Berlin'i çok kıskandım

Almanların varlığıyla gurur duyduğu başkentleri Berlin bizim ailemiz için de hayat alanı. Oğlum Berlin’de çalışıyor. Ege kaçkını bir İstanbullu sığınmacı olarak yaygın medyada 14 ay sıra neferi olarak masa başı çalışması yaptıktan sonra oğlumun yaşadığı Berlin’i bir göreyim dedim. 

Almanlar bu kenti Avrupa’nın tarihi kentleri arasında saysalar da cümle alem biliyor ki İstanbul ve Roma’nın yanına bile yaklaşamaz. Berlin’in tarihi önemi, yakın dönem insan hatıratları ve soğuk savaşın simgesi olmasından kaynaklanır. 

Bizler için önemine gelince; gazete arşivlerine bir bakmak lazım. 30-40 yıl önce yaratıcı bir gazeteci ağabeyimiz Berlin’e "68" numaralı plakayı uygun görmüş(eskiden Türkiye 67 vilayetti) 

Berlin; ülkemiz insanlarının bir bölümü için 1960’lı yıllarda Avrupa’da ilk açılan ekmek kapılarından biriydi. Kentin giriş tabelalarında artık Türkçe "Büyük Gurbet", "Acı Vatan" ve "Avrupa’nın Türk Kenti" yazılıydı.

Hikayesi uzundur ama dümdüz ovaya nehirler arasına kurulan Berlin, büyük savaştan sonra 1945 yılında Doğu ve Batı diye ayrılıyordu. İki Berlin arasına 1961 yılında bir de duvar örülmüştü.

Tarih boyunca barınma ve konut sorunu yaşayan Berlin’e Batı yönünden(!) gelen ilk Türk kafilesine de bu duvarın dibi uygun görüldü. Gelenlerle, doğanlarla mahalle büyüdü. Maazallah soğuk savaş yıllarında Sovyet tankları Batıya yürüseler Türk mahallesinden geçeceklerdi.

Burası Kreuzberg

Sonra duvar yıkılıverdi. Batı ve Doğu birleşti, artık tek Berlin vardı. Türkler aslında hayli büyük olan semtin bir bölümünde yoğunlaşıyorlar. Semtin her yerinde bizim coğrafyamızdan bir esinti var. Semt halkı zaten buraya "Küçük İstanbul" diyor. Semt günümüzde sadece Türklerin değil, Berlin’deki yabancı nüfusun da yaşadığı en büyük yerleşim alanı. Neredeyse 200’e yakın farklı dilin konuşulduğu kentte, zaten en büyük azınlık grubunu Türkler ve Kürtler oluşturuyor.

Duvar yıkıldı ya… Kreuzberg kabak gibi tek Berlin’in merkezinde kalan yer oldu ve kazananlar da bizimkilerdi! Savaştan yıkılmış harap evleri satın alan Türkler köşeyi döndüler. Çünkü Berlin’i Berlin yapan sanat galerileri ve modern müzelerin çoğu burada. Bir kebapçı veya döner büfesinin yanındaki sanat galerisinde dünyanın bahsettiği sanatçıları görürseniz şaşırmayın…

Bizim derdimizi dert edinen gurbetçiler

Kreuzberg’in meydanında hayli büyük bir market var, adı İstanbul market. Türkiye’den gelen ürünler satılıyor. Etler "Helal" damgalı… Hemen yanında Karadeniz Balıkçısı… İstanbul’dan sürekli balık geliyor, ayrıca Okyanus ve Akdeniz balıkları da satılıyor… Ama esnaf şikayetçi. Neden mi? Türkiye’deki fiyat artışlarından… Gurbetçiler bizim çarşı pazarımızla daha ilgililer. 

Artık sebze ve meyveyi Türkiye’den getirmediklerini söylüyor, marketin sebze reyonuna bakan Türk görevli. “Bizdeki ürünler İspanya ve İtalya’dan. Eskiden Türkiye’den gelen ürünler ucuzdu. Son iki yıldır zam üstüne zam geliyor, bizde getirmiyoruz. Bu muhit zengin değil, belki başka Türk marketleri getiriyordur, bizde yok” diyor. 

Semtte Salı ve Cuma günleri kurulan Türk pazarı var. Buradaki ürünlerin çoğu da İtalya ve İspanya’dan. Ancak, ağaç oymalar, işlemeler, Anadolu kokan dokumalar, ne ararsan her şey var. Alman ve diğer yabancıların derdi ise sac üzerinde yapılan gözlemeler, evlerde hazırlanan börekler… 

Avrupa’nın peynirlerine farklı lakap takan bizim topraklı esnafın yalanı yok. Ürünün çıkış yeri neyse o… Fransız otlu peyniri, Danimarka tulumu, Hollanda kaşarı gibi!

Türk pazarcı pandeminin değil, Ukrayna savaşının Almanya’yı etkilediği söylüyor. “Çünkü doğalgaz fiyatı arttı ama bunlar başka kaynaklar buldular” diyerek Almanya ile Türkiye’yi kıyaslıyor. “Burada kimse acından ölmez ama Türkiye’de sorun çok.” 

Adres sorduğumuz Berlin doğumlu bir Türk ise vatan özlemi içinde. “Boş ver abi Berlin’i, İstanbul çok güzel ama içine ettiler” diye özleme acı biber sosu döküyor.

Benim Berlin izlenimleri ise devam edecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cengiz Erdil Arşivi