Büyük Onur Yürüyüşümüz

TBMM Başkanı Kurtulmuş, mecliste Büyük Aile Platformu’nu kabul etmiş, “aileyi ifsad eden hususlara dair tedbirleri” konuşmuşlar. Aileyi korumayı “milli bir görev” ilan eden Meclis Başkanı, LGBTIQ+ propagandasının yasaklanmasını, derneklerinin kapatılmasını isteyen bu platforma teşekkür ve tebrik sunmuş. Yeni anayasa çalışmalarına konuyu dahil etme konusunda da bir güzel anlaşmışlar.

Yani aslında, Türkiyeli bütün yurttaşlar adına oturulan o meclis başkanlığı koltuğunu, nefret suçuna bulaştırmışlar.

İNSANLIK SUÇU İŞLİYORLAR

“Milli görev”, “kutsal aile” gibi kutsiyet atfettikleri hiçbir örtüyle örtülemeyecek olan bir suç. LGBTIQ+ kişilerin haklarını ve yaşamlarını tehlikeye atıyor ve insanlık suçu işliyorlar. Mevcut anayasa, insan haysiyetiyle bağdaşmayacak davranışları yasaklar, buna bile tahammül edemiyorlar. İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekmek yetmedi, mevcut anayasadan da çıkmak istiyorlar.

Türkiye’de Onur Yürüyüşü yasaklarıyla başlayan LGBTİQ+’lara yönelik saldırılar, gökkuşağı renklerinin sansüründen trans cinayetlerine uzanan çok geniş bir suç yelpazesinde devam ediyor.

Son yıllarda tıp fakültelerini de bu suça ortak etmeye çalışıyor, mezuniyet törenlerinde çeşitli skandallara imza atıyorlar. Geçen yıllarda farklı fakültelerde Hekimlik Andı metninde “evrensel değerlere bağlılık ve ayrımcılık yapmamaya” dair bölümde yer alan “cinsel yönelim” ifadesi sansürlenmeye çalışılmış ama öğrenciler metni eksiksiz biçimde okuyarak bu saçmalığa en güzel yanıtı vermişti:

“Görevimle hastam arasına; yaş, hastalık ya da engellilik, inanç, etnik köken, cinsiyet, milliyet, politik düşünce, ırk, cinsel yönelim, toplumsal konum ya da başka herhangi bir özelliğin girmesine izin vermeyeceğime…

Tehdit ediliyor olsam bile, tıbbi bilgimi, insan haklarını ve bireysel özgürlükleri çiğnemek için kullanmayacağıma,

Kararlılıkla, özgürce ve onurum üzerine, ant içerim” diyen, tehdit ve yasakları tanımayan mezunlarla gurur duymuştuk.

Duyduk ki bu sene sansür kapsamını daha da genişletip “cinsiyet, cinsel yönelim ve etnik köken” ifadelerini metinden çıkarmaya çalışıyorlarmış.

5 GÜNDE 10 KADIN CİNAYETİ

Beş günde on kadın cinayeti haberi aldığımız kadın düşmanlığına ve Kürt halkının seçme seçilme hakkını gasp etmeye çalıştıkları kayyım dönemine uygun buldukları sansür de bu demek ki. Şimdilik Ankara Yıldırım Beyazıt ve Abant İzzet Baysal olmak üzere iki tıp fakültesinden bu yönde haberler basına yansıdı. Öğrenciler de hemen açıklama yaparak evrensel değerlere sahip çıkacaklarını duyurdular, meslek onurunu korudular, göğsümüzü kabarttılar.

Peki bu çağdışı yaklaşımın uygulayıcısı olmaya çalışanlar kimler?

İşte o kısım daha da esef verici; koca koca profesörler. Kendileri de doktor olan, tıp fakültesi yöneticileri bu kişiler. Dünya Sağlık Örgütü, eşcinselliği hastalıklar listesinden çıkaralı neredeyse yarım yüzyıl olmuş (35 yıl) ama hâlâ bu noktadalar. Zamanın da mesleklerinin de çok gerisindeler. Yeni mezun hekimleri de kendilerine benzetmek istiyorlar ama asla başaramayacaklar.

Gerçekler onları yenecek.

Gelelim gerçeklere; ILGA-Europe tarafından yayınlanan LGBTIQ+’ların insan hakları alanındaki gelişmelere göre 49 Avrupa ülkesini sıralayan 16. yıllık Gökkuşağı Haritası, çok iyi bir çalışma. Ülkelere göre kıyaslamalı biçimde, hani diyorlar ya tam bir kullanıcı dostu teknikle, gerçekleri gösteriyor.

Evet, size yine bir indeks gösteriyorum çünkü kıyaslama iyidir, sadece vahim durumumuzu değil, olumlu örneklerle çözüm yolunu da gösterir.

5-gunde-10-kadin-cinayeti-bolume.png

Nitekim haritaya göre Avrupa genelinde otoriterleşme eğilimi ve hak ihlalleri devam ediyor olsa da LGBTIQ+ haklarının korunması için güçlü bir siyasi irade de var. Nefret suçu ve cinsel yönelim, cinsiyet kimliği ve cinsiyet özelliklerine dayalı nefret söylemi Belçika, Danimarka, İzlanda, Malta, İspanya ve Birleşik Krallık'ın bazı bölgelerinde yasak. Ve birçok başka ülke LGBTIQ+’ların eşitliğini taahhüt eden yeni eylem planları başlatıyor. Sonuçta yıllara göre skorlama tablosunda hep bir ileriye gidiş var, siz de inceleyebilirsiniz (https://rainbowmap.ilga-europe.org/).

Tabi ki haritada ülkemizi merak ediyoruz ve onu bulmakta hiç zorluk çekmiyoruz çünkü rengi en kötü durumu gösteren biçimde kıpkırmızı ( https://rainbowmap.ilga-europe.org/countries/turkey/).

Ölçeğin olumsuz ucunda, Rusya (%2) ve Azerbaycan (%2)ile beraberiz. Onlardan bir nebze iyiyiz, biz 100 üzerinden 4,75 puan alabilmişiz. Cinsiyetin yasal olarak tanınması ve örgütlenme üzerinden gelen bu puanların kahramanı da bütün yasaklara rağmen varlığını ortaya koyan, bedeller ödeyen LGBTIQ+’ların mücadelesidir. Şimdi bunu bile ortadan kaldırmak ve hekimleri bile buna alet etmek istiyorlar.

bin-kisi-1-hekimm.jpg

BİN KİŞİYE BİR HEKİM!

Hekim dağılımındaki eşitsizliği; TÜİK verilerine göre bile bazı bölgelerde bin kişiye bir ya da iki hekim düşmesini, örneğin Hakkari gibi bazı illerde durumun daha da vahim olmasını, YÖK Bilgi Yönetim Sistemine göre 2022 – 2023 yılında mezun olan 13.720 doktorun çoğunun akın akın yurtdışına gitmesini de değil, yemin metnini kafaya takıyorlar.

Sağlıkta eşitsizlik deyince akla açlık sınırındaki emekçiler, neredeyse ölüme terk edilmek istenen emekliler, bölgesel eşitsizlik yaşayanlar gelebilir ama eşitsizlerin de en eşitsizi, birçok başka alanda olduğu gibi LGBTIQ+ kişilerdir. Ve bu eşitsizlik, çok sayıda farklı faktörün biriken ve kesişen etkisinden kaynaklanır. Öncelikle LGBTIQ+ kişinin genelde sağlık sigortası yoktur ve genel nüfusa oranla daha büyük bir yoksulluk içinde yaşar. Çünkü çalışma hakkını da kullanamaz. İş bulabilirse hizmet sektöründe, güvencesiz, kayıtsız, kısa süreli işlerde çalışmak zorunda kalır. Emeklilik bir hayal, sigorta borçları dağ gibi, geçim derdi çok ağır yıllar geçer. Sağ kalabilirse yaşlanınca bile sosyal hizmete kavuşamaz. İkincisi, sosyal damgalama nedeniyle, genç yaşlardan itibaren sık sık taciz ve ayrımcılığa maruz kalır, genel nüfusa oranla ruh sağlığı sorunları oranı artar. Stres ve ayrımcılıkla başa çıkmak için yüksek risk alma davranışına yönelinilir- ki Türkiye’de maalesef intihar artışına tanık oluyoruz.

Üçüncüsü ayrımcılığa uğrayacağı korkusuyla tedavi olmama ya da erteleme olasılığı daha yüksektir. Çünkü sağlık kurumunda ya cinsiyet kimliğinin “tedavi edilmeye” çalışıldığı açık düşmanlık ya da azınlık kimliğini etkileyen özel sağlık sorunları hakkında cehaletle karşılaşır.

Sağlıkta eşitsizliği açıklamak için başka faktörler ve ırk, etnik köken gibi diğer özelliklerle birleşince daha da ağırlaşan durumlar sayılabilir ama burada esas mesele; sağlık hizmetlerine en çok ihtiyaç duyanlar oldukları halde, en az ulaşabilen konumda olmalarıdır. Ki buna literatürde “'Ters Bakım Yasası” deniyor.

Şimdi hekim yemininde sırf Onur Yürüyüşünü hatırlattığı için “onurum üzerine” ifadesi yerine de “namusum üzerine” dedirtmeyi deniyorlarmış. Hâlihazırda ters olan, eşitsiz olan sağlık bakımını tümden ortadan kaldırmanın adı “namus” olacak öyle mi? O, adı bahane edilerek öldürüldüğümüz namusun ne olduğunu çok iyi biliyoruz, alın sizin olsun.

Bu düzeyde bir nefrete ve patriyarkaya karşı, nerede, ne kadar, nasıl olursa olsun, LGBTIQ+ arkadaşlarımızla ve onurla yürüyeceğiz biz.

Ve insanlık onuru, o nefreti yenecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gülsüm Kav Arşivi