Alaaddin Dinçer
Yeni ayrıştırma aracı, karma eğitim karşıtlığı
Siyasal iktidarın 14 Mayıs seçimleri öncesinde türban serbestisini anayasa maddesi yapma hamlesi nasıl ki seçimlerde propaganda aracına dönüştüyse, şimdi de yerel seçimler öncesi Eğitim Bakanı’nın başlattığı “kız çocuklarını okula göndermek istemeyen ebeveynler için ayrı kız okulları açılabilir” tartışması yerel seçimlerin propaganda aracına dönüşme potansiyeli taşımakta.
Bir anlamda yeni dönemin işaret fişeği olacak gibi.
Karma eğitimi savunanların karşı çıkışının ardından durumdan vazife çıkaran malum çevreler hemen imza kampanyalarını başlatarak talep oluşturma sürecini başlatmış oldular. Oluşturulan talepler ile konu sürekli gündemde tutularak iktidarın adım atması sağlanacak, geçmişte eğitim alanında yazılmış hikâyelerin bir benzeri yazılarak toplumsal cinsiyet eşitliğine, laikliğe ve bilime bir darbe daha vurulmuş olacak.
Gerek akademik araştırmalar gerekse rehber öğretmenlerin 2007-2008’de çocuğunu okula göndermeyen ebeveynler ile ev ziyaretlerinde yaptığı görüşmelerde, ebeveynlerin çocuğunu okula göndermeme nedenleri arasında karma eğitim gerekçesinin çok düşük sayıda kaldığı ifade edilmekte.
Öne çıkan gerekçeler arasında; mevcut eğitim ve okullar yerine tamamen din eğitimi veren kurumlara gönderme, kız çocuklarının yerinin okul değil ev ve ev içi işler olduğu, ekonomik yoksulluk öne çıkmakta.
Ayrıca 2013 yılında MEB ile UNICEF’in yaptığı sınıf tekrarı ve okul terklerinin araştırmasının nedenleri arasında da karma eğitime duyulan tepki yer almamakta.
Bu nedenler; akademik başarısızlık, okulu sevmemek, ekonomik nedenler, okula ilişkin kötü alışkanlıklar, arkadaş çevresinin olumsuz etkisi, okul yönetimleri ve öğretmenlerden gerekli desteği görememek, erken evlenme, kendisini güvende hissetmemesi okulda şiddete maruz kalma.
Diğer başlığında ise seyahat etmek, okulun çok uzak olması, eğitimi gerekli görmemek, ailede bakmak zorunda olduğu kişi ya da kişilerin olması gibi nedenler sıralanmakta.
Aynı raporda, bütün bu süreçlere dair politika önerilerinde ise ayrı kız okulları açılmasına yönelik herhangi bir politika önerisi yer almamakta.
Aslında bu konunun gündeme getirilmesinin esas nedeni, sınava dayalı eğitim sitemine duyulan güvensizliğin ve bu eğitim sisteminden çocuk ve gençlerin mutsuz olduğunun tartışılmasının önüne geçmektir.
Oysa asıl odaklanılması gereken konunun gerek LGS’de gerekse YKS’de ortaya çıkan doğru soru çözme oranlarının düşüklüğü, özellikle her iki sınava başvuru yapmasına rağmen sınava girmeyen öğrenci sayısındaki oranın büyüklüğü (%16) ile LGS’de 1 milyondan fazla öğrencinin eski bakan İsmet Yılmaz’ın tanımlaması ile “nitelikli” olduğu ifade edilen liselere gidememesidir.
Aynı zamanda odaklanılması gereken bir başka konu da YKS’ye başvuru yapan 2,5 milyondan fazla öğrencinin örgün yükseköğretim programlarının dışında kalmasıdır.
O nedenle ayrı kız okulları açma tartışması yapay bir tartışmadır.
Önümüzdeki dönemde asıl yapılması gereken, sürecin laik anti laik tartışmalarına boğulmasına izin vermemek, eğitim sisteminde var olan eşitsizlikler, ekonomik kriz nedeniyle ebeveynlerin eğitim harcamalarında oluşacak artışlar, ataması yapılmayan yüz binlerce öğretmenin durumu, mülakatların kaldırılması, beslenme ve barınma sorunları ile mezunların yaşadıkları işsizlik sorunları olmalıdır.
Sonuç olarak
Toplum Sayın Bakan’dan, kendi ideolojik ve politik önceliklerini gerçekleştirmekten çok, eğitimin yıllardır çözülmeyen ve bir eğitim krizine dönüşmüş olan sorunlarına çözüm üretmeyi bütüncül bir bakış aşısı ile ele almasını beklemektedir.
Sorunlara çözüm arayışlarını ise farklı siyasi, inanç ve kimliklere sahip yapı ve kurumlarla geniş bir mutabakat sağlayarak gerçekleştirmelidir.
Çözüm arayışlarında; 21. yüzyılın evrensel insan hakları ve değerleri, bilim, teknoloji, nesnellik, kamuculuk ve demokratiklik rehber olmalıdır. Muhalefet ise bu tür yapay gündemlerin içine hapsolmamalı, karma eğitimi savunusunu da içine alan, seçimler sürecinde topluma sunduğu diğer eğitim ve bilim alanına yönelik politikaların gerçekleşmesi için mücadele etmelidir.