Cengiz Erdil
FAKİRSİN SEN; FAKİR KAL!
Anadolu toprakların yetiştirdiği yazarlar arasında Yaşar Kemal ve Fakir Baykurt’un ayrı bir yeri var. Fakir Baykurt aynı zamanda bir öğretmendi. İlk öğretmenler sendikası TÖS’ün Genel Başkanlığını yapmıştı. Türkiye’de “Fikri hür vicdanı hür” nesillerin yaşadığı döneme; yani devenin develiğini, pirenin pireliğini bildiği 60’lı 70’li yıllara damgasını vurmuş bir şahsiyetti.
Sonra 12 Mart döneminde tutuklandı. Yaşar Kemal ile dostlukları eski yıllara dayanır. Ne kadar doğru bilmiyorum ama yazarların efsaneye dönen diyalogları vardır. Yaşar Kemal bir gün Fakir Baykurt’a “Seni romanların dışında bir de neden seviyorum biliyor musun” demiş… Baykurt da “Neden” diye sormuş… Yaşar Kemal altı çizilecek bir söz söylemiş; “Adın Fakir olduğu için “…
İşte böyle… Özalgiller zenginleri, Yaşar Kemal gibileri fakiri ve fakirin dostunu sever.
Fakirlik, fakir olmak… Parasız pulsuz olan da fakirdir. Karun kadar zengin olup da hayatı anlama kılavuzunu çözemeyen de fakirdir. Olayın felsefi boyutu da var, ancak hikayesi uzun… Bizim mevzumuz, ülkenin adeta kaderi olan yoksulluk üzerine…
Bereketli ama kıymeti bilinmeyen topraklarımızda barınacak yeri olmayan, açlık çeken, işsiz ve çaresizler için ‘fakir’ denir. Bu yüzyıllardır böyle… Halkın dilinden anlayan sanatçılar da fakirliği dert edinen kişilerdir. Fakir Baykurt gibi, Yaşar Kemal gibi… Daha yüzlercesi gibi…
“Bir ülkede yoksulluk varsa, onu yazmayan yazar değil, insan bile olamaz” diyen Yaşar Kemal ile başladık, gelelim günümüze…
Zamanın gençleri birbirlerine takılırken çok kullanıyorlar ‘fakir’, ‘ezik lafını… “O gelemez; fakir” “Ezik ya… o la..!” “O fakire kitap ver okusun, diğerleri çok masraflı!”
Bereketli topraklar üstündeki bu ülkede, fakir her daim çok oldu.
Anadolu’nun tarihi yoksulluk tarihidir.
Savaşlara gidenlere, göç için yollara dökülenlerin siyah beyaz fotoğraflarına bakın; görürsünüz yoksulluğun ne olduğunu… Üstte yok, başta yok. Çoğu cılız, çelimsiz Anadolu insanları… Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda en üst komutanından en alttaki ere kadar savaşçılar yoksuldu. Ülke dersen, saray ve beslemeleri dışında hepten yoksul ve borçluydu.
Her şey ulusal savaştan sonra güzelleşmeye başladı. Millet fakir haliyle Kemalist kurucu kadronun liderliğinde kalkınma hamlelerine girişti. İnanılmaz coşku vardı, sağımızda solumuzda kıtlık varken, ülke tarımdaki hamlelerle kendi kendine yetecek yıllara adım atıyordu.
Sonra Amerikan destekli yıllara kapıldı ülkemiz… Zengin olduğumuz sandık, ama fakir sayımız nedense hep arttı. Zenginlerin sayısı da arttı hatta “Her Mahalleye Bir Milyoner” seçim sloganı bile oldu… Ancak halkın çoğunluğu fakirdi.
Fakirlik zaman ve mekana bağlı değişir. Mesela cep telefonu ilk çıktığında eline alanlar zengin veya orta gelirliydi. Şimdi fakirin elinde de var. “Çıkar; cep telefonunu göster!” diyenlerin çoğu da fakirdir veya fakirleşmektedir de farkında değildir.
Değinmeden geçmeyeyim, fakirliğin aşılmasında ülkemizde dış destek arayışları hiç bitmiyor. Düyûn-ı Umûmiye ve IMF’li yıllara hiç girmeyeyim; işin içinden zor çıkarız… Şimdi de bilmem ne körfezinden gelecek paralar dış fonlar tartışması var.
İmecenin, meslek sevgisi ve saygısının unutturulduğu, bu ülke dış kaynaklı fonlarla mı kurtulacak?
Anlaşılan bazıları için çözüm, yıllardan beri deney farelerinin labirentinde saklı!
2023 yılı fakirliğin aşılmasına bir başlangıç olsun (fikren olmasına bile razıyım!)