Deniz Dibi Hasadı

İnsanoğlu doğada besin arayarak binlerce yıl hayatta kalmış. 21. yüzyılda yiyeceklerimizi marketlerden alıyoruz ve artık bu aktivitelerin çok uzağındayız. Ancak doğayla haşır neşir olmak, denizde ve karada yiyecek aramak, toplayıcılık geleneklerini yaşatmak fikri kulağa hiç de kötü gelmiyor.

Deniz yosunu en son nerede tabağımdaydı? Geçen hafta ılık mı ılık bir güz akşamında yeni ayın doğuşunu izleyerek korudaki çam ağaçları arasında kahvelerimizi yudumluyorduk. Hemen öncesinde ise mükellef bir yemek yemiş ve Telezzüz’ün yeni menüsünden lezzetleri denemiştik. İşte orada, karpuz tataki üzerine serpilmişti deniz yosunu…

Denizlerde balıktan farklı ne kadar çok ve zengin besin kaynakları var. Belki biraz midye, biraz da ahtapot, kalamar gibi deniz canlılarını tanıyoruz ama o bile oldukça kısıtlı çevrelerde. Güney Afrika’nın başkenti Cape Town sahillerinde gerçekleşen deniz dibinde yemek arama turuna ilişkin makaleyi büyük bir ilgiyle okurken bir yandan da bunu düşünmeye başladım; aslında yaşamın kaynağı olan sular, denizler, okyanuslar içinde ne zenginlikleri barındırıyor ve bunların ne kadar azından haberdarız…

AHTAPOT ÖĞRETMENİM

2020 yılı yapımı ödüllü belgesel “Ahtapot Öğretmenim”i izleyenler, filmin geçtiği yerleri anımsayacaktır; kayalık derin suların olduğu bu yerler Cape Town’daki False Bay’de ve denizin altı öylesine zenginliklerle dolu ki… Midyelerden alglere, yumuşakçalardan deniz yosunlarına onlarca yabani denizaltı ürününün hasadı yapılıyor. O kadar ki, diplerde yaklaşık dokuz yüz farklı yosun türü var ve bunlardan sadece bir tanesi yenemiyor. Hangi ürünlerin toplanabileceğini ve yeneceğini öğreten turlar, eğitmenler var. Bizim için bir tür mantar toplama turu gibi düşünebiliriz; hangisi yenmemeli öğretiyorlar ve sonrasında toplanan deniz ürünleriyle de bölgenin lezzet mirasını simgeleyen besleyici yemekler yapılıyor.

ahtapot-ogretmenim.jpg

DOĞADAN BESİN TOPLAMA

İnsanoğlu doğada besin arayarak binlerce yıl hayatta kalmış. 21. yüzyılda yiyeceklerimizi marketlerden alıyor, hatta telefonla sipariş ederek evimize getirtiyoruz ve artık bu aktivitelerin çok uzağındayız. Ancak doğayla haşır neşir olmak, doğada, denizde yiyecek aramak, toplayıcılık geleneklerini yaşatmak fikri kulağa hiç de kötü gelmiyor.

İçinde bulunduğunuz coğrafyaya göre, mesela Güney Afrika okyanus dibinde deniz yosunu, deniz hıyarı, midye türleri gibi ürünleri mevsimine göre – özellikle de bahar aylarında suların alçak olduğu dönemlerde – toplarken, Akdeniz bölgesinde iseniz yenebilir otlar, yabani meyveler toplayabilirsiniz.

Sürdürülebilir gıda açısından olduğu kadar, yerel mirası sürdürmek ve doğaya daha yakından bakarak daha iyi tanımak için de kesinlikle kaçırılmaması gereken fırsatlar bunlar. Keşke ülkemizde de deniz altında, karada, dağlarda daha fazla toplayıcılık fırsatı, rotası olsa ve bu gelenekler yaşamaya devam etse…

Antalya Notları

Geçtiğimiz hafta sonu FoodFest Antalya’da gastronomi üzerine birçok değişik panel izledim. Bunlar arasında “Antalya’nın Deniz Ürünlerinin Çeşitliliği; Kültürel Miras ve Gastronomik Değerler” başlıklı oturum en zevkle takip ettiklerimden biri oldu. Zira Trilye Balık’ın kurucusu değerli Süreyya Üzmez ve Bay Nihat’ın kurucusu Volkan Bekit gibi isimleri dinlenme fırsatı buldum.

Murat Güloğlu’nun modere ettiği panelde özellikle denizlerdeki kirlenme, aşırı avlanma, balığın henüz büyümeden avlanıp yenmesi gibi konular masaya yatırıldı.

Akdeniz’den Karadeniz’e çevremizdeki tüm deniz sistemlerinin birbirlerini ve balık çeşitliliğini etkilediği belirtilirken, artan sıcaklıkların yeni türleri denizlerimize getirmeye başladığı vurgulandı. Tam da geçtiğimiz pazar bu konuları bu sayfalarda ele almışken, duayen isimlerin de aynı konulara vurgu yapması, bu önemli mevzunun tekrar gündeme gelmesi için güzel bir fırsat oldu.

YEREL TARIMIN GELECEĞİ

Antalya’da bir diğer önemli panel, “Yerel Tarımın Geleceği; Tarladan Sofraya Tarım Konseptinin Sürdürülebilirliği” başlıklı oturum oldu.

Kastamonu İksirli Çiftlik’ten Ece Aydın, Antalya Reçelcisi’nden Ebru Kocaacar ve Antakya Teofarm’dan Elif Ovalı sahnede deneyimlerini paylaştılar ve çiftçinin yaşlandığının, tarım sektöründe çalışan bulmanın zorlaştığının, gelirlerin maliyetleri karşılaması noktasında sorunların büyük olduğunun altını çizdiler.

Özellikle kadın girişimciler yine de bu zor alanda iyi işler yapma çabasında. Elif Ovalı, bölgede yıl boyu çeşitli ürünlerin hasadının devam ettiğini vurguladı ve herkesi depremden sonra yaralarını sarma gayretinde olan medeniyetler beşiği Antakya’ya davet etti. İlk fırsatta Antakya’da, Amik Ovası’nda hasada gitmek ve bu sayfalardan sizlerle paylaşmak da bizim sözümüz olsun…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Esin Sungur Arşivi