Bahattin Yücel
Suriye tezkeresi ve CHP’nin tavrı
İktidarın küçümseme amacıyla “Eski Türkiye” olarak adlandırıldığı yıllarda, dünyada iki kutuplu siyasal düzen egemendi. Dönemin iki büyük partisi DP ile CHP arasındaki siyasal mücadelenin dönemsel şiddeti sadece bir konuda zayıflardı: Dış Politika.
İçerideki siyasal kavganın gündemi ne olursa olsun, iki partinin ortak paydaları, dış politikada aynı çizgiyi izlediklerini gururla ilan etmeleriydi. Büyük olasılıkla, iki kutuplu Dünya düzeninde Türkiye’nin içinde bulunduğu NATO’nun genel çizgisinin dışına çıkıldığı izlenimi uyandırmaktan çekiniliyordu.
Süreç ilk kez 1974 yılında CHP-MSP ortaklığının Kıbrıs’a askeri müdahalesiyle ciddi bir kesintiye uğradı.
Arada Suriye’nin seri askeri darbelerle Batı’nın çizgisinden çıkma olasılığı belirince, askeri bir harekatla önlenmesi düşünüldü. ABD etkisindeki NATO, Suriye’nin bir rejim değişikliğine gitmesini önleme görevini, gönüllü davranan DP Hükumetinin isteğiyle Türkiye’ye verdi.
DP’nin ekonomik politikası 50’li yılların sonlarına doğru ülkeyi iflasa sürüklerken, bu harekatla elde edilecek başarı olasılığı belli k, DP İktidarına çekici gelmişti.
TSK’nın zırhlı birlikleri hızla İslâhiye ve çevresine yönlendirildi. Askeri teknik açısından bazı güçlüklerle karşılaşılınca, harekât gecikti. Ama asıl neden SSCB Döneminde Komünist Parti (SBKP) 1.Sekreteri N. Kruşçev ’in, parti Başkanlık Divanında yaptığı bir konuşmaydı. Kruşçev, Suriye sınırındaki askeri hareketliliğin farkında olduklarını, Türkiye’nin Güneye kuvvet kaydırmasını çok yakından izlediklerini söylerken, Güney komşumuzla (Suriye) askeri işbirliği anlaşması yaptıklarını ve Türkiye’nin olası saldırısı karşısında, bunu kendi anavatanlarına-SSCB- yapılmış sayılacağını sert bir dille ifade etti.
DP Hükumeti bu resti görmek yerine, sınırdaki kuvvetleri geri çekmeyi seçti.
Askeri müdahalelerin ardından kurulan sivil yönetim dönemlerinde, iktidar ve muhalefetin dış politikadaki birlik gösterileri, yıllar içinde bölgedeki siyasal ve askeri gelişmelerin etkisiyle farklılaştı. Özellikle 1990 yılında Irak’ın Kuveyt’i işgali üzerine başlatılan süreçte muhalefetteki partiler, iktidarın politikalarını eleştirmeye, farklı düşünceleri savunmaya başladılar. Ancak iktidara gelince ya da iktidara ortak olunca bu tavırlarını korumakta zorlandıkları dönemler de yaşandı.
ABD tarafından tasarlanan Büyük Ortadoğu Projesinin Eş Başkanlığını üstlenen AKP yönetimi, 2010 yılından bu yana Cumhuriyeti kuran kadronun Ortadoğu’ya mesafeli yaklaşımını görmezden gelen bir çizgi izlemeye başladı.
Ülkemizin ağır bedeller ödemek zorunda kaldığı ve Türkiye’nin bütünlüğünü tehdit eder boyuta geldiği bir sırada Cumhurbaşkanlığı, TBMM’ne 2 yıl süreyle Suriye ve Irak’a asker gönderme yetkisi isteyen bir tezkere gönderdi.
AKP yönetimi, Suriye’de ABD’ye karşı konumlanan Rus Askeri gücü ve Suriye meşru hükumetinin silahlı kuvvetleri bir yana, Türkiye’ye sığınan 4 milyon Suriye Vatandaşının neden olduğu sorunları, bölgede askeri güç bulundurarak çözeceğini sanıyor olmalı.
İktidarın ağırlaşan ekonomik koşulları unutturmak amacıyla gündeme getirdiği son tezkere, bu kez CHP’nin son günlerde belirginleşen çıkışlarıyla, AKP’nin umduğu sonucu vermeyeceğe benziyor.
Millet İttifakını oluşturan CHP dışındaki partilerin, tezkereye karşı olduklarını öne süren açıklamalarına karşın şartlı “evet” oyu kullanmaları, bu partilerin 50’li yıllarda DP’nin ABD’ye teslimiyetçi dış politika çizgisinden fazla ayrılamadıklarını gösteriyor.
CHP, bu oylamadaki tavrıyla ittifak ortaklarıyla arasındaki farklılığı kalın çizgilerle ortaya koydu. Önümüzdeki günlerde ortakları, CHP’nin siyaseti belirleyen çıkışlarına hazır olmalılar.