılmadığının ve iktidarın popülizm yapmayı unutacak kadar halktan koptuğunun göstergesidir.
CHP, geçtiğimiz aylarda -nafile bir çabayla- normalleşme başlığı altında iktidarla yakınlaşmaya çalıştı. Ülkenin sorunlarının konuşulup çözüm yollarının müşterek aranacağı bir çalışma zemini yaratmak için imkânları zorladı. Amaç, seçimlere kadar olan süreci asgari düzeyde de olsa uzlaşıyla yürütmek, bu sayede topluma nefes aldırmaktı. İktidar başlangıçta olumlu sinyaller verse de, her geçen gün marjinalleşen ortağının baskısıyla ipleri atarak yine bildiğini yapmaya devam etti. Artık muhalefete düşen; olası “en erken seçim” için sesini yükseltmek, bu talebi toplumsallaştırmak ve iktidarı mindere çekmek olacaktır.