Alaaddin Dinçer
Yükseköğretimin 2023 Bütçe Rakamları
Ülkenin ekonomik, sosyal ve siyasal hali pür melaline ilişkin tartışmalar sürerken gündeme gelen 2023 Bütçesinin içinde yükseköğretime ayrılan bütçenin, üniversitelerin içinde bulunduğu bilim üretmeme tembelliğinden çıkmaya yetip yetmeyeceği, gelecek yıl yapılacak Dünya Üniversiteler Sıralamasında yer alıp almamakla ölçülecek. Böyle bir ölçme terazisi belirleme nedenim, her yıl Times Higher Education’ın (THE) tarafından yayımlanan Dünya Üniversite Sıralama Listesine (World University Rankings) ilk 500’e Türkiye’den 2015’te üç devlet üniversitesi girerken, yedi yıl sonra listede hiçbir devlet üniversitesinin kalmamasına dayanmakta. İktidarın, “eğitim politikaları”, “üniversitelerdeki anti-demokratik uygulamalar”, “siyasi kadrolaşmaya dayalı liyakatsiz atamalar”, ”yetersiz kalan bütçeler”, ”iktidarın gereksinmelerini karşılayan kurumlara dönüşme” ve “Yükseköğretim Kurumu’nun keyfi uygulamaları” gibi haklı temele dayanan ve başkaca eleştirileri de içeren çoraklaşmış bu tabloyu ayrılan 134 milyar 692 milyon 983 bin liralık bütçenin değiştirip değiştirmeyeceğini hep birlikte yaşayarak göreceğiz.
Yükseköğretim Bütçesinin Karşılaştırmalı Analizi
· 2021-22 YÖK İstatistiklerine göre kamu üniversitelerinin birinci ve ikinci öğretim programlarında okuyan; ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora öğrenci sayısı 3 milyon 71 bin 298’dır.
· 2023 Bütçesinden yukarıda yer alan öğrenci sayısı başına yapılacak harcama 43 bin 855 lira (iki bin 358 dolar) olacak.
· 2023 Yükseköğretim Bütçesinin Genel Bütçe içindeki payı %3,01,GSMH içindeki payı %0,72 olduğu görülmekte.
· 10 yıl önce 2014’te bu oranlar %3,89-%0,97 şeklinde gerçekleşmişti.
· Üniversiteler bütçesi içerisinde Ankara, İstanbul, Hacettepe, Gazi, Ege, Dokuz Eylül ve Atatürk Üniversiteleri en yüksek pay alan üniversiteler olarak öne çıkmakta.
Bu üniversiteler aynı zamanda öğrenci ve çalışan personel sayısı en yüksek olan üniversitelerdir.
Değerlendirme, son 10 yılda üniversite, oğrenci ve akademik-idari personel sayısı artan yükseköğretimde bu gelişmenin tersine Genel Bütçe ve GSMH içindeki payında görülen azalma bir tezat oluşturmakta. Faiz, savunma-güvenlik alanına bilim alanından 7.7 kat daha fazla bütçe ayıran Siyasal İktidarın önceliği bilim alanı yerine başka alanlara verdiğini söylemek abartılı bir saptama olmasa gerek. Her ile üniversite açılması açanlar tarafından övünç kaynağı yapılmasını anlamak mümkün ancak, bu üniversitelerin nitelik ve bilimden uzak lise düzeyinde öğretim yapmaktan kurtarılamadığı da bir gerçek. Ayrıca önemli bir başka gerçek de açılan bu yükseköğretim kurumlarından mezun olanlara iş ve istihdam olanağı yaratılmamasıdır.
Üniversiteye dair evrensel ilke ve değerler aşındırıldıkça üniversite çoraklaştı. Evrensel ilke ve değerler bir yana, 12 Eylül ürünü olan 2547 Sayılı Yasanın amaçlar ve ilkeler bölümünde yer alan 3 ana 7 alt başlık ve 9 ilke ya yok sayılmakta ya da uygulanıyormuş gibi yapılarak geçiştirilmekte. Kısacası üniversite, “parayı verenin düdük çaldığı”, otoriter yönetimlerin muhaliflere yönelik “istihbaratçı” gibi davranarak “cadı avına” çıktığı bir yapıya dönüştürüldü. Böyle bir bakış açısı ile yönetilen üniversitelerin yönetimlerine teslim edilen bütçeler ihtiyaçları karşılamak ve var olan sorunlara çözüm üretmekten daha çok göz boyamaya ve görüntüyü kurtarmaya yönelik işlere harcanmakta.
2023 Bütçesinden kurumlara ayrılan bütçe paylarında TBMM’de ve komisyonlarda bir değişim olması çok olası görünmemekte. O nedenle burada yazdıklarım mevcut durumun eleştirisi ve gelecek dönemlerde kaynak olarak yararlanılmasını amaçlamakta. Üniversiteleri ticaretin, teoloji ve teokrasinin arka bahçesi olmaktan kurtarmak için;
· bilimsel bilginin özgürce üretildiği, araştırmanın yapıldığı, üretilen bilginin ve yapılan araştırmanın kamusal toplumsal yarar için kullanıldığı,
· kaynakların, sorunları çözmek ve ihtiyaçları karşılamak için kullanıldığı,
· yönetimlerin atamayla değil, bileşenlerin en geniş anlamda katılımının sağlandığı demokratik seçimler ile belirlendiği,
· akademik kadro ve yükselmelerin liyakat ve nitelik esaslarına göre gerçekleştirildiği,
· değişik adlar altında öğrencilerden alınan katkı paylarına 8ikinci öğretim ücretleri dahil) son verildiği,
· üniversite öğrencilerinin beslenme ve barınma sorunlarının çözüldüğü,
· yurt dışında barınmak zorunda kalan öğrencilerin temel zorunlu (ulaşım, ısınma, aydınlanma, su gibi) ihtiyaçların da belirlenecek limitlerden ücret alınmadığı, arada oluşan farkların kamu kaynakları ile karşılandığı,
· burs miktarlarının enflasyon rakamlarına göre belirlendiği, kredi kullananlara kullandıkları kredinin bir işe girdikten 3 yıl sonra geri ödemelerin başlatıldığı,
· öğrenci gençliğin ve akademinin demokratik örgütlenmelerinin önüne fiili ve yasal engellerin çıkarılmadığı,
· akademik, idari personele ve öğrencilere yönelik her türlü ayrımcılığın son bulduğu,
· akademik ve idari personelin insanca yaşayabilecekleri ekonomik, özlük ve sosyal haklara kavuşturulduğu bir ÜNİVERSİTE…
Sonucu, Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi Aslıhan Aykaç’ın Tebeşir Bülteni’nin Kasım-Aralık sayısında yer alan yazısının son bölümünü buraya bırakarak bağlayalım. Aslıhan Aykaç yazısında, “Vurgulanan bütün politika seçenekleri eğitimin ve bilimsel üretimi maddi temelleri ile ilgili, ancak en az maddi temeller kadar önem taşıyan bir başka unsur da akademik özgürlükler ve bilimin önce olduğu bir dünya görüşünün inşası meselesi. Burada da siyasi otoritenin akademik araştırmayı mümkün kılacak, özgür düşüncenin gelişmesine, bilimsel merakın analitik çıktılar ortaya koymasına alan açacak girişimlerde bulunması gerekiyor. Daha açık söylemek gerekirse bilim ancak siyasetin aracı olmaktan çıkarılıp kendi başına bir amaç haline geldiğinde, üniversitelerin kurumsal özerkliği garanti altına alındığında gerçekleşebilir.”