Cengiz Erdil
MUSTAFA KEMAL’İN ORDUSU’NDA BİR ALMAN SUBAYI
Anılar, günlükler ve mektuplar olmasaydı tarih yazıcılarının işi daha zordu. Bu üç yazı türü bazen kardeşlik bağlılığıyla gizli belgeleri, skandalları açığa çıkarır. Bazen de ayrı ayrı sularda yüzerek ikili ve çoklu tartışmaların fitilini ateşler.
Ne yazık ki, bizim devlet adamlarında böyle alışkanlık yoktu, elin oğlu ise gördüğü her şeyi yazar, not eder.
Ulusal Kurtuluş Savaşımızda genellikle cephe gerisinde olan ancak her zaman sıcak çatışamaya girme hayali kuran Alman subay Hans Tröbst böyle biri.
Alman yüzbaşının anılarını yayına hazırlayan Kırmızı Kedi Yayınevi oldu. Ulusal Kurtuluş Savaşına içinden bakan bir yabancının gözlemlerinin önemli olduğunu belirtmem lazım.
Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya yenilince, Yüzbaşı Hans kendisine başka savaş alanı arar, aslında maceracı bir kişiliği vardır.
Ona göre Türkler umutsuzca bir savaşa girmişti, emperyalist güçler karşısında başarı şansları yoktu. Ama çok geçmeden Avrupa basınının etkisiyle oluşan bu düşüncelerden sıyrılacaktı. Önce bin bir zorluğu aşarak İstanbul’a vardı.
İZLENİMLERİ DAHA ÇOK İÇ ANADOLU’DAN
Burada savaştan sonra İstanbul’da kalan bir Alman subay aracıyla Kemalistlere ulaştı. Uzun bir istihbarat kurcalamasından sonra Alman yüzbaşıyı İnebolu’ya çıkardılar. Sonra Ankara’ya ulaşması kolay oldu. Ankara Hükümeti Hans Tröst’i, Konya, Eskişehir ve Kütahya bölgesindeki demiryolu hatlarının denetim ve yönetimi için görevlendirildi. Cepheye gitmek isteyen Yüzbaşıya şöyle deniyordu;
“Bu bizim savaşımız. Sen; cephe gerisinde bize daha faydalı olabilirsin.” Öyle de oldu; Alman disipliniyle istasyon ve tren hatlarının onarım ve bakımını üstlendi. Savaş boyunca tren hatlarının işlemesine katkıları vardı.
Alman yüzbaşı, Anadolu topraklarının bereketine hayranlığını her zaman belirtirken, her köyde yediğini, içtiğini de yazmış. Onun gözünden bakınca, cephe gerisinde öyle Rusya ve Almanya’daki gibi yiyecek sıkıntısı olmadığı anlaşılıyor. Sosyal hayata ise dikkatini çeken noktayı şöyle aktarıyor; “İnsan Türkiye’de dini sorulmadan yıllarca yaşayabilir; Tanrı’nın evlerine, ister cami, ister kilise, ister sinagog olsun, engelsiz ve rahat girebilir. Kimse bundan rahatsız olmaz.”
KADINLARI SADECE ÇALIŞIRKEN GÖRÜR
“Anadolu köylüsünün yaşamlarını biraz olsun daha rahat düzenlemek konusunda hiçbir fikirler yoktu” diye yazan Tröbst, şu soruyu kendine sıkça sorar; “Türk köylerinde hayatı bilmedikleri yolunda devamlı bir sanıya kapılıyordum. Bu yerleşimlerin üstüne iç sıkıntılı bir bungunluk çökmüştü. Sabahtan akşama kadar durmadan çalışan tek yaratıklar kadınlardı. Adamların uğraşıysa, yalnızca abdest almak, namaz kılmak, tütün tüttürmek ve uyumaktan ibaretti. Bunları yapmadıkları zaman, evlerinin önlerinde çömeliyor ve bakışlarını dünyadan kopuk, uzaklara dikiyorlardı.”
Alman yüzbaşıyı şaşırtan bakın ne imiş. “Beni şaşırtan tek şey, bu ülkenin adı bilinen bir filozof çıkarmamış olması. Belki yeterince Stoacılık (mutluluğu arayanlar denilebilir!) okulundan olabilecekler vardır ama okuma yazma bilmediklerinden, düşünce sellerini ifade etme olanağına sahip değiller.”
Hans Tröbst, savaş yorgunu halkın gülmeyi unuttuğuna da şöyle yazar; “Hiçbir Türk’ün öyle gönlünün derininden, o rahatlatan, o içten memnunluk ve belli bir mutluluk hissinin ifadesi olan gülüşle güldüğünü görmediğimden, bu ülkede gülmek yani sevinç nedir bilmediklerine inanacağım geliyor.”
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın tek Alman’ı olan Hans Tröbst’in altını çizdiği çok notu var da sonuncusu şöyle; “Bütün iyi niyetlilerden birlik cephesi kurmak, milli temizlik ve gerçek bir orduyu oluşturmak, Kemal Paşa’nın izlediği ilkeler bunlardı, bunlar her bir halk için ulusal yeniden doğuşun temelleridir.”
Alman Yüzbaşı Hans Tröbst savaştan sonra ülkesine döndü, Hitler’e hayranlık duydu, ancak bundan çabuk vazgeçti. Yine ülkesini terk ederek Çin’e gitti. Ve orada öldü…