Burns gecesinden Ölmeme Günü’ne

İskoçlar, şairleri Robert Burns anısına her yıl 25 Ocak’ta bir araya geliyorlar, yerel yemekler, içkiler, müzik ve şiirle bir gece geçiriyorlar. 120 yıldır yaşatılan bu geleneği Türkiye’ye uyarlasak nasıl olurdu acaba? Ülkenin tümünü bir sofra etrafında buluşturabilecek bir şair üzerinde anlaşma sağlanabilir mi? 26 Mart Ölmeme Günü’ne Türkiye’deki Burns Anması diyebilir miyiz?

İnsanın adına bir anma gecesi ve o gecede her yıl aynısı tekrarlanan özel bir menü olması kim bilir ne kadar onur verici bir şey olsa gerek… Hatta biraz daha ileri gidip, o yemeğin bir ulusal kimlik unsuru haline geldiğini söylemek bile mümkün olabilir. İskoç şair Robert Burns’ten ve her yıl doğum günü olan 25 Ocak’ta gerçekleşen Burns anmasından söz ediyoruz. Aslında olaylar şöyle gelişiyor; sevenleri, sadece 37 yıllık kısacık ömründe yüzlerce şiir yazan ve İskoç ulusal kimliğinin sembol isimlerinden olan Burns’ü anmak üzere1796’daki ölümünün ardından 1802 yılının 29 Ocak gecesi ilk defa bir araya gelirler. Ne var ki, ertesi yıl ortaya çıkan kilise kayıtları, Burns’ün 29 değil 25 Ocak’ta doğduğunu gösterince, anma gecesi o yıldan sonra 25 Ocak’a alınır.

Burns anma gecesi zaman içinde İskoç kültürünü ve kimliğini ortaya koyan bir etkinliğe dönüşür; İskoç yemekleri yenir, halk müzikleri dinlenir, şairin şiirleri okunur. Gaydaların çaldığı bir salonda İskoçların kısaca işkembe dolması olarak anlatabileceğimiz, içi de sakatat dolu olan geleneksel “haggis” yemeğinin, yahni, tavuklu pırasa çorbası, şalgam ve patates püresi gibi yemeklerin yendiği, bol bol da viski içilen bir anma bu. Zaten önemli olan ne yendiği değil, o kültürün en önemli şairinin doğum gününde ülkenin en geleneksel yemeğinin yenmesi. Atsuko Ichijo ve Ronald Ranta “Yemek ve Ulusal Kimlik” adlı kitaplarında bunu “ulusu yemek aracılığıyla yaşamak” diye nitelendiriyor. Birleştirmek, bir araya getirmek için sofrayı ve yemeği kullanmak, ya da sofra etrafında bir araya gelenlerin plansızca da olsa birlik beraberlik içinde olması, sıklıkla karşılaşılan bir olgu.

Düşündüm, bizde anısına böyle bir anma olan, tüm ulusu – en azından hatırı sayılır kısmını – bir masa etrafına toplayan bir sanatçımız, şairimiz var mı diye. Mart sonundaki “Ölmeme Günü” aklıma geldi. Bir kişiyi değil birçok aydını birlikte andığımız bir gün, ölmeme günü. Turgut Uyar, Edip Cansever, Can Yücel, Tomris Uyar, Nezihe Meriç gibi isimlerin birlikte rakı içtiği bir 26 Mart gecesinde ölüm korkusunu bertaraf etme fikriyle doğan Ölmeme Günü, nasıl ortaya çıktığına dair farklı rivayetler olsa da, 70’lerden Turgut Uyar’ın 1985’teki ölümüne dek her 26 Mart’ta o akşam o masada olanlarca katılabildikleri ölçüde kutlanmış bir çilingir sofrasında, rakılar içilmiş. Evet; bir Burns gecesi gibi tüm yurtta kutlanmıyor belki ama gerçek bir kültür unsuru olan rakı ve rakı sofrası usulünde sevenlerini birleştirmesi ve ülkemizin en kıymetli şairlerinden bazılarını anmamıza vesilesi olması açısından kaçırılmaması gereken bir tarih.

Coğrafi işarette AB kriterleri

Avrupa Birliği’nden coğrafi işaret alan son ürünümüz, 5 Şubat’ta yayınlanan tescil kararıyla, Aydın Memecik zeytinyağı oldu. Milas ve Edremit’ten sonra, Aydın Memecik zeytinyağı AB nezdinde tescil alan üçüncü zeytinyağımız ve Aydın da Aydın inciri ve Aydın kestanesi ile coğrafi işaret aldığı için üç ürünle Türkiye’nin en çok ürünü AB’den coğrafi işaret almış kenti konumunda.

Türkiye’de Türk Paten Enstitüsü yurt içindeki coğrafi işaret başvurularını cevaplayan kuruluş ve yurt içinde çok sayıda coğrafi işaretli ürünümüz var. Kısaca ne olduğunu belirtmek gerekirse coğrafi işareti; belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleri bakımından kökenin bulunduğu yöre, bölge veya ülke ile özdeşleşmiş bir ürünü gösteren işaret olarak tanımlayabiliriz. Coğrafi işaretler, menşe adı ya da mahreç işareti olarak tescil ediliyor. Üretiminden işlenmesine hemen hemen her şeyiyle bir bölgeye özgü olan ürünlere menşe adı verilirken, coğrafi sınırları belirli bir alandan kaynaklanan ve üretim, işleme gibi işlemlerden en az birinin o alanda yapıldığı koşullarda ise mahreç işareti veriliyor.

Elbette coğrafi işaret almak ürünlerin özgünlüğünün korunması, pazarlaması, daha geniş kitlelere ulaşması ve daha yüksek fiyatlarla satılabilmesi için önem arz ediyor. Ancak işaretin korunması, denetlenmesi konusu da çok önemli. Burada iş bizim ülkemizde ağırlıklı olarak tescili alanlara – ki onlar da genellikle ticaret odaları, ziraat borsaları gibi kuruluşlar oluyor – düşüyor. Zira Türkiye’de coğrafi işaretlerin denetiminde bağımsız kontrol ve sertifikasyon kuruluşları yok, en azından şimdilik. Bu da coğrafi işaret alan ürünlerin standartlarının ne kadar korunduğu ile ilgili kuşkular doğmasına neden olan bir faktör.

Gelelim AB tescili almış olan diğer ürünlerimize; Antep Baklavası, Aydın İnciri, Aydın Kestanesi, Milas Zeytinyağı, Bayramiç Beyazı, Malatya Kayısısı, Milas Zeytinyağı, Taşköprü Sarımsağı, Giresun Tombul Fındığı, Antakya Künefesi ve 2023 yılı itibariyle de; Suruç Narı, Çağlayancerit Cevizi, Gemlik Zeytini, Edremit Zeytinyağı, Milas Yağlı Zeytini, Ayaş Domatesi, Edremit Körfezi Yeşil Çizik Zeytini, Maraş Tarhanası, Ezine Peyniri. Kısa süre önce ise Safranbolu Safranı da tescil almıştı. Tüm bu ürünlerin Avrupa’da AB tescili ile yolu açık olsun.

 

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Esin Sungur Arşivi