Boray Acar
Erdoğan Sosyolojisi Eriyor, Derdi Bahçeli’yi Alıyor…
İktidar partisi, 31 Mart yerel seçimlerinde yaşadığı hezimetin etkisini üzerinden atamıyor. Bu anlaşılabilir bir şey. Zira ülkeyi “Tek Adam” rejimi ile yönetilir hâle getirirken günün birinde kaybetme ihtimallerinin olduğunu, bunun da ellerinde topladıkları güç unsurlarının başkalarının eline geçebileceği ve kendilerine karşı kullanılabileceği manasına geleceğini düşünemeyecek kadar rasyonel akıldan uzaklaşmışlardı. Belki de Türkiye’yi, liderinin ölene kadar yönettiği ülkelerle karıştırdılar veya böyle olmasını tahayyül ettiler. Neyse ki, seçim dönemlerinde hatırlanıyor ve uygulanıyor da olsa ülkemizde demokrasi kırıntıları hâlen var.
Mağlubiyeti kabullenecek veya geçtiğimiz hafta üstünde durduğumuz gibi halkın mesajını alacak ve kendilerine çekidüzen verecek bir anlayışta olmadıklarını anladık. Ancak, muhalefete yükleniyormuş gibi yaparak toplumdan intikam alma noktasına geleceklerini de düşünmezdik. Özgür Özel, meclis grup konuşmasında emekli maaş zamlarıyla ilgili konuştu ve hükümeti eleştirdi. Böyle olması da son derece normaldir. Bir defa, işin ucu tencereye dokunuyor ise iç ve dış konjonktürden bağımsız olarak iktidar eleştirisi yapılır; Türkiye’nin tarz-ı siyaseti budur. Hele bir de karşınızda ülke ekonomisini batırmış bir iktidar var ise bu eleştiri adetten değildir, haktır ve gerekliliktir.
Erdoğan da bu haklılığın farkında olduğu ve verecek mantıklı bir cevabı olmadığı için konuyu farklı bir açıdan ele aldı. Muhalefet belediyeleri SGK’ya olan borçlarını ödemiyorken, ana muhalefetin lideri emekli maaşlarıyla ilgili yorum yapamazmış. Borçların tahsiliyle ilgili derhal harekete geçilecekmiş. Öyle 25 kuruşa simit yokmuş. Erdoğan haklı, güzel ülkemizde 25 kuruşa artık simit bile yok. E karşımızda da simit bedelini kerteriz alarak asgari ücret değerlendirmesi yapan, iktidarı eleştiren ve oy isteyen eskinin Erdoğan’ı da yok. O halkını düşünen Erdoğan yerini, muhalefet belediyeleri üstünden halkını tehdit edebilecek kadar gözlerini hırs ve kin bürümüş “Yeni Erdoğan”a bıraktı.
SGK borçlarının tahsil edilmesinden daha normal bir şey olamaz. Ancak sadece muhalefet belediyelerinin borçları tahsil edilecekse bu, muhalefete oy veren toplum kesiminin cezalandırılması manasına geliyor. Anayasada yazan ve olması gerektiği şekliyle adil ve eşitlikçi olmadıklarını zaten biliyoruz da bu ayrımcılığı toplumu tehdit edecek seviyeye taşımaları hastalığın son evresinde olduklarını gösteriyor.
Aynı günlerde bir tehdit de iktidar ortağı Devlet Bahçeli’den geldi. Devlet Bey içlerinde gazetecilerin, yazarların, fikir insanlarının, akademisyenlerin ve siyasetçilerin olduğu 154 kişiyi tehdit etti. Nedeni Sinan Ateş davası… İddianameye giren ve girmeyen veriler ışığında, cinayetle ilişkisi olan partililerin ve ocak yetkililerinin olduğunu tüm dünya biliyor. Bu gerçeği tehdit edilen 154 kişi yaratmadığı gibi, inkâr etmeleri de bu gerçeği değiştirmeyecektir. Belli ki konuşmamaları, üstünü kapatma gayretine ortak olmaları bekleniyor. Devlet Bey’in çok iyi bildiği bir şey var ki, bu insanların kahir ekseriyetinin toplumda karşılığı olmak ve gündemi belirlemek gibi ortak özellikleri var. Toplum bu insanların yazılı ve sözlü beyanlarına kulak veriyor, onlara güveniyor. Dolayısıyla konuşmaları ve yazmaları da Devlet Bey’i ve partisini rahatsız ediyor.
Bu isimlerle hesaplaşacaklarını söyleyen Bahçeli, konuşmasının sonunda, “tabii hukuki yollarla” deme gereğini neden duydu, anlayamadık. Hukuk devletinde yasal bir parti için dava yoluna gitmek dışında bir hesaplaşma yolu zaten olamaz. Ayrıca kendilerine bu konuda bir önerimiz de olur. Hukukun üstünlüğüne inanıyorlarsa ve partilerinin bu dava ile bir ilişkisinin olmadığını iddia ediyorlarsa; enerjilerini bu 154 insana harcamaktansa Sinan Ateş davasına harcayarak partilerini ve davalarını aklamaları, Ayşe Ateş’i ve yetimlerini kucaklayarak da bir vicdanlarının olduğunu tüm ülkeye hatırlatmaları kendileri açısından daha faydalı olacaktır.
140 Journes isimli yayın kuruluşunun geçtiğimiz günlerde yayınlanan “İtibardan Tasarruf” belgeselinde senelerce Erdoğan’ın çok yakınında olan Metin Külünk son derece objektif bir iktidar analizi yapıyor ve “Erdoğan sosyolojisinin eridiğini” söylüyor. İşte Erdoğan da bunu biliyor, bu nedenle hırçınlaşarak halkını tehdit edecek noktaya geliyor. Peki, kayda değer bir sosyolojisi kalmayan Devlet Bey neden böyle yapıyor dersiniz. Cevabı ortada; Erdoğan’ın sosyolojisinin erimesinin kendileri için nelere mal olacağını çok iyi biliyor da ondan…