Çocuklar sosyalleşmek için ekranda

Online eğitimle uzun süre ekran karşısında kalan, sosyal platformlardaki uygulamalarla sosyalleşmeye çalışan, akıllı telefonları ellerinden düşürmeyen çocuklar… Aileler çocuklarının ekrana bağımlı olmalarından endişe duyuyor.

Amerikan Pediatri Akademisi (AAP), pandemi sırasında çocukların ekran başında geçirdiği sürenin artacağını kabul ederek, daha önce açıkladığı süreleri esnetmişti. Akademi bu esnetmenin nedeninin sadece çocukları meşgul etmek için olmadığını; aynı zamanda, ebeveynlerin iş ve çocuk bakımı sorumluluklarını dengelemelerine katkı sağlamak için de olduğunu belirtiyor. Sınırların hala önemli olduğunu vurgulayan AAP, günlük rutinlerin oluşturulmasının da önemine dikkat çekiyor. Ailelerin ekranın geçici bebek bakıcısı olmadığını hatırlamaları gerektiğinin altını çizen Amerikan Pediatri Akademisi ekran süresinin yapıcı yollarla düzenlenmesi gerektiğini vurguluyor. Bu düzenleme nasıl yapılmalı, ekran süreleri nasıl sınırlandırılmalı? Konuyu dijital medya ve çocuk alanında çalışmalar yürüten ve dijital medya konusunda aile seminerleri veren Bilgi Üniversitesi’nden Doç. Dr. Esra Ercan Bilgiç’le konuştuk.


◼ Salgınla birlikte aileler çocuklarının ekran karşısında geçirdiği süreyi kontrol edemez hale mi geldi?
Öyle oldu tabi ama burada ekran süresi ve çevrimiçi eğitim süresini ayırmak isterim. Ekran süresi; okul eve taşınmadan daha farklı bir şeydi. Temel mesele çocukların göz sağlığı, omurga sağlığı öğrenme süreçleriyle ilgili meseleler. Bir de o eğitim süreleri dışında kalan zamanlarda birbirleriyle konuşmaları gibi durumlarda nelere dikkat etmek gerekir. Kendim de evde deneyimliyorum. Bu süreyi farklı yaş gruplarına göre düzenlemek gerekir. Özellikle daha küçük yaşlarda her ders arasında ekran başında olmaları çok yanlış, sağlıkları için hareket etmeleri gerekiyor. Gözleri ekrandan ayırmak, zıplamak, hoplamak, evde çocuklar için fırsatlar yaratmak gerekiyor. Bunun dışında çocukların sosyalleşmesi meselesi önemli. Sınıfın bir kısmı okulda bir kısmı evde. İçinde yaşadığımız dünyanın şehirlerinde çocuklar sokakta oyun oynayamıyor. İstanbul’da “çocuklar hadi çıkın sokakta oynayın” diyemiyoruz. Ancak çocukların gelişimsel olarak sosyalleşmeye ihtiyaçları var. Hep evde olan bir çocuğu teşvik etmek gerekiyor. Çocukların akranlarıyla iletişim içinde olmaya ihtiyacı var.
“DİJİTAL DÜNYANIN DA BİR ÂDABI OLMALI!”
◼ Çocuklara ekran karşısında doğru iletişim kurmayı nasıl öğretiriz?
Dijital nezaketi öğretmemiz gerekiyor, arkadaşlarına nasıl hitap edecekler, hangi sözcükleri kullanabilirler, hangilerini kullanamazlar, gerçek hayatta olduğundan daha dikkatli olunması gereken bir yer olduğu konusunda çocuklarla konuşmamız gerekiyor. Bu süreçte şunu fark ettim: Çevrimiçi sosyalleşmeyi sekiz yaş grubuna önermiyorduk. Birdenbire çocuklar zoom’dan bir chat ekranı olduğunu fark ettiler ve ne olduğunu keşfetmeye başladılar. Sınırları denediler, neler olduğunu anlamaya çalıştılar, bunun ne kadar hoş bir şey olduğunu anladılar. Daha önce çocuklarla bu konuda hiç konuşmamıştım. Bu platformlardan birbirimize mesajlar gönderebileceğimizi, resim yollayabileceğimizi, buranın da bir âdabı olması gerektiğini konuşmamıştık. Bu nezaketi, arkadaşlarıyla olumlu iletişimi, empatiyi gerçek hayatta nasıl sürdürüyorsak dijitalde de bunun nasıl olması gerektiğini çocuklarla konuşmamız gerekiyor. Kötü sözlerin orada kaldığını, silinse bile bu sözlerin oradan gitmediğini, kendi saygınlığına zarar verebileceğini çocukların bilmesi gerekiyor. Gerçek hayatta nasılsa orada da öyle olması gerekir.
◼ Çocuklar okullarını da çok özledi. Başka hiçbir şey bu özlemi sağlayamazdı sanırım değil mi?
Dünyada ve Türkiye’de yapılan araştırmaların da gösterdiği gibi çocuklar okula gitmeyi özlediler çünkü arkadaşlarını özlediler. Çocukların sosyalleşme imkânından faydalanması lazım ama bu onları başıboş bırakmak anlamına gelmiyor. Çocuklara interneti neden seviyorsunuz diye sorulduğunda sosyalleşme imkânı nedeniyle sevdiklerini söylüyorlar. Social Aware Raporu’nda kendini ifade edebilme ve sosyalleşme, çocuk hakları perspektifinden baktığımızda kendini ifade edebilmek çocuğun katılım hakkını da getiriyor. Bağ kurma, bağlantı kurmak bütün bunlar çok önemsenen konular. Akademik çalışmalar bu fırsatlardan çocukların yararlandırılması gerektiğini söylüyor. Daha önce bunu 10-12 yaş arasındaki çocuklar için söylüyorduk ama bu küçük yaşlar için de bir ihtiyaç haline geldi. Ebeveyn yönlendirmesi ve düzenlemelerle bu fırsatları çocuklara kullandırmak lazım.
“ÇOCUĞUN TALEPLERİ DOĞRULTUSUNDA ANLAŞMA YAPMAK ŞART”
◼ Doğru medya dengesinin kurulabilmesi için aileler ne yapmalı?


Çocuğun hayatındaki denge çocuğun günlük hayatındaki dengeyi kurmaktan başlıyor. Çocuğun hayatında spora yer var mı, fırsatlar yaratılmış mı, aile içi iletişim için ayrılmış bir süre var mı, çocukla aile içinde kardeşler arasında ne kadar sosyalleşme sağlanıyor, çocuğa kitap okunuyor mu, çocuk kitap okuyor mu? Buna ayrılan bir süre var mı? Çocuğun günlük yaşamı içinde nasıl bir düzeni, dengesi var. O denge kurulduğunda dijital medyaya ayrılan süre daha aşağı iniyor.
Çocuk birtakım sorumlulukları alabilmiş mi, ders çalışması gerektiğini biliyor mu? Bu dengenin kurulması için kurallar olmalı. Ancak bu kuralların çocukla konuşularak alınması gerekiyor. Çocuk bakış açısının da hesaba katılması, onun ihtiyaçlarının gözetilmesi, taleplerinin dikkate alınması gerekiyor. Bunun için haftalık bir düzenleme yapılmalı. Çocuk nelerden hoşlanıyorsa belirli günlerde bunlara vakit ayırılmalı. Örneğin bir gün çizgi film izleme günü, ertesi gün play station oynama günü olabilir. Saatler her ailenin kendi ihtiyaçları ve çocukların yaşları doğrultusunda belirlenmeli. Bu anlaşma çocukla birlikte yapılmalı, çocuk da kurallar ihlal edildiğinde ne olacağını bilir. Esneme payı olmalı, ceza değil ancak kurallar ihlal edildiğinde bir sonraki gün ekran süresinin azalacağını çocuk bilmeli. Böylece günlük hayattaki çatışmalar da aza iner.


◼ Ailelerin ve çocukların medya kullanımı konusunda eğitilmesi bir devlet politikası olması gerekmez mi?
Evet, olması gerekir. Regülasyon bu alanda çok önemli. Anne baba eğitimi için sadece devlet değil, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları girişimlerde bulunabilir. Dünyada da Common Sense Media gibi örnekleri var. Bunların kaynaklarının oluşturulması gerekiyor. Facebook gibi büyük medya şirketleri, sivil toplum kuruluşlarıyla ortaklaşa projeler gerçekleştiriyor.
2015 yılında Bilgi Üniversitesi’nde dijital medya ve çocuğu kurduğumda bu alanda hiçbir şey yoktu zaman içinde oluşmaya başladı. Bu misyonla yola çıkmıştım, şimdi bu alanda yapılan işler artmaya başladı ve bu çok sevindirici.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi