Begüm Erdoğan

Begüm Erdoğan

Gotham’da Bir ‘Baba’

Geçtiğimiz haftalarda platformların dünyasında heyecan verici bir gelişme yaşandı. Başrolünde tanımakta zorlanacağınız bir Colin Farell’la “The Penguin” yayınlanmaya başladı. DC’nin “durun, bizde hala umut var” çığlıklarını duyar gibi olduk. En az Marvel kadar sevilen karakterlere sahip olmasına rağmen basit bir ifadeyle “berbat” bir sinematik evren kuran DC, zararın bir yerinden dönüyor ya da dönmeye çalışıyor gibi görünüyor. DC evreninden bir başka kötü adam olan Joker’in ikinci filmi “Joker: Folie a deux”nin de beyaz perdede yerini almasıyla, bu hafta bir DC konuşalım dedik.

The Penguin, BluTV

Dizi, başrolünde Robert Pattison’ın olduğu The Batman (2022)’nin sonrasında geçiyor ama en güzel tarafı, anlamak ve keyif almak için ne filmi izlemiş, ne de DC evrenine aşina olmanız gerekiyor. Gotham’ın yeraltı suç şebekesinin içinde yer alan Ozz Cobb adlı küçük görünen bir adamın, güçlenmesini ve şehri kontrolü altına almasını anlatıyor. Colin Farell tarafından oldukça başarılı bir şekilde canlandırılan karakterin isminin “penguen” olmasının bir sebebi var tabii. Karakter, sağ ayağındaki bir sakatlık yüzünden yalpalayarak yürüyor. Ayrıca, Gotham’ın en fakir mahallelerinden gelmiş bir karakter bu. Her ne kadar Falcone ailesine hizmetini sunarak, seneler içinde ailenin güvenini kazanmış ve yükselmiş olsa da yine de oldukça küçümsenen biri. Herkes Ozz’u önemsiz ve zararsız görse de, bir kişi onu fark ediyor, o da ailenin “sorunlu” kızı Sofia Falcone (Cristin Milioti). Dizi yayınlanmaya başlayalı henüz üç bölüm oldu ancak her bölümde tansiyon ve heyecan artıyor. Gotham şehrinde bir mafya dizisi izlemek, ilginç ve kesinlikle oldukça eğlenceli.

Joker (2019) BluTV

Senelerce, kaç farklı yüzden izledik bu kötü adamı sayanınız var mı? Ben saydım. Sadece beyaz ekranda Joaquin Phoenix dahil 5 farklı oyuncu Joker karakterini canlandırmış. Ancak hiçbir zaman ana karakter olarak görmedik, yalnızca Batman’in yüceltilmesi için kullanılan bir araç olarak gördük. Şimdiyse aslında “Batman’siz Joker” nasıl bir şey bunu keşfe çıkıyoruz. Joker’in bildiğimiz kaçık kötü adam olarak değil, normal bir adam olarak başlatıyoruz hikayesini ve Joaquin Phoenix’in başarılı oyunculuğuyla dönüşüm hikayesini izliyoruz. Geniş çaplı izleyici kitlesine hitap eden süper kahraman filmlerinden tamamen sıyrılan bir kurgu izliyoruz. Ancak belirtmeliyim ki bu film izleyenleri ikiye bölüyor. İçerdiği yoğun şiddet sizi rahatsız edebilir ya da filmi ilginç ve farklı bularak kapatıyor olabilirsiniz. İşin doğrusu, turnusol kağıdı misali bir film bu. İyi ya da kötü görmeniz, mizacınıza bağlı. Sinemalarda izleyebileceğiniz devam filmiyse eleştirmenler ve izleyenlerin ortak kararıyla sınıfta bırakılmış gibi görünüyor. Yani Lady Gaga’nın oyuncu kadrosuna girdiği filmin ne kadar kötü tepkiler aldığını ne siz sorun, ne de ben söyleyeyim.

whatsapp-image-2024-10-11-at-15-27-33.jpeg

Son dönem DC’nin çıkardığı “The Batman” ve “Joker” filmlerinin karanlık evrene yeni bakışı “The Penguin” ile devam ediyor. Gidişata bakılırsa DC yapımlarında bir kalite artışı olduğunu söylemek de mümkün. Bir de şöyle bir durum var ki merak ettiğiniz bir yapımı anlayarak izlemek için onlarca film, yüzlerce saat dizi izlemiş olmanız gerekmemeli. O bakımdan DC’nin, Marvel’dan ayrılan yaklaşımını daha insancıl buldum. İçimizden “daha fazla süper kahraman filmi istemiyoruz” diye camlardan bangır bangır bağırmak geliyor, o ayrı.

Platformlarda izleyebileceğiniz Masalsı Macera Filmleri

Bu tür filmlere “masalsı macera filmi” demek biraz basitleştiriyor gibi geldi ama dürüst olmam gerekirse, daha iyi nasıl anlatılır bilemedim. En iyisi bu filmleri izlemediyseniz, izleyip kendi kararınızı verin derim.

  1. The Fall, Düşüş (2006), Mubi

Tarsem Singh tarafından yönetilen film, Los Angeles’ta bir hastanede geçiyor. Kolunda alçısıyla küçük bir kız olan Alexandria (Catinca Untaru), bir dublör olan Roy Walker’la (Lee Pace) tanışır. Alexandria’nın ziyaretleri sırasında Roy, ona bir hikaye anlatmaya başlar. Hastanenin boğucu ortamı ve Roy’un anlattığı fantastik hikayeyi Alexandria’nın hayalini kurduğu şekilde, paralel olarak izleriz. Bu iki kurgu hem renk paleti, hem tarz olarak çok farklı görünse de, hastanenin sakin ama karamsar hali, Roy’un hikayesinin içine de sızmaktadır. İkili arasındaki dinamik de hikaye anlatımı da kendine has bir tatla hazırlanmış bir film. Bu fabl, aynı renk paleti gibi farklı duyguları hissettiren, fanteziyle gerçeğin ortasında durmak için mükemmel bir film.

  1. The Shape of Water, Suyun sesi (2017), Disney +

2018 yılında, 13 Oscar dalında aday olup “En iyi film” ve “en iyi yönetmen” dahil altın heykelcikleri toplayan bu film, aslında Oscar jürisi için ilginç bir tercih. Guillermo Del Toro ve Vanessa Taylor tarafından yazılıp, Del Toro tarafından yönetilen film, hem masalsı bir aşk hikayesi hem de bir yalnızlık ve dışlanmışlık hikayesi. Film, soğuk savaş döneminde geçiyor ve Amerikan hükümetinin gizli bir laboratuvarında esir tutulan insansı bir deniz canlısıyla, orada çalışan bir görevli arasında gelişen aşkı anlatıyor. Laboratuvarda çalışan Elisa (Sally Hawkins) aynı zamanda duyma engelli bir birey, hatta belki de bu sebeple iş için tercih edilmiştir. İşi dışında hayatı izole ve yalnız geçen Elisa, bu deniz canlısının çektiği acıyı görerek onunla bağ kurar. Ortaya da en ilginç “En iyi film Oscar’ı” sahiplerinden biri çıkar.

  1. The Fountain, Kaynak (2006), TV+

“The Fountain”, görsel sembolizmlerle yüklü, ilginç ve kavramak için emek harcanmasını isteyen bir film. Darren Aronofsky’nin yönettiği yapımın imgelemleri, müthiş bir estetik zevk veriyor ve ağır temasını taşıyan önemli unsurlar haline geliyor. Hugh Jackman ve Rachel Weisz’in başrollerde olduğu film, üç farklı olay örgüsünü birbirine bağlıyor. Hugh Jackman, geçmiş zaman düzleminde engizisyon mahkemeleri sırasında epik bir yolcuğa giden bir fatihi, şimdiki zaman düzlemindeyse eşinin kanseri için ilaç arayan bir bilim insanını canlandırıyor. Bu iki düzlem, muğlak bir zamanda var olan bir başka haliyle birbirine bağlanıyor. Jackman’ın karakteriyse tüm bu düzlemlerde bir keşif peşinde koşuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Begüm Erdoğan Arşivi