Aytuna Tosunoglu
HAYATI DEĞİŞTİRMEK
İslam Cumhuriyeti
Gerici devrimin ardından kurulan İslam Cumhuriyeti, kadınların toplumdaki rolüne dair radikal değişiklikler getirdi. Başta Humeyni olmak üzere İslam Cumhuriyeti’nin liderleri, İslami değerlerin (daha ziyade yorumların) toplum üzerindeki baskın rolünü göstermek için olmadık yapılanmalara olanak sağladılar. Yolda yürürken aniden bacaklarınızda kızılcık sopasının acı tadını duyabilirdiniz. Devrim muhafızları, arkanızdan gelip bacaklarınıza, baldırınıza bir-iki şaplatarak etek boyunuzun uygunsuzluğunu işaret edebiliyordu. Bu dönemde, kadınların kamusal alandaki görünürlüğü azaldı ve üzerindeki kısıtlamalar arttı. Kadınların giyimi hakkında zorunlu kısıtlamalar (başörtüsü, çarşaf), kadın ve erkeklerin kamusal alanda bir arada bulunmalarına yönelik kısıtlamalar ve kadınların iş ve eğitim alanındaki fırsatlarının azalması gibi önemli değişiklikler yaşandı.
İran’daki gerici devrimin üzerinden 45 yıl geçti. Son yıllarda ülkede pıtrak gibi çoğalan, kadınları haksızlıklar karşısında eşitlikçi ve özgür hareketin yıkılmaz parçası haline getiren birlik hareketi dünya üzerinde ses getiriyor. Bu uğurda ölen o kadar çok kadın var ki… Ve o kadar acı. Kaçan Şah ülkesini halkı önceleyerek yönetseydi 45 yıl içinde iki nesil kadın harcanmazdı.
Geriye Hep Geriye
Biz yüz yıl önce Atatürk gibi bir insanın açtığı yolda özgürleştik. Osmanlının son 40 yılında kendine ses bulan kadın hareketini de görmezden gelmemek lazım. Bugün geldiğimiz noktadan daha da gerisine düşmek, yüz yıllık tecrübeyi ilerletmiş olmak yerine silip atmak üzere karşımızda dikilen gerici zihniyete varımızla yoğumuzla karşı durmak zorundayız. İran’daki kadınlar 45 yıl geriye gitti, biz 140 yıl geriye gideceğiz.
İslam ülkelerinde kadın özgürlüğünün kısıtlanması sıklıkla dini gerekçelerle açıklanıyor. Ancak, bu durumun kökenlerinde yalnızca dini inançlar değil, aynı zamanda kültürel normlar ve gelenekler yatıyor. İslam, tıpkı diğer büyük dinler gibi, yorumlanabilir ve çeşitli kültürel bağlamlarda farklı şekillerde uygulanabilir. Dolayısıyla, kadınların sosyal statüsü ve özgürlükleri üzerindeki kısıtlamalar, dini metinlerin yorumlarından, bu yorumları yapan toplumların tarihi ve kültürel bağlamları tarafından şekillendirilir. Bugün böyle yorumlanan yarın başka türlü yorumlanabilir, anlayacağınız.
Özgürlük, Eşitlik
Bu yazı, içinden gelincik çiçeği yaprakları, karanfil kokuları ve müzik geçen bir yazı olamadı. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde ülkemizde kadınlar hala ölüyor, ölmeyenleri bu defa ölen çocuklarının kemiklerini arıyor, çocuğunun mezarı olan kadınlar hala adalet arıyor. Anneler, anne olmayanlar, kadınlar parasızlıkla, yettirememekle, pahalılıkla boğuşuyor. İktidardakilere, kocalara, babalara, erkek kardeşlere, “tadımız kaçmasıncı anne”lere rağmen kamusal yaşamdaki alanlarını korumaya çalışıyor, kadınlar. Çünkü yaşam alanları -fark ettirmeden, çaktırmadan, sinsi sinsi- gittikçe daralıyor. Farkında olmayabilirsiniz henüz. Boş bir vaktinizde İran yakın tarihini merak edersiniz, kapsamlı bir okuma yaparsınız. Ya da yapmazsınız.
Bizimki gibi toplumlarda özgürlük sadece erkekler için önceliklidir. Toplumsal hayatı şekillendirme iddiası onlardadır; caddeler, sokaklar onlarındır, bu hesaba göre.
Kadınlar içinse uyum ve uzlaşmanın birleşiminden doğan şeydir, özgürlük. Böylesi bir karışım kadını bilge yapar. Başka türlü onca aşağılanmadan kendini nasıl koruyabilirdi ki… Bir kadın için özgürlük sokaklara hükmetmek değil, herkes için güvenli bir alan inşa etmek. Sonra kadınlı erkekli hepimiz o güvenli alana geliriz. Bu ülkeyi gericilerden, dincilerden, dini siyasete alet edenlerden sadece kadınlar kurtarabilir. Bu da böyle biline.
“Söz konusu olan tüm sistemdir ve talebimiz ancak radikal olabilir: Hayatı değiştirmek.” Simone de Beauvoir