Mutlu Hesapçı
Hayvan Krallığı; Etkileyici, Sarsıcı, Farklı ve Çok İyi Film!
‘Love at First Fight / İlk Dövüşte Aşk’ ile tanıdığımız Thomas Cailley’nin yeni filmi ‘Animal Kingdom/ Hayvan Krallığı’ Başka Sinema dağıtımıyla bugün vizyona girdi. Farklı ve ilginç hatta sıra dışı konusu ile seyirciye gerilim yaşatan ama aynı zamanda duygularını teslim alan film Cannes Film Festivali’nde Belirli Bir Bakış bölümünde açılış filmi olarak gösterilmişti.
Basın gösteriminde izlediğim filmin etkisinden bir türlü kurtulamıyorum. Ve hangi hayvana dönüşeceğim korkusu eşliğinde bu soru kafamı uzun süre meşgul etti, filmi izleyince anlayacaksınız siz de kafanızda bu soruyla filmden çıkacaksınız. Çünkü filmde anlaşılamayan bir mutasyon sonucu bazı insanlar hayvana dönüşüyor. Geçmişte insan olanlar ‘yaratık-mahluk’ diye adlandırılanlar, yetkililer tarafından ele geçirilmeye çalışılıyor ama bazıları kaçmayı başarıyor. Mutasyona uğradığı fark edilen herkes merkeze kapatılıyor işte ondan sonrası tam bir çıkmaz. Bir baba-oğul üzerinden hikâye başlıyor. François’nın oğluyla birlikte, dönüşerek ormana kaçan karısının peşine düşmesiyle hikâye gittikçe derinleşiyor. Baba ve oğulun çaresizliğine ise yürek dayanmıyor. Düşünsenize mutlu bir evliliğiniz ve çocuğunuz var ama çok sevdiğiniz eşiniz mutasyona uğruyor, bir yaratığa dönüşüyor. Çok tuhaf ve ürpertici değil mi? Filmi sıra dışı yapan da bu durum aslında ve bu düşünce beyninizi kemiriyor.
İnanılmaz etkileyici, sarsıcı ve farklı bir film Hayvan Krallığı. Özellikle henüz 22 yaşında olan Fransız Aktör Paul Kircher çok zor bir rolü o kadar iyi oynuyor ki oyunculuk derslerinde örnek gösterilmesi gereken bir performans gösteriyor. Ve bu rolüyle en iyiler arasına girecektir diye düşünüyorum. Çocuktaki yetenek olağanüstü, baş döndürücü “Bu nasıl oynamaktır, yok artık” diyerek izledim oyuncuyu!
İster hayvan olarak doğun, ister insan olarak buradaki temel mesele bilmediğiniz bir şeye dönüşmek ve özümüzden kopmak... İnsan kendi konfor alanını kurar ve oranın sahibi olur, “Ben ne dersem, o olacak” kibriyle dolaşır. Sonra yalnızlıktan bunalır, köpeğine insan gibi davranır ama kendisine köpek gibi davranılmasını istemez. Hatta öyle ki zamanla mesela bekçi köpeğine bile dönüşebilir ama farkında değildir. Burada doğuşa saygı duymak meselesi devreye girer ki bu herkesin başarabileceği bir şey değildir.
İşin özü; insan bu, işine geldiği gibi davranır
Dünyanın dengesini insanoğlu bozdukça her şey yer değiştiriyor, doğasında ve özünde bu gidişle hiçbir şey kalmayacak ve yaşamayacak gibi. Bir gün bir bakmışsın kendin olmaktan çıkıp başka bir şeye dönüşmüşsün. Sadece fiziksel bir dönüşümle bunu fark etme yanılgısı ne tuhaf bir çelişki. Film bize bu mutasyonu öyle sert veriyor ki insanken insan kalma ama dönüştüğün şey ne ise onun gibi yaşa sorunsalıyla bizi baş başa bırakıyor. Kendini insan zannetme duygusu, özgürlük meselesi ve aidiyet hissi üzerine sorgulayarak çıktım filmden.
Yönetmen Thomas Cailley ise filmine dair şu cümleleri kurmuş; “Bu film sayesinde bedenler ve arzular, dürtüler ve bozukluklar, vahşi yanımız, çocuklarımıza nasıl bir dünya bırakmak istediğimiz, aidiyet hissi ve hatta hâlâ etrafımızda olan ortak atalarımız hakkında düşünüp kendimi ifade etme fırsatı buldum...”
Memelilerden eklembacaklılara kadar filmde yer alan tüm hayvan türlerinin tasarımını İsviçreli çizgi romancı Frédérik Peeters üstlenmiş. Ve müthiş bir yaratıcılık var.
Başka Sinema’da ‘Hayvan Krallığı’ olarak vizyonda olan bu filmi izleyin. Siz de benim gibi sarsılarak farklı bir yolculuk yaşayın isterim!