ŞEHRAZAT YAŞAMAK VE YAŞATMAK İÇİN ANLATIYOR

ERKEK ŞİDDETİ ŞEHRAZAT’IN SÖZ SÖZLERİ’NDE

Türkiye’de 2010 yılından bu yana 2534 kadın öldürüldü.* Kadın cinayetlerinin kanıksandığı, kadını koruyan İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası bir kanunun yok sayıldığı bir siyasi iktidar döneminde kadınlar üzerine yapılan her çalışma, her direniş, her metin çok kıymetli.

Kadincinayetleri.org web sitesi öldürülen kadınların isimlerini, neden öldürüldüklerini haritalarla ve grafiklerle yayınlıyor, erkek şiddetinin çetelesini tutuyor. Kadın cinayetleriyle ilgili Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı’na yapılan bilgi edinme başvurularının sonuçsuz kalması üzerine yapılan çalışma medyaya yansıyan cinayetlerle sınırlı tutulmuş. Yakın zamanda SALT Beyoğlu’nda Sanatçı İpek Duben’in eserlerinden oluşan Ten, Beden, Ben isimli bir sergi yapılmıştı. O sergide Duben’e eşlik eden bir başka sanatçının, Zeren Göktan’ın Anıt Sayaç’ı dikkat çekmişti.
Anıt Sayaç 2008 yılından bu yana Türkiye’de işlenen kadın cinayetlerinin kaydını tutmayı ve öldürülen kadınların birer istatistik olarak kalmasını reddederek adlarının ve öykülerinin yaşatılmasını amaçlıyordu. Bu vesileyle bu özel çalışmayı yeniden anımsatmış olalım.

Kitap raflarında da adıyla okuru çağıran bir kitap öne çıktı. ‘Şehzarat’ın Son Sözleri’. Şehrazat’ın adını duyunca hepimizin aklına ölmemek için padişaha 1001 gece boyunca masal anlatan Şehrazat geliyor. Yazar Ece Erdoğuş Levi, “Yaşamak ve yaşatmak için anlatmak” 1001 Gece Masalları’nın Şehrazat’ıyla bütünleşmiş bir eylem. Beni harekete geçiren de bu oldu ve buradan yola çıkarak kendi romanımın kahramanı Şehrazat’ı yarattım” diyor. Levi ile Şehrazat’ın sırrını, erkek şiddetini, televizyon ekranlarından evlerimize yansıyan ve şiddeti tekrar tekrar yaratan mafya dizilerini, aile dramlarını masaya yatırdık.

“Binbir Gece Masalları’nda kadınlar her zaman güvenilmezdir, hiçbir zaman samimi değillerdir ve hep küçük oyunlar, hilelerle erkekleri kandırırlar.” Zaten Şehrazat’ın hikâyesi de karısı tarafından aldatılan, karısının öcünü ülkedeki tüm genç kızlardan çıkaran, onlarla birlikte olduktan sonra bu genç kızları öldüren bir imparatora dayanır. Ancak Şehrazat onu nasıl bu kararından döndüreceğini biliyordur. İmparatora 1001 gece süren masallar anlatır. Şehrazat’ın bir anlamda rehberiniz olduğunu söyleyebilir miyiz?

Bir rehber olarak görmekten çok işin özündeki yaşamak için anlatmak, anlatmayı yaşamsal bir faaliyet olarak görmek, hem kendini hem de diğer kadınları kurtarabilmek için anlatma eylemini seçmek, onun gücünü kullanmak var. Şehrazat’ın Son Sözleri’nde Şehrazat, o gece yeni tanışıp birlikte olduğu Evren’in bir anda ortaya çıkan olası ölüm tehdidiyle karşılaştığında, yani önceden hep sadece anlattığı o kadınların yerinde kendini bulduğunda, artık anlatması kaçınılmaz oluyor, hem yaşamak hem de ‘kendini var etmek, edebilmek’ için… Böylece yola çıktıktan sonra tehdit ortadan kalktığında bile anlatmaya devam edecek, çünkü bu bir araç olmaktan çıkıp artık amaca dönüşüyor. Yine hikâye içinde hikâyelerle kurgusal anlamda da iki kitabın arasında da bir benzerlik var.

Şehrazat’ın anlattığı masallardan çıkarılacak başka başka dersler de vardır. Sizin anlattıklarınız ise bu ülke kadınlarının gerçeği, dramı. Masalla özdeşleşen bir karakter üzerinden bu hikâyeleri anlatmaya nasıl karar verdiniz? 1001 Gece Masalları’ndaki Şehrazat’ı, bugün hâlâ devam eden kadın cinayetlerini düşündüğümüzde nasıl değerlendirmemiz gerekir?

“Yaşamak ve yaşatmak için anlatmak” 1001 Gece Masalları’nın Şehrazat’ıyla bütünleşmiş bir eylem desem yanlış olmaz diye düşünüyorum. Beni harekete geçiren de bu oldu ve buradan yola çıkarak kendi romanımın kahramanı Şehrazat’ı yarattım ama bu yepyeni bir kurgu kahraman tabii ki… Kendisi uzun süre kadın araştırmalarında çalışmış, önemli bir yayınevinde editörlük yapan ve yıllardır yazdığı kadın hikâyelerinden oluşan kitabını tamamlamaya çalışan biri. Nitekim iki eserin aynı ya da benzer mesajları vermesi gibi bir kaygım ya da isteğim olmadı ya da modern versiyonunu yazmak gibi amacım da… Sadece özündeki ve kurgusal anlamdaki benzerlik böyle bir metinlerarasılık kurmamı sağladı. Şehrazat nasıl ki kendisi ve diğer kadınlar adına imparatora kurduğu oyunla üzerine düşeni yaptı ve başardı, benim Şehrazat’ım da bugün kendi yaşadığı toplumdaki katledilen kadınlar adına bir yazar olarak üzerine düşeni yapıyor.

Okurken her seferinde yeni bir gerçekle yüzleşiyoruz. Anlattığınız kadınların pek çoğu tanıdık. Ceza indirimi alan, kardeşine, kızına tecavüz eden, kardeşini doğuran, tecavüzün evlilikle meşrulaştığı kadınların hikâyesi bu. Siz yazarken neler hissetiniz?

Yıllardır içimde biriken bir konu bu ve uzun zamandır da yazmak istiyordum. Bir yandan sonunda bu hikâyeleri yazıyor olmanın heyecanı vardı içimde, bir yandan da onlarla bir olmam gerektiği için, duygularını anlamaya çalıştıkça, düşündükçe, hayal ettikçe beni çok alt üst eden, yakıcı bir süreçten geçtim.

Kitabınızda anlattığınız hikâyelerde televizyon programlarına da dikkat çekiyorsunuz. Şiddet o programlarla, dizilerle yeniden tekrar tekrar yaratılmıyor mu? Bir anlamda olumlanıyor da öyle değil mi? Yani o dizilerden birini izleyip kardeşini, karısını öldürmekten vazgeçen bir erkek tanıyor musunuz? Televizyoncuların, gazetecilerin de bir özeleştiri vermesi gerekmez mi?

Kesinlikle, özellikle amiyane tabirle “racon kesilen” dizilerdeki şiddet, sözde yarışma programı olan, gelinlerin, çeyizlerin, düğünlerin, yemeklerin, sofraların yarıştırılması, insanların birbirlerine karşı saldırgan üslupları, aşağılayan bakışları, kadın erkek fark etmeksizin müthiş bir seviyesizliği, sevgisizliği pompalıyor bence. Olumlanması da kim kime daha kırıcı olursa o üste çıkıyor gibi bir algı sunuyor. Bu durum da ister istemez bir özeleştiriyi gerekli kılıyor.

Çocuk bakmak sadece kadınların görevi midir? Hikâyesini anlattığınız kadınlardan biri; Meryem, “Ben profesyonel çocuk bakıcısı değilim. Ben çok baktım az daha sen bak! Sen babaları değil misin?” diyor. Erkeğin uyguladığı şiddete ya da kadını çocuk bakımında yalnız bırakmasına vurgu yapıyorsunuz. Ancak o erkekleri yetiştirenler de kadınlar. Burada bir çelişki var. Dolayısıyla sadece erkekleri düzeltmek, yargılarını kırmak yetmeyecek. Kadınlar direniyor, seslerini duyurmaya çalışıyor. Peki şiddeti meşrulaştıran diğer kadınlar için ne yapılmalı?

Elbette, konunun özü aileden başlıyor, anneden, anne ile babanın ilişkisindebirbirlerine karşı saygıda ve sevgideki tutumundan, kardeşlerin birbiriyle ilişkisinden… Öyle ki kadının kadına şiddeti de yok mu, hem duygusal hem de fiziksel anlamda elbette var. Camdaki Yazı hikâyemde aynı adama aşık olan iki kız kardeşin birbirine yaşattıkları çok daha derin bir duygusal ve fiziksel şiddeti doğuruyor. Aynı şekilde Yüz Güzeli hikâyesinin kahramanı Handan, abisi tarafından katledilse de, annesi ‘kızının oğlunun başını yaktığına’ inançla, onun hapisten çıkışını bekliyor dört gözle. Şiddet kimden gelirse gelsin kadınlar gidiyor elden, önce ailede sonra da okuldaki eğitimin ve ‘insan’ sevgisinin bu anlamda en önemli anahtar olduğunu düşünüyorum.

Ece Erdoğuş Levi Kimdir?

Yeditepe Üniversitesi’nde tiyatro bölümünü bitiren Ece Erdoğuş Levi, aynı üniversitede Karşılaştırmalı Edebiyat okudu. Öğrenciliği sırasında Ortaoyuncular’da oyunculuk yaptı.

İlk romanı ‘Kolpa’ 2009 yılında yayımlandı. Ardından Bulgarca ve Makedonca’ya çevrilen ‘Yok Olma Kılavuzu’ geldi. 2016 yılında yazdığı ‘Tuhaf Hikâyeleri Sever misiniz?’ kitabının ardından çocuklar için yazdığı ‘Dünya İçin Bir Şans’ ve ‘Her Şeyi Baştan Anlat’ kitapları yayımlandı. Son yayımlanan kitabı ise ‘Şehrazat’ın Son Sözleri’. Levi ayrıca Gazete Oksijen’de her hafta çocuklar için kitap önerileri sunuyor.

Çocuk Kitapları

Bavulumdaki Kırık Fincan
Chris Naylor Ballesteros
Domingo Yayınları

Fenerden Taşınan Işık
İrem Uşar
Resimleyen: Huban Korman
Günışığı Yayınları

Arkadaşıma Veda
Zülfü Livaneli
İnkılâp Kitabevi

Pollyanna
Eleanor Porter
Remzi Kitabevi

Nehir Çocuk
Cécile Elma Roger
Çeviren: Göyşen Gülce Karagöz
Resimleyen: Ève Gentilhomme

Tepedeki Göz
Tuba Şamlı Attila
Redhouse Kidz

Haftanın Kitapları

Askıda Hayatlar – Yoksulluk Günlükleri
Hacer Foggo
Doğan Kitap

Onca Yoksulluk Varken
Romain Gary / Émile Ajar
Çeviren: Işık Ergüden
Sel Yayıncılık

Abrakadabra
Mehmet Fatih Özbey
İthaki Yayınları

Kırmızı Pelerin
Gülseren Budayıcıoğlu
Doğan Kitap

Yine de Bir Şansımız Olmalı
Gamze Efe
Everest Yayınları

Boğaziçi Mehtapları
Abdülhak Şinasi Hisar
Everest Yayınları

Çok Satan Kitaplar

  1. Bir Aşk Masalı, Ahmet Ümit
  2. İnsanlığımı Yitirirken, Osamu Gazai
  3. Seninle Başlamadı, Mark Wolynn
  4. Kaplanın Sırtında İstibdat ve Hürriyet, Zülfü Livaneli
  5. Seneler, Annie Ernaux
  6. Gece Yarısı Kütüphanesi, Matt Haig

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi