Cengiz Erdil
UMUDUM KALMADI…
Bir zamanlar kentlerin varoşlarını saran arabesk şarkının damara giren içli sesini başlık yaptım…’Umudum Kalmadı’…
Bu yazıda evren ve dünyadan, yerele kısa bir yolculuk yapacağım.
Şu evrende küçük bir nokta olan mavi gezegenin başına gelenler, son 200 yılın eseridir. 200 yıl dediğin, evren tarihinde kısa bir andan ibarettir. Doğanın en güçsüz canlısı insan aklı sayesinde hayata tutundu, dünyanın hakimi oldu. Doğadan hep fazlasını istedi. Bazı bilim insanlarına göre, insanlık dünyadaki hayatın son evresinde. “Dünyanın kurdu insan, yolun sonuna geldi mi?” tartışmaları yapılıyor.
Küresel ısınmada sadece bir derecelik artışta yanan ormanlar, kuruyan nehir ve göller, eriyen buzullar, sel baskınları, depremler… Say say bitmez.
Dünyayı yağmalayan kapitalizm, insanları parsel parsel ayıran bu sistem bir çıkış yolu bulacak mı? Zor soru… Şimdi dünyanın tam merkezinde, kıtaların köprüsü olan ülkemize bakalım.
DENİZE KÜS, ORMANA DÜŞMAN…
Yumurta kapıya gelince misali ormanlar cayır cayır yanınca herkesi bir ağaç sevgisi aldı; sorma gitsin. Ülkemizde orman yangınlarınaa karşı az da olsa yürüyen bir sistem vardı. Yani yangına karşı orta seviyede müdahale etme imkanımız bulunuyordu. Son 20 yılda kurumlar yerle bir edilince bu sistem yok olup gitti.
Şöyle bir örnek vereyim; yangına müdahale konusuna yılların deneyimine sahip Türk Hava Kurumu işlevsiz hale getirilince, yangın söndürme konusuna uzman olan THK pilotları ve teknisyenleri işsiz kalmış ve başka işlere yönelmişler. Ormanlardan önce tam bir yetişmiş insan gücü katliamı yapılmış sizin anlayacağınız.
Bir haftadır iktidarın orman yangınlarına müdahalede başarısızlığı üzerine çok şeyler yazıldı, çizildi. Oysa AKP iktidarı tercihini çoktan yapmıştı. Ormanlarda, dere yataklarında maden ve taş ocakları için binlerce ruhsat bu iktidar döneminde verildi. Kıyıların betonla kuşatılması onların önceliğiydi.
Bu duruma tepki gösteren çevreciler medyanın sadece küçük bir bölümde ‘son haber’ olmaktan öteye gidemediler.
Çevre sorunlarına kulaklar tıkandı, gözler kapalı kaldı.
Marmara Denizi’nde salya, Antalya ve Güney Ege’de orman yangınları sonunda insanları ‘Nereye gidiyoruz’ sorusunu düşünmeye itti.
Atı alan Üsküdar’ı geçmişti. Tarihinde planlı kalkınmayı hedefleyen ülkemizde şimdi kapitalizmin en vahşisi hükmünü sürdürüyor. Kayıt dışı çalışan mültecileri ekonominin bir unsuru olarak gören zihniyete karşı ne diyebilirsiniz ki; sizinle tartışmayı, konuşmayı baştan kesmiş, sizi ‘öteki’ olarak görenlerle ne konuda anlaşacaksınız?
HALKIMIZIN BÜYÜK BÖLÜMÜ DUYARSIZ…
Milas’ın Kazıklı köyü yakınlarında ikamet ediyorum. Çevremiz ormanlarla kaplı, önümüz deniz. Koskoca bölgede Gürçamlar mevkiinde orman yangın istasyonu var. Sadece bir yangın söndürme aracı bulunuyor. Yöredeki köylülerle konuştuğunuz da, “Ormanlar da, canımız malımız da Allah’a emanet” yanıtını alırsınız. Köylerin çoğu orman içinde. Ancak tarihte bir gün olsun yangın tatbikatı yapılmamış. Halk, bir yangın karşısında ne yapacağını bilmiyor. (Biz bunu depremlerde de yaşadık)
Orman yollarının moloz ve hafriyat yığınlarıyla çöplerle kaplı olduğunu görürsünüz. Dört bir tarafta cam şişeler var. Bunların sıcak havada adeta birer çakmak olduğunu biliyoruz.
Birgün Gazetesi’nde okudum. Rus bilim insanı “Artık insanların ormanlara girmesini yasaklamak lazım” demiş… Doğru söze ne denir? Çünkü yangınların yüzde 80’i insan kaynaklı.
Korumasız orman alanları, afet ve sonrasındaki hayattan habersiz insanlar, açık kömür alanı ilan edilen yerler, ormanları yavaş yavaş yutan maden sahalarının olduğu bir yöreden, yani Muğla Milas’tan söz ettim.
Diyorum ki; bir medya kuruluşu gelsin de bu yöreyi havadan bir drone taramasından geçirsin. Neler görecekler neler…
Elbette uçuş yasağı getirilmeden!