Mutlu Hesapçı
Atatürk’ü izlemeye doyamadım!
‘Atatürk’ projesi iki sinema halinde izleyici ile buluşmaya devam ediyor. Filmin ilki 3 Kasım’da vizyona girmişti. ‘Atatürk II’ filmi de bu hafta vizyona girdi. İlk filme göre ikinci film daha etkileyici ve iyi. Duygusu daha yüksek ve gözlerim doldu. Sadece hikâyede geldiğimiz nokta Osmanlı Subayı Mustafa Kemal, henüz monarşiden cumhuriyete geçiş yok, nitekim hikayenin de buraya kadar çekildiğini biliyoruz. Ama en heyecanlı kısmında film bitiyor ve biz devamını da istiyoruz. Saltanat yıkılmış, zafer kazanılmış ve cumhuriyeti kurmuş Atatürk’ü görmek için sabırsızlanıyoruz. ‘Atatürk II’ filminin basın gösterimine katıldım, filmin yönetmeni Mehmet Ada Öztekin, Yapımcıları Saner Ayar, Hakan Karamahmutoğlu ve filmde Atatürk’ü canlandıran Aras Bulut İynemli açıklamalarda bulundu. Ben de aklımdaki soruları ayrıca ekibe yöneltim.
Hakan Karamahmutoğlu; “Milli mücadelemizi anlatmak kolay değildi ancak başardık”
Toplantıda konuşan filmin yapımcılarından Hakan Karamahmutoğlu, filmin hazırlığının bir buçuk yıl, çekimlerinin ise yaklaşık 4 ay sürdüğünü anlattı:
“Atatürk II filmiyle karşınızdayız. 1915'ten başlayarak Çanakkale Savaşı'na ve 1919 yılına kadar süren sürece odaklanıyor. 1915 Gelibolu Cephesi’nin büyük sınavını başarı ile geçen Doğu Cephesi’nde Ruslara, Suriye Cephesi’nde ise İngilizlere karşı büyük bir mücadele veren Mustafa Kemal'in ve büyük Türk milletinin yılmaz savaşını, vatan sevgisini anlatıyor. Kitaplara filmlere sığmayan milli mücadelemizi anlatmak kolay değildi ancak başardık.”
Mehmet Ada Öztekin; “Uzun bir hazırlık dönemi geçirdik”
Projenin yönetmeni Mehmet Ada Öztekin bir hikâye anlatıcısı için konu Atatürk olunca mesele biraz daha büyük, karmaşık ve çetrefilli hale geldiğini söyledi, süreci anlattı:
“Derdimiz bir şey anlatmak olduğu ve onu da gerçekleştirdiğimiz için, onun üstüne söz söylemek kendi adıma çok zor oluyor. Yani ne anlatmak istediğiysem aslında filmin onu kendi ifade etmesi, kendi anlatması gerekir diye düşünüyorum. Sizlere yapacağım konuşmayı daha samimi, daha içsel bir yerden yapmaya karar verdim. Bizim jenerasyonun bir geyiği vardır; yalnız başına bir adaya düşsen yani ben yalnız başıma bir adaya düşsem yine de film çeker miydim diye kendime soruyorum... Çok zor; çünkü bu aslında resim yapmak gibi ya da şiir yazmak gibi bir eylem değil, daha ilişkili yani bir hikâyeyi anlatmak için karşınızda birinin olması gerekiyor. O hikâyeyi birine anlatmanız, onun için anlatmanız, ona anlatmakla ilgili bir derdiniz olması gerekiyor. Burada da o hikâyeyi anlatırken yani karşıdakinin bu hikâyeyle ilgilenip bilgilenmeyeceği, onun ilgisini çekip çekmeyeceği, sevip sevmeyeceği gibi dertler devreye girmeye başlıyor. Konu bir de Atatürk olunca bu mesele biraz daha büyük, daha karmaşık, çetrefilli bir hale geliyor hikâye anlatıcısı için. Atatürk'ün kenarından köşesinden Mustafa Kemal'in geçtiği bütün projelerde de benim naçizane gözlemim; bir şey yapayım ve bana kızmasınlar. Ben, böyle kötü görünmeyeyim, sevimsiz görünmeyeyim gibi anlaşılır bir kaygının olduğunu hissettim. Ama bunu analiz ederken şunu da fark ettim, bunu yaptığınız zaman tabii anlattığınız kişiye de zarar veriyorsunuz ve kendi derdiniz o anlattığınız kişiyi aktarma samimiyetinizin önüne geçmeye başlıyor. Ben bunun olmamasına gayret ettim. Bunu yapayım, bunu anlatayım ama bunu yaparken de bana kızarlar mı, kızmazlar mı, beğenirler mi, beğenmezler mi yani bu iş bizim için ne kadar büyük bir iş olur, şu sahneyi izlerken ağlatsan mı, ağlatmasan mı gibi dertleri bir kenara bırakarak yola çıkmaya çalıştım. Uzun bir hazırlık dönemi geçirdik, bu hazırlık döneminin içinde de çok fazla gezi vardı. Bunlardan biri de Selanik’te Mustafa Kemal Atatürk'ün doğduğu eve yaptığım ziyaretti. Babasının diktiği, kendisinin de dolayısıyla dokunduğunu varsaydığımız bahçedeki nar ağacına dokunduğumda hissettiklerimdi. Ev yandı ve yeniden yapıldı, orijinal ev değil ama o ağaç kaldı. Ben evin içine girdiğimde balmumundan yapılmış Mustafa Kemal'i gördüğümde açık konuşayım çok fazla etkilenmedim ama ağaca dokunduğumda onu gerçekten gördüğümü hissettim yani o garip bir his; oraya dokunmak, onu hissetmek, onun orada olduğunu düşünmek… Bu perdeden anlatmak, bu perdeden aktarmak lazım diye düşündüm.”
Aras Bulut İynemli; “Atatürk’e hayranlığımız o kadar fazla ki nefesimiz kesiliyor”
Filmde Mustafa Kemal Atatürk'ü canlandıran Aras Bulut İynemli, oyunculuk kariyerinde 14 yılı geride bırakmasına rağmen Atatürk rolünü üstlenmesinden dolayı oyunculuğa ilk başladığı günkü gibi heyecanlı olduğunu vurguladı, duygularını paylaştı:
“Elimi kolumu nereye koyacağımı bilemediğim bir heyecandan bahsediyorum aslında. Çünkü Atatürk'ün büyüklüğünün hepimiz farkındayız, biliyoruz. Herkesin ama herkesin konuşacağı, yüzde yüz eleştirilerin geleceğini bildiğimiz bir işe giriştik aslında. Ne var canım bu zaten işimizin bir parçası ya da doğal bir süreç gibi gözükebilir ama aslında o kadar doğal bir süreç de olmadı hepimiz için. Bu çok uzun geçen, çok büyük bir emekten çabadan bahsediyorum. Atatürk'ün bu kadar büyüklüğünü, fikirlerini ve dehasını hepsini alıp bir filme, bir hikâyeye, bir bedene indirilmek zaten başlı başına çok meşakkatli bir iş. Hayranlığımız o kadar fazla ki nefesimiz kesiliyor. O yüzden bu süreç benim için biraz korkutucuydu onu dile getirmek isterim. Çünkü korkmamak, altında ezilmemek mümkün değil. Ama bu korkuya yenik düşmek de bize yakışmazdı. Şöyle bir yerden aslında Ata’mın bir sözünden alıntılayarak söyleyeceğim; “Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır.” Ben de bu ilkeler doğrultusunda ne yaptıysam ve ne yapmadıysam aslında bu çaba için ve layık olma umuduyla yaptım ve pek çok süreçten geçti dizi film. Elimden geleni yaptığımı bizzat dile getirmek istiyorum. Beğenilir, beğenilmez bütün eleştirilere sonsuz açığım.”
Saner Ayar; “Bu artık bizim için bir iş olmaktan çıkmış bir gurur vesilesi, bir onur vesilesidir”
Yapımcı Saner Ayar da ilk Atatürk filmi adına Avrupa'da gala yapmak için birçok salon kiraladıklarını aktararak, terör örgütlerinin baskısıyla da tüm ödemelerin kendilerine iade edildiğini anlattı, şunları söyledi:
“Biraz birinci filmimizin yolculuğundan ve bundan sonra olacaklardan bahsetmek istiyorum. Yılmaz Erdoğan'ın "Vizontele Tuba" filminde kütüphane müdürü olarak Tarık Akan Hakkari'ye atanır ve der ki; "Kütüphane burası, kim destek olmaz ki herkes destek olur." Ve aylarca bir kitap gelmediği gibi tutuklanır. Atatürk filmiyle yola çıktığımızda bendeki duygu buydu yani Atatürk, kim destek olmaz ki! Sonra bir baktık ki kimse yoktu Avrupa'da, Paris, Berlin, Amsterdam, Brüksel'de de gala yapmak üzere bütün salonları kiraladık, ödemelerini yaptık. Terör örgütlerinin baskısıyla bütün salonlar ödemeleri geri gönderdiler. Avrupa'daki en büyük PR ajansıyla anlaştık, paralarını ödedik döndüler, bütün parayı geri iade ederek bu işi yapamayacaklarını bize ifade ettiler. Yönetmenimiz Mehmet Ada Öztekin bir gün dedi ki; "Ya Soner Bey Atatürk ile dünyanın savaşı bitmemiş." O kadar doğruydu ki ama tabii bunların hiçbiri, inanmış olan insanları yolundan döndürmedi. Gerçekten bu dönemde desteklerini hep hissettiğimiz Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Mehmet Ersoy, Bakan Yardımcımız Batuhan Mumcu, Sinema Genel Müdürümüz Erkin Yılmaz olağanüstü destek verdiler. Ayrıca Barbaros Tapan ile bu filmi Hollywood Sony Columbia Pictures'ın stüdyolarında bütün dünyaya gösterdik Los Angeles’ta prömiyeri yaptık. O prömiyerden tam iki hafta önce ise aşağı yukarı 600 kişilik bir grup tarafından taşlı sopalı bir linç edilmeye kalktık. Ama filmin önüne geçmesin diye de bunu çok fazla ortaya çıkarmadık. Hâlâ FBI tarafından bunun soruşturması devam ediyor. Yine de vazgeçmedik Avrupa'da muazzam bir tanıtım kampanyası yaptık ve bütün Avrupa'da pandemiden sonraki en büyük sinema açılışını gişede gerçekleştirdik. Tüm vatandaşlarımız Avrupa'da Ata’sına sahip çıktı, gitti ve izledi. Avustralya'da vizyona girdik, arkasında durduk, Azerbaycan'da vizyona girdik, arkasında durduk. Tüm Orta Doğu'da, Birleşik Arap Emirliklerinde, Dubai, Katar, Kuveyt, Bahreyn, Lübnan, Mısır, Suudi Arabistan bütün bu ülkelerde hiçbir sansüre uğramadan Atatürk'ü bütün sinemalarda gösterdik. Ve şu anda dünyanın birçok ülkesinde Atatürk oynamaya devam ediyor. Bu süreçte hiçbir kişi, kurum, holding, yapı, hiç kimseden en ufak bir destek almadık. Biz de istemedik, onlar da istemediler. Nedense Atatürk ile birlikte olmak birçok insana zor ve ağır geldi bunu da anlamakta güçlük çekiyorum. Yolumuza aynen devam ediyoruz! İkinci filmimiz bütün Avrupa'da, bütün dünyada vizyona giriyor. Türkiye'de ekonomik koşulların bu kadar zor olduğu, sinema biletlerinin gerçekten aile bütçelerini zorladığı bir dönemde ilk 70 dakikasının Fox TV'de gösterildiği halde 1 milyon 700 bin gişe rakamına ulaşarak Türk halkı yanımızda olduğunu, bizi nasıl desteklediğini gösterdi. İkinci filmimizde dünyanın yetiştirdiği en büyük askeri seyrediyoruz. Benim için Atatürk II filmi, gelmiş geçmiş en büyük askerin anlatıldığı muazzam bir eser. Yine söylüyorum Atatürk’le ve Türklerle dünyanın savaşı bitmemiş arkadaşlar. Umarım Türk halkı bütün dünyanın çıkardığı bu engellere rağmen Atatürk filmine sahip çıkacaktır, izletecektir. Bu artık bizim için bir iş olmaktan çıkmış bir gurur vesilesi, bir onur vesilesidir.”
[gallery size="medium" columns="2" ids="531288,531289,531290,531291,531292"]
“Mustafa Kemal söz konusuysa detaylandırmanın, anlatmanın sonu yok”
Atatürk söz konusu olduğunda bir fotoğrafını gördüğümüz zaman bile duygulanıp ağlayan insanlarız biz. Filmin duygusal boyutunu daha üst seviyeye çıkaramaz mıydınız, bu duygusal ritmi nasıl kurdunuz ve belirlediniz?
Mehmet Ada Öztekin: Bunu en güçlü nasıl bu sahneden böyle Türk halkını yerlere serecek, yapımcıya da çok güzel para kazandıracak sahneleri nasıl çıkarırız şeklinde yola çıkmadık. Atatürk üstüne çok iyi yapılmış araştırmalar, çok güzel metinler var. İlber Ortaylı'dan Lord Kinross’a kadar geriye giderek çok fazla kaynak var. Bunların hepsinde de dediğiniz anlamda o coşkuyla anlatan metinler. Benim en etkilendiğim metin filmde de gördüğünüz o Çanakkale'de ateş emri veren General Hamilton'ın İngiltere'de Savaş Bakanlığı'na yazdığı Conk Bayırı raporlarındaki bir cümleydi. Conk Bayırı muharebelerinde 9-12 Ağustos arasında savaş tarihinin gördüğü en güçlü top atışı yapılmıştır İngiliz orduları tarafından ve hiçbir top mermisi boşa düşmemiştir. İngiliz askerleri birbirlerine rüşvet vererek top atışı yapmak için topların başında savaşmışlardır yani bundan bir keyif de alıyorlar. Bu top ateşinin neticesinde, bir muharebede beklenen karşıdaki ordunun geri çekilmesidir. Fakat Türkler gelmeye devam ettiler, Conk Bayırı muharebesini niye kaybettiği üstüne sonuçlandırıyor raporunu. Ya şimdi gerçek zaten o kadar inanılmaz ki ben bunun üstüne ne söyleyebilirim, General Hamilton'un raporunun üstüne yani ne söyleyebilirim? Bunu eğer anlatabiliyorsak filmde ki ben bunu göstermeye çalıştım elimden geldiğince. Bana göre bunun üstüne artık bir şey sağmaya çalışmak samimiyetsizdi, samimi olmakla ilgili derdim buydu ve ben bu perspektiften baktım.
Atatürk’ü hiç tanımayan birileri izlediğinde bilgi eksikliği hissedebilirler diye düşünüyorum. Ben kendi bilgilerimle tamamlayarak ilerledim tabii ki bu nedenle de daha çok etkilenerek izledim.
Mehmet Ada Öztekin: Ben tamamladım diyorsunuz o çok önemli bir şey, o önemli bir soru. Çok fazla bilgi var, yani sizin tamamladıklarınızın dışında da çok fazla bilgi var. Bir saatten 40 bölüm yapmamız lazım ki buraya kadar olanı bir parça daha anlatabilelim. Benim de hiç bilmediğim, yeni öğrendiğim, bu süreçte aaa ne enteresanmış hani bunu da bilmiyormuşuz dediğimiz çok şey var. Mesela bir Darüşşafaka ziyareti var, o bir sahne... Mahvolduk orada. “Bir şey ister misiniz?” diye soruyorlar. “Oğlum taze meyveyi çok sever.” Koridorlarda taze meyve bulunduruluyor. Şimdi bunu daha fazla süsleyemezsiniz yani bu zaten çok ağır. Ben aslında bir Avrupalı izlediğinde ilk önce böyle bir adam varmış ya böyle bir yerden çıkmış böyle bir yere gelebilmiş önce bir bunu anlatmayı becerelim derdindeydim. Söylediğiniz tamamlanan şeyler daha detay projelerle olması gereken meseleler. Samsun belgesinin hazırlanması bile bence ayrı bir film. Hayatında böyle çok dönem var yani o dediğiniz kısımlar böyle anlatılmalı bana göre, genel bir hikâyede bu kadar yapabildik. Daha iyisi yapılır mutlaka. Umarım ileride daha iyileri yapılır. Mustafa Kemal söz konusuysa detaylandırmanın sonu yok maalesef.
[gallery ids="531294,531295,531296"]
Biz Atatürk’ü hep annesi üzerinden hikâyelerde izledik. Babası Ali Rıza Bey hep arka planda kaldı. Ama siz baba figürü üzerinden anlatıyor hatta içselleştiriyorsunuz.
Mehmet Ada Öztekin: İçselleştirme demeyelim ama baba travması diyebiliriz. Bir baba travması var tabii çünkü baba çok erken yaşta kaybedilmiş. Yetim kalmış bir çocuğun, bir milletin babası olmaya giden yolculuğunu anlatıyor diye kurduğum bir cümle var, aslında bu perspektif sizin dediğiniz şeyi yaratıyor. Yoksa aslında annesi daha az etkiliydi, babadan daha fazla etkilenmişti gibi bir durum yok ortada. Mustafa Kemal için baba figürü de anne figürü de anne çok daha üstte olmak kaydıyla aynı. Zübeyde Hanım'ın Mustafa'nın üstüne titremesi başka bir yüksek perdede ilerlediği için anne aslında çok daha etkili. Ama baba ile ilgili biz onu o travmadan yola çıkarak ve onun yerine geçme yani bir figür olarak babanın pozisyonuna geçme tarafından aldık, bu senaryoya biraz dramatik bir katkıydı. Tabii Ali Rıza Bey ile ilgili kaynak çok az ve söylentilerle yazılmış şeylere doğru gitmeye de başlıyorsunuz. Ali Rıza Bey'in özel bir adam olduğunu anladık yani bu eğitim ile ilgili özellikle takıntısından kaynaklıydı. Bir de öyle ya da böyle okuduklarımdan Zübeyde Hanım'a âşık yani korkunç bir aşk var orada o net. Bunun da etkili olduğunu varsayarak baba figürü birazcık daha atlanmış bir figür bana göre, bu nedenle de öne çıkartmak ve işlemek, bunu da özel bir oyuncu oynasın istedik. Aslında tamamen motivasyonu bu şekilde ama özel bir pozisyonlama da yok orada.
[gallery columns="1" size="medium" ids="531297"]
Filmin devamı gelecek mi?
En heyecanlı kısmında film bitiyor. Saltanat yıkılmış, zafer kazanılmış ve Cumhuriyet’i kurmuş Atatürk’ü görmek istiyoruz. Devamı gelecek mi filmin?
Saner Ayar: Endüstri olarak da bizim böyle bir sorumluluğumuz, böyle bir görevimiz var. Mutlak suretle bunu yapmamız lazım. Mesela tabii ki cumhuriyetin ilanına kadar olan süreç çok önemli Büyük Taarruz, İzmir bunlar olağanüstü önemli, sonrasında devrimler… Anlatmak lazım. Bunları dünyada kulaklarını kapatıp gözlerini kapatıp dinlemek istemeyenler olacaktır. Bunları onların gözlerini aça aça kulaklarına bağıra bağıra anlatacağız. Yani burada bir geri adımımız söz konusu değil.
Yani devamı gelecek.
Tabii.