Aytuna Tosunoglu
GÜNCELLEME YÜKLENİYOR
Koyunun gözlerini dikkatle bağladı, fena halde keskin olan bıçağı boğazına dayaya yazdı, açtı ağzını, “Bismillahi Allahü Ekber, inni veccehtu vechiye..” demeye kalmadı, amcaoğlunun tuttu bağladı zannettiği ayaklardan ikisi bir kurtul! Koyunun debelenip ayağa kalkmasıyla dengesi bozuldu, nasıl olduysa elindeki bıçakla kuzunun yere serdiği amcaoğlunun sağ el bileğini kesti! Kadınlar çığlık atadursun, amcaoğlunun bileğinden oluk gibi kan akıyor. Biri içerden çaput, şu bu kaptı getirdi, bilek sıkı sarıldı. Kan sızdı, hemen. Herkes bu defa koyun peşine düştü. Komşunun bahçesinde ağaca arkasını yaslamış, bahçe kapısına doğru duruyordu. Gözlerine bağladıkları kumaş parçası burnunun üzerine inmiş, tek gözünü açığa çıkartmıştı. Bizimki bahçe kapısından geçip elinde bıçak ve urganla yavaş hareket ederek yaklaşırken koyun bakıyordu. Tek gözüyle bakıyordu. Kıpırdamadan bakıyordu. Gözünü insanın gözüne dikmiş, bakıyordu.
Anlattığım gerçek bir olaydır.
Tanıdık Yüz
Birkaç yıl önce yapılan bir araştırmada koyunların yüz ifadelerini tanıyabildiği ve diğer koyunların ifadelerine tepki verdiği ortaya çıktı. Sözünü ettiğim çalışma Animal Behaviour (hayvan davranışı) dergisinde yayımlandı. Koyunların insan yüzü ile koyun yüzü arasında farkı ayırt edebildiklerini, insan yüzünün aldığı ifadeler yoluyla duygusal durumları algılayabildiklerini makaleyi okuyunca anlıyorsunuz. İnsan yüzüne karşı bir tür duyarlılık içindeler. Üstelik tanıdık yüzleri yabancı yüzlerden ayırt edebiliyorlar. Bu bulgular koyunların sosyal bağlar kurma ve sosyal çevrelerini anlama kapasitelerinin düşünülenden daha gelişmiş olduğunu gösteriyor.
Bu hayvanların sadece basit tepkiler gösteren varlıklar olmadığını, aksine zengin duygusal yaşamlara sahip olduğunu, sosyal etkileşimlerde bulunduğunu bilmemiz gerek. Neden mi? Hayvan refahının gözlemlenmesi ve iyileştirilmesi için yol göstericidir de ondan. Hayvancılık pratikleri, hayvan refahı standartları ve etik muamele politikaları bu bilgiler çerçevesinde şekillenebilir. Neden bahsediyorum, ben… Oysa gerçekliğimiz, adı “kurban” olan bir bayramda et yemek.
Gerek Var Mı?
İhsan Eliaçık Hoca bayramın ilk günü sosyal medya hesabından bir bayram mesajı yayınlamış. Denk gelince okudum ben de. Şöyle yazmış, ““Kurban kesmek” diye bir farz yok. Bunu söyleyen mezhep bile yok. Genelde sünnet, müstehap derler. Bayram da farz değil ama güzel bir gelenek. İyi, güzel, doğru olan devam ettirilir. Hayvan da olsa kan akıtmayın öyle bir ibadet yok. (…)” Hal böyle olunca bu bayram kurban diye kazara kendini kesenlere(!) allah kabul etsin mi desek, ne yapsak.. Şakası bir yana, Sağlık Bakanının açıklamasına göre, bayramın ilk günü hayvan kurban edeceğim diye eline kasap bıçağını alıp kendine zarar verenlerin sayısı tüm Türkiye’de on altı bin kişi.
İlk paragrafta anlattığım olaya gelince: Kesik bilek ve durmayan kanla amcaoğlu hastanenin acil kısmından giriş yapar. Giriş o giriş. Bıçak darbesi bileğindeki kası kemiğe bağlayan kirişe (Tendon’a) yetmezmiş gibi bir de damara ve sinire denk gelmiş. Kasap bıçağı bu, üçünü de kesmiş. Bir dizi ameliyat, tedavi… Hayatı boyunca “düşük el”li kalmaya mahkûm oldu. Bu olay nedeniyle ve zaman içinde ailelerin arası açıldı. İki taraf birbirini suçladı. Sonuçta gencecik adamın sağ elinde sekel kaldı. Sonraki bayramlarda bile barışmadılar. Koyuna gelince, kesildi tabii... Kurtulamadı.
Tarafsız Uyum
Biliriz ki, her kültür, belirli ritüeller, törenler ve adetler ile kendini ifade eder. Bir toplumun kimlik, aidiyet ve süreklilik duygularını pekiştirmek için ritüeller yaratılır. Peki, toplumlar geliştikçe ve doğal olarak değiştikçe bazı ritüellerin fonksiyonları ve anlamları da değişime uğramaz mı... Aldığınız koyunun sizi tanıdığını, size güvendiği için yanınızda durduğunu, sizinle bir tür ilişki kurduğunu artık bu yüzyılda biliyorsanız canını almak ister misiniz? Felsefede “zamanın ruhu” olarak bilinen bir değişim süreci var. Hegel’in tarih felsefesinde önemli bir yer tutar, değişim süreci. Tarih boyunca insan bilincinin ve toplumsal yapıların objektif gerçeklikle uyum içinde evrimleştiğini görmezden gelemeyiz.
Gelenekselleşmiş ritüellerin sorgusuz sualsiz sürdürülmesi yakın gelecekte başka bir toplumsal uyumsuzluk olarak yazacak, hanemize.