Bir eski zaman entelektüeli: Nahid Sırrı Örik

Araştırmacı Bahriye Çeri, “Nahid Sırrı Örik bilindikçe eminim bir yerlerde el yazıları, mektupları, resimleri ortaya çıkacak. Nahid Sırrı’yı kadın kıskançlığı üzerine yazdıklarına ve cinsel yönelimine sıkıştırmak ona yapılmış en büyük haksızlık olur” diyor.

Romanları, öyküleri, tiyatro metinleri, resim, müzik yazıları, Anadolu şehirlerine ilişkin gözlemleri, İstanbul ve Ankara üzerine yazdıkları, Osmanlı sadrazamları, vezirleri, resmi tarihin dışında kalan Osmanlı kadınları ile ilgili kaleme aldığı metinler… Nahid Sırrı Örik döneminin önde gelen yazarlarından olmuş, ancak maalesef birçok yazar gibi değeri pek anlaşılamamış. Ressam Nuri İyem’in tanınmasından tutun da İstanbul’un sorunlarını dile getirdiği makalelerine, Osmanlı saray kadınlarıyla yaptığı sözlü tarih çalışmalarına kadar bugünden bakınca gerçek bir entelektüelle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz.

nahid-sirri-orik.jpg

Araştırmacı Bahriye Çeri’nin 2007 yılında yazdığı, on yıla yayılan bir emeğin ürünü olan ‘Bir Cihan Kaynanası: Nahid Sırrı Örik’ kitabı Nahid Sırrı’yı tanımak isteyenler için iyi bir başlangıç olabilir. Peki neden bir cihan kaynanası diyecek olursanız Çeri, Hilmi Yavuz’dan esinle kitabına bu adı verdiğini söylüyor.[1]

bir-cihan-kaynanasi.png

Yazarın Sultan Hamid Düşerken, Tersine Giden Yol, Kıskanmak gibi bilinen romanlarının yanı sıra İstanbul ve Ankara Yazıları, Resim Yazıları ya da gezi kitabı da Örik’in sanata, edebiyata ilişkin fikirlerini, Anadolu şehirlerine ilişkin gözlemlerini, dönemin kültürel ve siyasal ortamını anlamak için önemli kaynaklar. Bahriye Çeri ile Nahid Sırrı’nın derya deniz dünyasına daldık. Okuyacağınız söyleşi işte o dünyadan kısa bir kesit.

eda-k.jpeg

Nahid Sırrı Örik üzerine çalışmaya nasıl karar verdiniz?

Nahid Sırrı ile ilgili bu kadar çok malzemeyle karşılaşacağımı bilmeden bu işe başladım. Sınırlarımı çizebilirim diye düşünmüştüm ama o kadar çok malzeme buldum ki yıllar tüm bu yazıları derlemekle geçti. Çalışmaya 1997-1998 yılında başladım, 2007’de ‘Bir Cihan Kaynanası: Nahid Sırrı Örik’ kitabım çıktı. Öğrencilerimden bir ekip kurmuştum. Bir yaz beş öğrencimle birlikte Atatürk Kütüphanesi’nde çok yoğun çalıştık, şimdi hepsi farklı üniversitelerde öğretim görevlileri, kitabımın başında da onlara teşekkür ediyorum.

Benden önce Nahid Sırrı üzerine ilk ciddi çalışmayı yapan kişi Mehmet Demir’dir. Akademik dünyada şu anda adı geçmiyor. Mehmet Demir bütün yanlışları, eksikleriyle benim yaptığıma ilk başlamış kişi. Kütüphanelerde gazete taramış, derlemiş, araştırmasını bir yüksek lisans tezi çerçevesinde hazırlamış, ilk ciddi çalışma budur. Demir’in çalışması benim ilk kaynağımdır. Kendisine kitabımda da atıfta bulundum. Nahid Sırrı üzerine çalışmam konusunda aslında Selim İleri bana ilham oldu. “Cemil Şevket Bey, Aynalı Dolaba İki El Revolver’ kitabını yazdığında “Keşke Bir Cihan Kaynanası kitabınız o zaman olsaydı, ben de kitabımı daha başka yazardım” demişti.

Ayrıca bir dönem İletişim Yayınları’nın Yakup Kadri Karaosmanoğlu arşivini düzenliyordum. Yakup Kadri’nin arşivinde Nahid Sırrı’nın mektuplarını buldum. Bir de Selim İleri’nin Cemil Şevket kitabını okumuş ve anlatılan kişinin Nahid Sırrı olduğuna dair Cumhuriyet Gazetesi’nde bir yazı yazmıştım. İkisi aynı döneme denk geldi.

Örik’in edebiyatında, yazdıklarında sizi etkileyen ne oldu?

Nahid Sırrı’nın örneğin bir gazetede köşesi var, orada art arda resim yazıları yazıyor. Bir başka gazetede tarih üzerine yazıyor. Ya da başka bir yayında edebiyat eleştirileri yapıyor. Gazetenin ilgi alanına, yayınlandığı yıla veya Nahid Sırrı’nın ruh haline göre yazılar türlere ayrılıyor. Bunların arasında çok dağınık yazılar da karşınıza çıkabiliyor. Benim resme merakım var. Nahid Sırrı’nın resim yazılarını görünce vuruldum. Nuri İyem’i keşfeden kişi Nahid Sırrı’dır. Öyle güzel anlatıyor ki anlattığı tabloları merak edip araştırıyorum. Üslubu çok farklı.

Nedir farklı olan?

Çok zeki, ironik, sivri dilli, güzelleştirmeye çalışmadan direkt söylüyor, realist. Bu bir olay da kişi de doğa da olabilir, bir tablo da olabilir. Nahid Sırrı, Balzac, Emile Zola gibi, arada duruyor. Balzac’a çok benzetiyorum onu. Örneğin Balzac’la ilgili Fransa’da yapılan bir çalışma vardır. Romanlarındaki bütün tablolardan oluşan bir kitap hazırlamışlar. Resimle, müzikle, heykelle, tiyatroyla, karikatürle, şehirle, mimariyle, tarihle bu kadar ilgilenen Nahid Sırrı gibi birini bulmak kolay değil. Benim için Nahid Sırrı sadece romancı değil! Yayınevine teslim ettiğim altı kitabım var, bekliyor şu anda. İki tanesi biliniyor, dördü hiç bilinmiyor.

Nahid Sırrı yazdıklarının kaydını tutmuş mu? Tüm metinlerine ulaşabildiniz mi? Mirasının Taha Toros’a verildiğini ve bu arşivin de Şehir Üniversitesi’ne geçtiğini öğrenmiştik.

Hiç bulunmayan belgeler gibi düşünüldü arşiv. Nahid Sırrı yazılarının büyük bir kısmını saklamış, arşivde bu var. Bu yazılar zaten var, benim için heyecan taşımıyor. Hatta bende olanların bir kısmı da yok. Arşivi listeledim. Bu kısmı beni çok heyecanlandırmadı. Nahid Sırrı’nın yayımlanmış eserlerinin el yazılarını koydular. Bir de elimizde hiç yayımlanmamış malzeme var diye duyurdular. Ancak onları kullanıma açmadılar. Müracaat ettim, “Biz bu çalışmaları kendimiz yapacağız, dışarıdan kullanıma açmıyoruz” dediler. Bir öğrenciye yüksek lisans tezi yaptırdılar. Yayımlanmamış dedikleri yazılar gazetelerde tefrika edilmiş, ancak öğrenci bunu bilemeyebilir. Kitap olarak basılmamış. Mirası Marmara Üniversitesi’ne geçti, orada da arşiv kapalı. Arşivdeki malzemenin ne olduğunu tam olarak bilmiyoruz.

Türkiye’de akademilerde ortak çalışma yürütülemiyor mu?

Bizde ekip çalışması yok. Maalesef böyle bir disiplin yok! Örneğin benim kitabımdan yayın yapmış ama isim vermeyen insanlar var. Kendine mi, Nahid Sırrı’ya mı hizmet ediyorsun belli değil!

Gençlik yıllarını geçirdiği ülkelerde yayımlanmış yazıları olabilir mi?

Evet, var. Fransızca yazmış mesela. İsviçre’de yayımlanmış hikâyesi var. Nahid Sırrı yurtdışına babasının görevi nedeniyle gidiyor. I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sırasında yurtdışında. Doğrudan oraları anlattığı yazısı yok, iz sürmek gerek. Belirli bir konuyu, tarihi anlatacaksa gittiği yeri anlatıyor. Nahid Sırrı’nın ailesiyle ilgili gizemi var, anne baba ayrı, babasıyla sorunlar yaşıyor. Annesi bir evlilik daha yapıyor. Belki onun için o yılları yazmak istemedi, bilemiyorum. Tersine Giden Yol, Ankara Yazıları ve yeni yayımlanacak kitabı dönemin Ankara’sını çok güzel anlatıyor, ağır eleştiriyor. Farklı bir Ankara okuyorsunuz.

Biyografisi yazılmadı değil mi?

Ben cesaret edemedim. Her gün yeni bir şey buluyorum. Hayatıyla ilgili şeyleri not alıyorum, onları yazmayı planlıyorum. Türkiye Üniversitelerinin Islahı diye bir rapor vardır. Atatürk 1933 yılında İsviçre’den Profesör Albert Malche’yi getirtiyor. Malche Türkiye’de üniversiteler nasıl canlandırılmalı diye bir rapor yazıyor hem de Almanya’dan kaçmak zorunda olan profesörlerin organizasyonunu sağlayan kişi. O döneme ilişkin gazetede şöyle bir haber buldum: Tıp fakültesinin Darülfünun binasına taşınması emrini Albert Malche’ye tebliğ etmek üzere Nahid Sırrı Bey geldi.” Nahid Sırrı mütercim ama böyle bir hizmetle görevlendirilmiş. Biyografisine konulacak bir ayrıntı mesela.

istanbul-yazilari.jpeg

Ayrıca tarih yazıları da var. Nahid Sırrı saray kadınlarıyla sözlü tarih çalışması yapıyor. Tarih yazıları yeterli ilgiyi gördü mü? Ne dersiniz?

Tarih yazılarını yayımlamadan önce Nahid Sırrı’nın yazılarından haberdardım. Osmanlı’nın sadrazamlarını, paşalarını, kadınlarını yazıyor. Resmi tarih yazımında kadınlar yok. Onları anlatıyor Nahid Sırrı. Tarih yazılarını ilk Tarihçi Ali Birinci basalım demişti. Tarih Vakfı İstanbul yazılarını ve tarih yazılarını bastı. Aileden özel izin alındı. Uzun bir süreçti. Bu iki kitap için özel izin alındı.

BALZAC’LA BENZERLİĞİ

Balzac resme çok düşkün, ciddi bir resim koleksiyonu var. Hatta gravürlerin orijinallerini görmek için şehir şehir geziyor. Matbaası var, gravür basıyor. Nahid Sırrı’nın da ciddi bir resim koleksiyonu var ama ortada yok! Bir defteri var, koleksiyonundaki resimlerinin listesi var. Nahid Sırrı bilindikçe, tanındıkça ortaya çıkacaktır. Portreleri yapılmış mesela. Balzac’ın ‘Bilinmeyen Şaheser’ diye bir romanı vardır. Kitabı 1940’lı yıllarda Nahid Sırrı çevirmiş. O kitabı çevirmek bilinçli bir tercih. Pek çok kişiye ilham olmuş, resim dünyası için önemli bir kitap. Balzac’ın bir romanını değil, o kitabını çeviriyor. Onu çevirmesi Balzac’ta neyi gördüğünü gösteriyor.

Resimle bu kadar ilgili olmasının metinlerindeki tasvirlerine yansıdığını söyleyebilir miyiz?

Bir gün Nahid Sırrı’nın bütün külliyatını tamamlarsak yazdıklarında resim terbiyesinin nasıl bir rolü olduğunu görürüz. Keskin görüşlü Nahid Sırrı, zeki. O Balzac’da da var.

vatan-beldelerine-seyahatler.jpg

Peki seyahat yazıları? Memleketin farklı yerlerine gidiyor, aslında birçok kişinin burun kıvırdığı yerler. Kendi toprağına yabancı biri değil!

Saraylarda büyümüş, Avrupa’da gençlik yıllarını geçirmiş Nahid Sırrı. Onun anlattığı pek çok Anadolu kasabasına ben de gitmedim. “Niye ressamlarımız adaları, Kurbağalıdere’yi resmeder, neden seyahat yazarları aynı yerleri yazar?” diye soruyor yazılarında. Yayınevinde bekleyen seyahat yazıları da var. “Ben bütün vatan beldelerini gezebilseydim dünyanın en mutlu ve şanslı insanı olurdum” diyor. Kitabın adını ondan esinlenerek koydum. Edirne’yi Nahid Sırrı’nın yazısıyla gezmiştim. Yemek seçmiyor, yatacak yer konusunu sorun etmiyor…

“MUHALİF OLMAK İÇİN MUHALEFET YAPMIYOR”

Şehir yazılarında dikkatinizi çeken ne oldu?

Örneğin Ankara’ya Alman mimar Hermann Jansen gelmiş, şehir planları yapmış. Genel olarak iyi yapar anlayışı yaygın. Nahid Sırrı ise eleştiriyor, “Jansen Ankara’ya kötülük etti” diye yazıyor. O dönemki mimarlık tezlerine baktım, Jansen yere göğe sığdırılamıyor ama Nahid Sırrı eleştiriyor. Ruhen muhalif ama muhalif olmak için muhalefet yapmıyor! Farklı bir gözü var.

Nahid Sırrı devlet memuru ve yazdıklarıyla yaşamını sürdürüyor. Yakup Kadri’ye yazdığı iki mektubunda “… yazılarımı Tarih Encümeni dergisinde yayınlatırsanız oradan aldığım ücretle ev kiramı ödeyeceğim” diyor. Öz ablası ölüyor, annesi ikinci bir evlilik yapıyor. O evlilikten olan torunları hayatta. Üç kız kardeşle bağlantım var. Onlar her şeyle ilgileniyorlar. Fakat daha önce sözünü ettiğim Nahid Sırrı’nın resim koleksiyonunu onlar da bilmiyor ama eminim bir yerlerde el yazıları, mektupları, resimleri ortaya çıkacak. Şunu da özellikle belirtmem gerekir; Nahid Sırrı’yı kadın kıskançlığı üzerine yazdıklarına ve cinsel yönelimine sıkıştırmak ona yapılmış en büyük haksızlık olur.


[1] Hilmi Yavuz, Tanpınar’ın İbnülemin için söylediği “Bir Cihan Kaynanası” ifadesini Nahid Sırrı için kullanmıştı (Aktaran Bahriye Çeri, Bir Cihan Kaynanası: Nahid Sırrı Örik)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi