Gülsüm Kav
Yaşasın Pandeminin Yükünü Taşıyanların; Kadınların 8 Mart’ı
“Bireylerin maddi ve manevi varlığı ile onur ve haysiyetini korumak, onların toplum içinde saygın birer yurttaş olarak yaşamlarını sürdürmelerini temin etmek devletin en önemli varlık sebebidir.”
Bu ifade açıklanan İnsan Hakları Eylem Planından… Ancak işaret ettiği devletin temel sorumluluğu yeni değil; İnsan Hakları Bildirgesi’nin tarihe ilk çıkışından bu yana var. Bizim anayasamızda da 17. maddenin temeli olarak çoktan yerini almış durumda…
Peki, bunları neden anlatıyorum? Kadın cinayetlerinin nasıl bir anlama geldiği, nasıl bir suç oluşturduğu anlaşılsın diye anlatıyorum.
Nitekim yeni açıklanan belge –açıklanma sebepleri tartışması baki kalmak üzere- kadınlara, çocuklara, yaşlılara, engellilere “kırılgan gruplar” diye tarif ederek özel bir yer veriyor. Kadınlar için can simidi olan 6284 saylı koruma kanunumuzu, son zamanlarda hiç duymadığımız biçimde dile getiriyor, sahipleniyor. “Aile İçi Şiddet ve Kadına Karşı Şiddetle Mücadelenin Etkinliğinin Artırılması” başlığı altında:
▶ Eşe karşı işlenen suçlarla ilgili kanunda öngörülen cezayı artıran sebepler, boşanmış eşi de kapsayacak şekilde genişletileceğini,
▶ Tek taraflı ısrarlı takip fiilleri ayrı bir suç olarak düzenleneceğini
▶ Cinsel saldırı mağduru kadınların ikincil örselenmelerini önlemek amacıyla hastanelerde oluşturulan özel merkezler/kadın destek birimleri oluşturulup yaygınlaştırılacağını,
▶ Aile içi şiddet ve kadına karşı şiddetten kaynaklanan suçların etkin bir şekilde soruşturulması amacıyla kurulan özel soruşturma bürolarının ülke genelinde yaygınlaştırılacağını
▶ Şiddet mağduru kadınların hak arama yollarını etkin bir şekilde kullanabilmeleri için Ceza Muhakemesi Kanunu 234’üncü maddesi uyarınca avukat görevlendirilmesi imkânı getirileceğini, adli yardım hizmetlerinden yararlanma koşulları kolaylaştırılacağını,
▶ Aile içi şiddet bürolarında görevli Cumhuriyet savcıları ile tedbir kararlarına bakmakla görevli hâkimlere uygulama birliğinin sağlanması için düzenli olarak eğitim verileceğini,
▶ Tehdit altındaki kadınların daha etkin korunmasını sağlamak için önleyici ve koruyucu kapasite artırılacak ve bu kapsamda teknolojik imkânlardan da azami ölçüde yararlanılacağını söylüyor. Bütün maddeleri yazmak değil niyetim, herkes açıp okuyabilir de zaten. Niyetim şu;
- Bu bölüm ve özellikle son maddede yer alan “Boşanma sürecinin taraflar ve çocuklar üzerindeki olası olumsuz etkilerini en aza indirebilmek, özellikle çocukla kişisel ilişkinin sağlıklı yürütülmesini sağlamak amacıyla süreç hakkında taraflar ve çocuklar bilgilendirilecek ve ihtiyaç duyanlara psikososyal destek sağlanması”amacıyla, hemen ardından gelen bir başka hedef arasındaki çelişkiyi göstermek. “Hukuki öngörülebilirlik ve şeffaflık” adı altında “alternatif uyuşmazlık çözüm yollarının etkinliğinin artırılması ve yaygınlaştırılması” için “Boşanma sürecinde özellikle kadın ve çocukların örselenmelerini önlemek için uluslararası sözleşmelerdeki standartlar da dikkate alınarak mahkeme temelli aile arabuluculuğu müessesesi oluşturulacaktır” diyor.
Türkiye’de kadınlar en çok boşanma sürecinde öldürülüyorken, bu nedir? Aile arabulucuğu şiddet sözkonusu olduğunda asla, olmadığında da ancak seçime bağlı uygulanabilir. Şiddet sözkonusu olduğunda ise bunun tam tersi olmalı, bu belgeler kadınları özellikle boşanma aşamasında yalnız bırakmayıp koruyacağını tashih etmelidir. - İkinci niyetim şudur; “kırılgan” olarak tarif edilen gruplara tüm uluslararası belgelerde dahil olan; çünkü hayatın gerçeğinde buna en çok ihtiyaç duyanlar; LGBTİQ+’ların adını anmayan bir insan hakları belgesi olamaz.
Bütün eksiklerine rağmen Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurullarında kadın temsilini artırmaktan, kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve engelliler için yeşil alanların güvenli ve erişilebilir hale getirilmesine, oradan kadın istihdamının artırılmasına uzanan eylem planının uygulanmasının tek tek takipçisi olacağız. Ve her bir maddenin dışarıda bıraktığı kim varsa, o maddeye ihtiyaç duyan kim varsa tümünü sahiplenerek…
İşte bu yüzden, pandemi mücadelesiyle geçen bir yılı geriden bırakırken, o yılın yükünü en çok taşıyanlar, 8 Mart’ta bunu yapabileceğimizi göstereceğiz, gücümüzü göstereceğiz.