Fenike Alfabesi ve Ardılları-II

Üyelerin bir kısmı ince ve kalın “K”nın, “K” ve “Q” harfleriyle gösterilmesi gerektiğini savunur (onlara göre “Mustafa Kemal”, “Mustafa Qemal” olarak yazılmalıdır); ancak sonunda sadelik yanlıları üstün gelir, her iki ses de tek bir “K” harfiyle karşılanacak şekilde alfabeye girer.

Arap alfabesi gibi Fenike alfabesinden doğmuş bir diğeri İbrani alfabesidir. Yine sessiz harflerden oluşan ve Arapça gibi sağdan sola yazılan İbrani alfabesi, Kuzey ve Güney olmak üzere iki farklı türevi gelişen Fenike alfabesinin Güney kolundan evrilmiştir. M.Ö. 10. yüzyıldan M.Ö. 6. yüzyıla kadar "Arkaik İbrani" olarak bilinen ve Fenike alfabesine daha çok benzeyen yazı sistemi, Babil sürgünü sonrasında (M.Ö. 586-538) "Kare Yazı" olarak bilinen ve günümüzde de kullanılan alfabeye dönüşmüştür.

22 harften oluşan İbrani alfabesinde ünlü sesler noktalamayla (niqqud) gösterilir; örneğin, "ק" (qof) harfi altındaki tek bir nokta ile "ki" olarak okunurken iki nokta ile "ke" olarak okunur. Bu sistem, M.S. 6. yüzyılda Tiberyalı Yahudi dilbilimciler tarafından geliştirilmiştir.

1.jpg
Nestor’un kadehi, M.Ö. 8. yy

İonyalılar yoluyla Eski Yunan’a geçen Fenike alfabesi burada iki önemli değişikliğe uğrar. Bunlardan ilki yazının yönüdür; Yunan yazısı, Fenike, Arap ve İbrani yazılarının tersine soldan sağa yazılır.

[İlk başta Yunan alfabesi de diğerleri gibi sağdan sola doğru yazılmaktadır; bunu, "öküzün saban sürerken döndüğü gibi" anlamına gelen boustrophedon tarzı izler, yani ilk satır sağdan solaysa ikincisi soldan sağa, sonra yeniden sağdan sola biçiminde devam eder satırlar. 5. yüzyıldan başlayarak satırların soldan sağa yazılması kalıcı olur.]

Sesli Harfler

Diğer önemli değişiklik alfabeye sesli harflerin girmesidir; bunu gerekli kılan, Yunancada semitik dillere göre daha fazla ünlü sesin yer alması ve yalnızca sessiz harflerden oluşan bir alfabenin yetersiz kalmasıdır; örneğin Fenike dilinde hiçbir sözcük ünlü bir harfle başlamazken Yunancada durum tam tersidir. Yunanlılar bu sorunu harflere eklenecek nokta ve işaretlerle çözmek yerine alfabeye sesli harfleri de ekler, ünsüz karşılığı olmayan harfleri de sesli harfler için kullanırlar. Fenike alfabesinde olmayan A (alfa), E (epsilon), I (iota), O (omicron), Y (upsilon) ve H (eta) harfleri bu şekilde olarak ortaya çıkar.

Elimizdeki en eski Yunan alfabesi yazı örnekleri M.Ö. 8. yüzyıla dek uzanıyor. Bunlardan biri Napoli’nin biraz açığındaki Ischia Adası’nda bulunan ve Yunanlıların ilk denizaşırı kolonilerinden biri olan antik Pithekoussai kentindeki bir mezardan çıkan seramik bir şarap kadehi. Kadehin üstünde, "Ben Nestor'un kadehiyim, bu kupadan içmek güzel ama bu kupadan içen herkes güzel taçlı Afrodit'in arzusuyla yanıp tutuşur" yazar.

[Bu sözler, Pylos kralı ve Homeros’un İlyada’sındaki kahramanlardan biri olan Nestor’a yapılan bir göndermedir. İlyada’nın 11. kitabında Nestor'un kadehi şu şekilde anlatılır: "Nestor, güzel işlenmiş kadehi alıp içti; kadehin tutamağı dörttü, iki altın güvercin vardı her iki tutamağında ve bir başka iki güvercinle içilirdi. Böylesi bir kadehi başka kimse kaldıramazdı, ama Nestor kolayca kaldırırdı."]

Bu kadeh, yazı örneği olması dışında, M.Ö. 8. yüzyılda Homeros destanlarının Yunanistan dışında da bilindiğini göstermesi açısından önemlidir.

Diğer bir örnekse Antik Atina kentinin kuzeybatısında bulunan Dipylon Kapısı yakınındaki bir mezarlıktan çıkan seramik sürahidir ve üstünde şunlar yazar, "Şimdi dans edenler arasında en zarif olan kimse, bu kadeh onun ödülüdür."

[Eski Yunanlılar alfabelerini phoinikeia grammata yani "Fenike harfleri" olarak adlandırırdı. Ancak daha sonraları, alfabenin “barbar” Doğu’dan alındığını kabul etmek istemeyenler tarafından çeşitli mitler uydurulur; kimileri alfabenin Akhilleus'un öğretmeni Phoenix tarafından bulunduğunu, kimileri de phoinikeia’nın phoinix (palmiye) ile ilgili olduğunu öne sürer.]

Alfabenin Yaygınlaşması

Fenikeliler gibi denizci ve tüccar bir halk olan Yunanlılar alfabenin yaygınlaşmasında büyük rol oynar. Neredeyse tüm Akdeniz ve Karadeniz kıyısında koloniler kuran Yunanlılar, gittikleri her yere alfabelerini de götürür. Bu koloniler aracılığıyla Sicilya'dan İtalya yarımadasına ulaşan Yunan alfabesi, Etrüskler ve Messapyalılar elinde Latin alfabesinin ilk örneği olan Eski İtalik alfabeye dönüşür. Anadolu’da Karyalılar, Likyalılar, Lidyalılar, Pamfilyalılar ve Frigler de Yunan alfabesine dayanan kendi alfabelerini geliştirirler. Helenistik dönemde Yunanlıların yönetimine geçen Mısır’da eski yazı sisteminin yerini Demotik alfabeyle Yunan alfabesinin bir birleşimi olan Kıpti alfabesi alır.

M.S. 9. yüzyılda Bizanslı misyoner kardeşler Kiril ve Methodios, Hristiyanlığı Moravya ve Panonya'da yayabilmek için kutsal metinlerin Yunancadan Slavcaya çevrilmesi gerektiğini fark edince Yunan alfabesinden esinlenen Glagol(1) alfabesini yaratırlar. Bu alfabe ilk Slav yazı sistemidir; Kiril ve Methodios’un hemen ardından öğrencileri tarafından Glagol alfabesini temel alan yeni bir yazı sistemi, yani Kiril alfabesi geliştirilir. Günümüzde, eski SSCB sınırları içinde yer alan ülkeler dışında, Slav nüfusa sahip Balkan ülkeleri ve Moğolistan’da da bu alfabe kullanılmaktadır.

İkisi de son halini M.S. 5. yüzyılda alan ve 40’a yakın harf sayılarıyla dikkati çeken Ermeni ve Gürcü alfabelerinin kökeni çok açık değilse de, bunlar ya Bizans üzerinden Eski Yunan ve/veya İran’ın Pehlevi(2) alfabesinden türemiştir.

[Osmanlı döneminde Fars ve Arap alfabelerinin bir birleşimini kullanan Türklerin en eski alfabesi, Orhun Yazıtları’nda da kullanılan Göktürk/Köktürk yazısıdır. 4’ü ünlü 38 tamga (damga,harf) içeren bu alfabenin -ikisi de Fenike alfabesi kökenli- Pehlevi ya da Soğd alfabelerinden türediği düşünülmektedir.]

Hindistan Yarımadası’nda yaygın ve dünyada en çok kullanılan yazı sistemlerinden biri olan Brahmi alfabesinin de M.Ö. 8.-7. yüzyıllardan başlayarak Yakındoğu halklarıyla kurulan ticaret ilişkileri sonucu ortaya çıktığı, dolayısıyla kökeninin Fenike alfabesi olduğu düşünülmektedir.

Hanzi

Japonya da içlerinde olmak üzere Güneydoğu Asya’nın büyük kısmında -dillere göre farklılaşmış şekilde de olsa- kullanılagelen ve en eski örnekleri M.Ö. 13. yüzyıla tarihlenen Çin alfabesi, günümüzde kökeni Fenike alfabesi olmayan en önemli yazı sistemidir. Kabaca söylersek, dünya okur yazar nüfusunun dörtte biri Çin ya da ondan türemiş alfabeleri kullanırken, kalan dörtte üçü bundan iki bin yıl önce Fenikeli tüccar ve denizcilerin daha kolay öğrenilebilen bir yazı sistemi gereksiniminden doğan Fenike alfabesini kullanıyor.

[Soldan sağa ya da yukarıdan aşağı yazılabilen Çin yazı sisteminde -diğer çağdaş alfabelerin tersine- harf yoktur; her bir somut ya da soyut sözcük, “Hanzi” olarak adlandırılan ayrı bir logografik karakterle ifade edilir; hanzilerin toplam sayısı 50-60 bin arasında kabul edilmektedir(3). Eğitimli bir Çinli ortalama 8 bin hanzi bilmek durumundadır. Çin alfabesini yetki bir şekilde kullanabilmek yıllar süren bir emek gerektirir. Bu durum tarih boyunca Çinlilerin diğer toplumlarla iletişimini ve etkileşimini kısıtlamış, bir tür kültürel yalıtım duvarı oluşturmuştur. Çin geçmişten bu yana 20-30 harfli basşt bir alfabe kullanmış olsaydı dünya tarihi kesinlikle daha farklı olacaktı eminim.]

Türk Alfabesi

Türkiye 1928’de, Latin alfabesi temel alınarak oluşturulmuş ve 8 ünlü, 21 ünsüz harften oluşan alfabeyi benimsemiştir. Üyeleri arasında Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Falih Rıfkı Atay gibi adların bulunduğu Dil Encümeni, yoğun çalışmalar sonunda Latin alfabesini Türk dilinin fonetik gereksinimlerine göre uyarlamayı başarmıştır.

[Hiçbir alfabe eksiksiz değildir ve olası her insan sesini ifade edecek harfleri içermez, aksi halde alfabelerin aşırı sayıda harf içermesi gerekirdi. Örneğin Türkçe’de “K” harfiyle gösterilen ses Osmanlı alfabesinde biri kalın diğeri ince “K” olarak, “kaf” ve “kef” şeklinde gösterilir. Gerçekten de “kemal”, “kitap”, “kuş”, “fakat” sözcüklerini telaffuz ederken “K” sesini gırtlağınızın farklı kısımlarından çıkardığınızı fark edebilirsiniz.

Kalın “K” sesinin “Q” harfiyle karşılanması konusu Dil Encümeni’nde uzun tartışmalara yol açar. Üyelerin bir kısmı ince ve kalın “K”nın, “K” ve “Q” harfleriyle gösterilmesi gerektiğini savunur (onlara göre “Mustafa Kemal”, “Mustafa Qemal” olarak yazılmalıdır); ancak sonunda sadelik yanlıları üstün gelir, her iki ses de tek bir “K” harfiyle karşılanacak şekilde alfabeye girer(4).]

orhun.jpg
Orhun yazıtı, M.S. 8. yy

Yazının bulunması, kuşkusuz insanlık tarihinde, ateşin bulunması ya da tekerleğin icadı kadar önemli bir gelişme. Yazı, bilginin, düşüncenin, duygunun, tüm mekan ve zaman sınırlarını aşarak yayılabilmesinin yolunu açan bir sihirli bir araç. Bugün neredeyse 3 bin yıl öncesinden Hammurabi’nin söylediklerini duyabiliyorsak yazı sayesinde; gitmediğimiz yerlerle, tanımadığımız kişilerle ilgili her bilgimizi yazıya borçluyuz; uygarlığımızın en temel sütunlarından biri yazı.

Fenike alfabesi kuşkusuz yazının icadı kadar önemli değil; ancak okuma ve yazmayı yalnızca otoriteye bağlı bir katipler sınıfının tekelindeki bir yeti olmaktan çıkarıp herkesin öğrenebileceği şekilde basitleştirmek de önemsiz sayılmamalı. Okuma ve yazmanın yaygınlaşması, gereksinim duyan herkes tarafından öğrenilebilir şekilde basitleşmesi, tüm insanlık tarihini değiştirmiş bir gelişme ve bunu borçlu olduğumuz kişiler Fenikeliler.

  1. Slavca "glagolъ" kelimesi, "söz", "kelime" veya "konuşma" anlamına gelir.
  2. İslamdan önce İran’da kullanılan alfabe, onun da kökeni Arami alfabesi üzerinden Fenike alfabesidir.
  3. Bunların bir kısmı artık kullanılmayan hanzilerdir, çağdaş sözlüklerde ortalama 20 bin hanzi bulunur.
  4. Azeri alfabesinde kalın “K” sesi ”Q” harfiyle gösterilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Oğuz Pancar Arşivi