Fazla Ses Etmeyin, Uyuturlar Maazallah...

Cumartesi Anneleri/İnsanları 1000. defa toplandılar ve mutat eylemlerini yaptılar. Stratejik olarak yumuşayan devlet vicdanı, eylemleri bu defa engellemedi. Herhangi bir olumsuzluk da yaşanmadı. Böylece ülkenin ahalisi de bu eylemleri yasaklamanın, acıları yetmiyormuş gibi üstüne bir de gaz sıkmanın, coplamanın, emniyet araçlarına tıkmanın ne kadar anlamsız olduğunu görmüş oldu. Evladı, kardeşi, sevdiği şaibeli bir şekilde ortadan kaybedilmiş olanların, yaşamadığından emin oldukları yakınlarının akıbeti, mezarı, kemikleri için verdikleri onurlu mücadeleyi anlayabilmek için onların durumunda olmaya gerek yok, insanlıktan biraz nasibini almış olmak yeterlidir.

Güncel tabir ile söyleyelim; bu insanların yakınları bir dönem herkesin nasıl vuku bulduğunu bildiği gayrı nizami yöntemlerle “uyutuldular”.

Eğer kör ve aptal taklidi yapmayacaksak; yakın tarihte tesadüfen ortaya çıkan belgeleri de yok saymayacaksak ne olup bittiği ortada.

Cumartesi Annelerinin/İnsanlarının özlemlerinin ve acılarının dineceği, faillerin de yaşıyorsa fiilen, aksi hâlde gıyabında cezalandırılacağı güne dair umudumuzu koruyoruz.

Gelelim sair uyutulma mevzuuna... Devletlû aklımız, toplanacak sokak hayvanlarının sahiplendirilemezse uyutulmasını planlıyor. Güya Batı’daki örnekler incelenmiş, orada böyle yapıyorlarmış.

Hani Batı’nın iyi yanlarını alacaktık(!)

Nerede müstebit, can yakıcı, kararmış vicdanları okşayan bir uygulama varsa onu model alıyoruz. Diğer yandan, işimize geldiğinde öykündüğümüz Batı, cadı avlarında insanları itlaf ederken -pardon uyuturken- bu coğrafyanın insanı; hayvan hastaneleri ve canlının her türüne olan merhametiyle tarihe geçiyordu.

Esasen konuyu Batı’dan ziyade kapitalizmin vahşi yüzüne bağlasak daha doğru olacak sanki. Yaşayan varlık olarak insanı veya tüm insanlığı değil de hâkim azınlığın azgın arzularını tatmin etmeyi, onların zevkleri için de doğaya, insana, tüm canlı organizmalara eziyet etmeyi makul gören anlayışın marifeti olabilir ancak bu karar.

Detaylarıyla kendi midemi de bulandırmak istemiyorum ama kaz ciğeri, maymun beyni gibi sapkın arzuların mahsulü olan tuhaf zevkler de kapitalist azgınlığın farklı tezahürleri…

Konunun gündeme gelme şekli malum; gelen şikâyetler üstüne, Cumhurbaşkanı bir talimat verdi. Onun ağzından çıkana amade olan zevat da böyle bir çözüm buldu. Ancak; hangi merhalelerden geçerek bu finale mecbur kaldık, onu anlamak mümkün değil.

Yani, şimdiye kadar yapılması gereken her şey yapıldı mı?

Sokak hayvanlarının kısırlaştırılması için tüm imkânlar seferber edildi mi, ne kadarı planlandı, ne kadarı gerçekleştirildi, yerel yönetimlerle ortak çalışmalar yürütüldü mü, buna yönelik denetim yapıldı mı, bilemiyoruz.

Her şeyden evvel bu konuda yapıcı bir niyetlerinin olduğunu anlamamız için hayvanın kendi cüssesinde kafeslere ve fanuslara hapsedilerek satıldığı petshop’ların kapatılması, hayvan satışının yasaklanması; alınan, satılan, edinilen hayvanlara eşya muamelesi yapılmaması, kayıt altına alınması, sokağa bırakılmasının da ciddi cezai müeyyidelerinin olması gerekirdi. Cins hayvanları ilkel koşullarda çiftleştiren, yasal siteler üstünden ulu orta satan kişilerin takip edilmesi, engellenmesi, cezalandırılması gerekirdi.

Dolayısıyla bugüne kadar kent mobilyası hayvan evleri dışında bir politikası olmayan devletlû aklımız, sayıları on milyonu bulduğu söylenen sokak köpeklerinin bir talimatla –uyutma işin süsü– itlafına hazırlanıyor.

Devlet Bahçeli’ye işin aslı anlatılsa iyi olacak, hâlen devlette ağırlığı vardır, bakarsınız bir faydası olur(!).

Yaratılanı Yaradan’dan ötürü sevenlerin bulduğu çözümün amacı toplumsal hayatı koruma altına almakmış... Kadın cinayetlerinde bu hassasiyet gösterilmiyor.

Devlete sızan mafya örgütlerinin yarattığı teröre karşı zaten duyarsızız.

Okullarda örgütlenen çeteler gençlerimizi tehdit ediyor, öğretmenler ulu orta dövülüyor, koruyamıyoruz.

Sağlık çalışanlarımız hayat kurtarırken hayati risk altındalar, seyrediyoruz.

Selinde, yangınında, depreminde defalarca ölüyoruz üç günde unutuyoruz.

Siyasi cinayetler derseniz, tarihi normalimiz.

Neymiş?

İçtimai hayatın huzuru, hayvanları öldürerek sağlanacakmış.

Bir defa da yaşatarak çözmeye çalışın be kardeşim

Önceki ve Sonraki Yazılar
Boray Acar Arşivi