MARMARA’YA HİÇ ACIMADILAR…

Çok değil; 50 yıl önce Marmara Denizi’nde mevsimine göre göçmeninden yerlisine her türlü balık bol miktarda avlanırdı. Toriklerden lakerda, uskumrudan çiroz yapılırdı. Torikleri, uskumruyu artık siyah beyaz fotoğraflarda görüyoruz. Balıkçılar Marmara’ya ‘akvaryum’ derlerdi. Göçmen balıkların üreme alanıydı bu iç deniz. Marmara’yı hor kullanmanın tarihi çok eski değildir. Jeolojik olarak genç sayılan bu denizi yaşlanmasına fırsat vermeden öldürdük.
Marmara’yı fosseptik çukuru olarak gören zihniyet 1960’lı yıllarda başlar. Evveliyatında da ‘deniz bitmez’ deyimi vardı ama nüfus azdı. Son 40 yılda çarpık şehirleşme sanayi ve evsel atıkların ‘bırak gitsin, Ege’de yok olur’ anlayışı Marmara’nın sonunu getirdi ve deniz bitti.

UYARILARA KULAKLARI TIKADILAR
Atıklar konusunda dünyanın tanıdığı uzmanlardan olan Prof. Kriton Curi bugünleri 40 yıl önceden gören bilim insanıydı. 25 yıl önce bu dünyadan göçen Curi, iç denizlerle kuşatılan ülkemizin atıkların değerlendirilmesi, depolanması ve de doğaya en az zararla ortadan kaldırılması için projeler üretiyor, kalıcı bir atık sisteminin kurulması için çaba harcıyordu. Londra halkının atıkların boşaltıldığı Thames Nehrinin sularını içtiğini, İngiltere’de mikrobiyolojik arıtma tesisleri olduğunu söylüyordu.
Türkiye’de bu sistemlerin kurulması gerektiğini yıllar önce vurgulayan Curi’ye kimse kulak asmadı.
Endüstri Mühendisi olan ve çevre sorunlarının çözümüne kafa patlatan arkadaşım Cem Tüzün, yazdığı e- postada şöyle diyor; “Bedrettin Dalan döneminde İstanbul’da kuzey ve güney Haliç kollektörü döşendi. İçinden kamyon geçecek büyüklükteki borular devreye girdi. Atık suları gelişigüzel sadece ön arıtmadan geçirerek derin akıntılarla kentten uzaklaştırmayı hedeflediler. Daha sonra derin su deşarjı işi Kocaeli, Bursa, Balıkesir ve Tekirdağ Belediyeleri tarafından da devreye sokuldu”
Ancak Cem Tüzün’e göre kazın ayağı böyle değildi. Derin su deşarjının yüzde 90’ı Marmara’da kaldı. Zaten oksijeni az Karadeniz’e boşaltılan da olduğu gibi deniz dibine çöküyordu.
Atıklardan kurtulmanın yolu biraz pahalıydı ama tercih edilmedi. Son 25 yılda da kentin parası metrolar hariç çok gereksiz yerlere harcandı.
Cem Tüzün son olarak ekliyor; “Bilim insanları Marmara’da cinayetin 1989’da devreye giren derin su deşarjıyla başlandığını, şimdi cesedin çürüdüğünü söylüyorlar.”

HEPİMİZ ORADAYDIK!
Bir televizyonun haber bülteninde genç muhabir deniz salyangozu çıkaran kendisine ‘balıkçı’ diyen birisiyle röportaj yapıyordu. “Deniz salyası yüzünden ava çıkamıyoruz. Kıyılar salya ile kaplandı” falan diyordu. Deniz Salyangozlarını dibi adeta demir sabanla tarayarak çıkaran bu toplayıcılar(avcı asla olamaz) ihracat uğruna durdurulamadı. Balık yuvalarının, güzelim mercanların canına okudular. Trol ağıyla balık avı yıl boyunca yasak olmasına rağmen önlenemedi. Denizde trol teknesi arayanlar, kıyıdaki barınak ve çekek yerlerinde demir taraklara el koyamadı.
Marmara’nın canını böyle acıtanların sayısı çok fazla.
Ama asıl suçlular yıllardan beri ülke sanayinin yarıdan fazlasını ‘ulaşımı kolay’ diyerek bu bölgeye yığan yanlış kalkınma politikaları. Üstelik bölge deprem üreten faylarla kaynıyor. Bursa, Kocaeli ve Trakya gibi dünyayı besleyecek tarım alanların sanayi yatımlarına ayrılması salya olayının başlangıç noktası.
Her şey üst üste geldi, sonuç bu.
Kendimiz ettik, kendimiz bulduk.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cengiz Erdil Arşivi