Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

İNANMAYA İHTİYACIMIZ VAR!

Yıllar önce sanki tek derdimiz aşk meşk ilişkileriydi ve basit dertler içindeydik. Hatırlıyorum aşktan darbe yemiştim ve en yakın arkadaşıma demiştim ki; inançlarımdan vuruldum ve sarsıldım! Adama, o aşka nasıl inanmışsam öyle bir cümle kurmuşum, aradan yıllar geçti ve aramızda ‘inançlarımızdan vurulmak’ diye bir cümle hep sohbetlerimizde oldu. Keşke benim aşk acımda kalsaydı inanma meselesi… İnanç denen o güçlü cümle hayatımızın her alanında baş gösterdi ve hayatımızı çaldı!

İnandıklarınla yola çıkarsın…

Elbette inanmak çok önemli, ne kadar inanırsan o kadar güçlü bir duygu içinde kalırsın; arkadaşına inanırsın, sevgiline inanırsın, eşine, dostuna, çoluğuna çocuğuna inanırsın, hukuka, sisteme inanırsın, projene inanırsın, mesleğine inanırsın… Bu inanma inandığın şeyler çoğaldıkça devam eder sonucunda kendine ve hayata inanırsın; işte o noktada yaşamak vardır! İnanmadığın her adımda ve sana inanmadıklarında eksilirsin ve çökersin, bu da bir insanın başına gelebilecek en kötü şeydir! Ama zaten inanmak tek başına yaptığın bir şey gibi görünse de öyle değildir, inandıklarınla yola çıkarsın ve inançlı olanlar seni ikna ederler o inanılan şey neyse… O şey bir isme bürünür ve inandığım budur diye isimler koyarsın sıralayarak hayatın içine kendince! Bu hafta inançlarımızdan sarsıldığımız bir hafta oldu aslında çok önce o inançlarımızdan vurulmuştuk da sanki itiraf edememiştik ama testini bu hafta yaptık gibi; siyasette, futbolda, ideolojide, istismarda, kadın haklarında, ekonomide, magazinde yani hayatın her alanında patladık. Sevdiğimiz ve inandığımız her şeyde hayal kırıklıkları su yüzüne çıktı, bütün alanlarda etkisini de gösterince zaten ekonomi de patlak verince biz de patladık diyebilirim.

İnançlarımızdan sarsılma dönemi…  

İnanmak meselesi her yerde öyle ya da böyle kendini gösterdi; çok uzun yıllardır birliktelik yaşayan bir arkadaşım o çok inandığı adam tarafından aldatıldığını öğrendi, sağlıklı olduğuna inanan arkadaşımda sağlık sorunları çıktı, derslerinin iyi olduğuna annesini inandıran çocuk başarısıyla sınandı, beklentimin çok olduğu bir yönetmen beni filmine inandıramadı…

Ramazan ayını yaşadığımız bugünlerde herkes birbirini inançlarıyla sınadı hatta ‘Kızıl Goncalar’ dizisinde seküler olanlara nasıl inanması gerektiği noktasında dersler verilirken, seküler bir kız çocuğu cahil konuma sokulup üstelik alay konusu yapılarak ‘Ramazan’ ayı üzerinden sorgulandı ve komik mi şimdi bu sahne dedirtti. Birden inançlarımdan sarsılan bir hikâyenin içinde kaldım oysaki benim inancıma eşlik eden bu dizinin hikâyesini seviyorum. Ama körü körüne inanca karşıyım tabii ki bu kadar cahil olma ve bir inancın duygusunda bizi boşlukta bırakan manipülasyona sonuna kadar ayrıca karşıyım.

İnanmak meselesi bu kadar basit bir şey değil bence, üstelik alay konusu yapılabilecek bir mesele hiç değil! Üstelik tam da o zamanlarda Will Smith ‘Kur’an-ı Kerim’i okuyorum, büyülendim’ derken… Kaldı ki bu inanma meselesi sadece dinle ilgili değil, inanmak meselesi çok özel ve önemli bir duygu. İnandığın her şey seni ayakta tutar aslında.

Televizyon şu ekonomik kriz döneminde bizi avutan ve eğlendiren en önemli şey. Hepimizin evinde var ve yapmamız gereken sadece kumandayla istediğimiz kanalı seçip izlemek. Özellikle diziler Türk halkı üzerinde çok etkili. Aradan yıllar geçmiş hâlâ Bihter’i ve Kurtlar Vadisi’nin Süleyman Çakır’ı ölüm yıldönümlerinde anmayı sürdürenler var düşünün.

Türk halkı olarak biz hemen her şeye kolay inanıyor ve teslim oluyoruz. İzlediğimiz dizileri gerçek sanıyor ve onun üzerinden ilerliyoruz. Kendimize inanmayı bıraktığımız bir süreçten geçiyoruz. Nedenleri çok ama tutunacak bizi gülümseten hikâyelere ihtiyacımız var. İşte bu noktada ‘Bahar’ dizisi imdadıma yetişti. Evet, bu bir dizi ama olumlu anlamda etkisi ve inandırma gücü bana çok iyi geldi. Çünkü kendimize ve güzel şeylere inanmaya ihtiyacımız var ve başka türlüsü yaşamak için mümkün görünmüyor.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi