Eda Yılmayan
"Politik kutuplaşmada en çok darbeyi eğitim alıyor"
Eğitim Reformu Girişimi’nin toplantısında konuşan Prof. Dr. Üstün Ergüder, Milli Eğitim Bakanlığı’nın özerk bir yapıya kavuşturulması gerektiğini söyledi. “İktidarlar içinde de bakanlık değişiyor, hep en baştan başlanıyor. Biz her şeyi Ankara’dan halletmeye çalışıyoruz, bu doğru değil!” dedi.
Eğitim alanında yaptığı araştırmalar ve sunduğu raporlarla bilinen Eğitim Reformu Girişimi 20 yıllık deneyimini kitaplaştırdı. Aytaç Demirci’nin kaleme aldığı, ‘Bir Ortak Akıl Deneyimi’ isimli kitapta; bir sivil toplum örgütünün kuruluşunun yanı sıra eğitim politikalarının nasıl bir yazboz tahtasına dönüştüğünü de görüyoruz.
Kitabın tanıtımı ERG’nin ofisinin bulunduğu Minerva Han’da düzenlenen toplantıda ERG Araştırmacısı ve Medya Koordinatörü Umay Aktaş Salman moderatörlüğünde gerçekleşti. ERG Onursal Başkanı Prof. Dr. Üstün Ergüder, İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi ve ERG Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Emre Erdoğan, Darüşşafaka Eğitim Kurumları Ar-Ge Koordinatörü Meltem Ceylan Alibeyoğlu, ERG Direktörü Işık Tüzün ve kitabın yazarı Aytaç Demirci ERG’nin çalışmalarına, Türkiye’nin eğitim sorunlarına ve ortak aklın nasıl oluşturulabileceğine dair görüşlerini paylaştı.
Toplantı sonrası sorularımızı yanıtlayan siyaset bilimci ve akademisyen Prof. Dr. Üstün Ergüder’le eğitimdeki sorunları konuştuk.
Eğitim Reformu Girişimi Türkiye’de eğitim sektörüne odaklanan ilk düşünce kuruluşlarından biri. Türkiye’de bir düşünce kuruluşunun tarihi bize neyi, hangi süreçleri anlatır?
Kurduğumuz model çok özgün bir model. ERG’nin özgün yönleri nitelikli veri üreterek eğitim politikalarının geliştirilmesine katkı sağlamak ve eğitim paydaşları arasında ortak akıl yaratmak. Ortak akıl, nitelikli eğitim için şimdi her zamankinden daha çok gerekli. Gelecekteki eğitim politikalarını şekillendirmek için geçmişe bakmak gerekli. Ama geçmişe takılıp kalmamak gerek. İleriye bakarken nereden gelindiğinin ve neler yapıldığının çok iyi bilinmesi gerekiyor. ERG’nin yapısında da zaten bir ortak akıl hikâyesi var. Türkiye’de çok değişik kuruluşların desteklemesiyle ortaya çıkan bir yapı ERG.
"Eğitim özerk olmalı"
Türkiye’de eğitimin en temel sorunları nedir? Önceliklendirmenizi istesem neleri sıralarsınız?
Eğitim Türkiye’de yapısal olarak özerk bir yapıya kavuşturulmalı. Milli Eğitim Bakanlığı büyük bir kuruluş. İktidarlar içinde de bakanlık değişiyor, hep en baştan başlanıyor, siyasi değişimlere duyarlı. Bu sağlıklı değil. Daha özerk bir yapıya kavuşturulması lazım. İngiltere’de yüksek tahsilimi yaptım. Siyaset bilimi derslerinde Türkiye ile Kore’yi karşılaştırırlardı. 1959’un sonu, 60’lı yılların başından bahsediyorum. O zaman iki ülke de birbirine benzerdi. Ama şimdi gördüğüm eğride Güney Kore yukarı çıkmış, Türkiye düşmüş. Niye? Bunda eğitim sisteminin rolü var. Ankara’dan yönetimin eğitimde özellikle terk edilmesi lazım. Oraya o kadar bürokrasi kurarsanız olmuyor. O bürokrasi kendine iş yaratacak. Biz her şeyi Ankara’dan halletmeye çalışıyoruz, bu doğru değil! Yerele daha çok önem veriyorum.
"Türkiye'de Aleviler, Gayrimüslimler yok mu?"
Eskişehir ve İzmir'de bulunan 842 okula, “Manevi danışman” adı altında imam, müezzin ve vaiz gibi din hizmetlerinde çalışan kişiler atandı. Siz bu kararı doğru buluyor musunuz? Okullarda imamlar, müezzinler olmalı mı?
Bu, eğitimin siyasallaşmasıdır. Ne demek manevi danışman? Türkiye’de kaç mezhep var? Aleviler, gayrimüslimler yok mu? Bana göre manevi danışman çocuk psikolojisini bilen kimselerdir.
Yeni atanan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’le tanışır mıydınız? Kendisiyle bakan olduktan sonra haberleşme, görüşme şansınız oldu mu?
Tanışmadım. Bir kere bir vesileyle Milli Eğitim Bakanlığı’na gitmiştim, o zaman kendisi müsteşardı. O zaman karşılaştım, el sıkıştık.
ERG’nin Milli Eğitim Bakanlığıyla, Talim Terbiye Kurulu’yla çok yakın çalıştığı bir dönem var. Yeni AKP iktidarında da bakanlıkla bu bağ yeniden kurulabilir mi? Umutlu musunuz?
Ben tam koptuğuna kani değilim. Mahmut Özer zamanında iyiydi. Ben bir buçuk senedir ERG’de yokum ama dışarıdan baktığımda söylediğim; bu aşamada tek odağımız artık Milli Eğitim Bakanlığı olmamalı. Topluma, velilere açılmamız lazım.
Etkili olabilmek, kamuoyu yaratabilmek lazım. Ona katkıda bulunalım, vatandaşı harekete geçirelim. ERG ekibine benim önerim bu. Ama Milli Eğitim Bakanlığı ile çok iyi çalıştığımız günler oldu. O zaman Ziya Selçuk Talim Terbiye Kurulu Başkanı’ydı. Talim Terbiye Kurulu bir yerde devletin gizli bir kurumu gibidir. Camları kapalı bir yapı, burada bir şeyler dizayn ediliyor. O dönemde sembolik anlamda söylüyorum; o odanın camları açıldı. Sivil toplum kuruluşlarıyla görüşmeye başladılar. Onlarla niye görüşüyorsunuz diye fırça yediğimiz oldu. Oysa Milli Eğitim Bakanıyla görüşüyoruz. Politik kutuplaşmada en çok darbeyi eğitim alıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçeden aldığı pay Diyanet’in gerisinde. Bir ülkenin bütçe politikası ve eğitime bu kadar az pay ayrılması bize neyi gösterir?
Diyeceğim hiçbir şey yok! Diyanet’e bu kadar pay ayrılıyor, diyanet kime hitap ediyor? Sünni vatandaşlarımıza. Başka vatandaşlarımız yok mu?
"Türkiye ortak akıldan uzaklaştı"
ERG’de belirttiğiniz gibi ortak akla önem veriyorsunuz. Din derslerinin tartışıldığı bir dönemde o zaman yapılan toplantılarda masada Türkan Saylan da var, İstanbul müftüsü de, ilahiyat profesörleri de. Türkiye’nin bölündüğü, kutuplaşmanın arttığı bir dönemdeyiz. Türkiye bu ortak aklı mı kaybetti? Ne dersiniz? Ülkenin eğitim, ekonomi, göç gibi ciddi sorunları var. Eğitim alanında bu ortak akıl nasıl sağlanmalı?
Zor bir soru. Genel olarak demokrasiyi, diyaloğu yaşatmak lazım. Değişik fikirlere hürmet etmek lazım. Türk siyasi hayatımız yanlış mesajları veriyor. Örneğin İstanbul Belediyesi başka bir partinin belediyesi gibi, düşman gibi adeta ya da Ankara. Yapılması gereken işler var. Beraber çalışmak lazım. Maalesef ortak akıl dediğim şeyden Türkiye çok uzaklaştı. Kendi dalımızda bunu yapmaya çalışıyoruz. Sadece iyi örnek oluyoruz.
"Eğitimde şimdi muhatap neresi bilmiyorum"
Seçimlerin ardından parlamenter sisteme yeniden dönüş gündemdeydi. Başkanlık sistemi eğitimdeki sorunları nasıl etkiledi?
Sorun hep vardı, bununla da büyüdü. Anlaşılmaz hale geldi. Siyasi aidiyet bizim derdimiz değil. Bizim derdimiz veri, fikir, bulgular. Onlar önemli olan. Şimdi muhatap bile neresi bilemiyorum. Mahmut Özer beraber çalıştığımız bir arkadaşımızdı. Şu anda milletvekili oldu. Bakan olmadan buraya uğrar, yaptığımız işleri anlamaya çalışırdı. Ama şu anki olay daha yapısal. Siyaset bilimci olarak başkanlık sistemi dendiği zaman nedir diyorum. Benim için başkanlık sisteminde en iyi çalışan Amerikan sistemidir. Amerikan sisteminde bu tür konularda gideceğiniz yerler var. Federal bir yapı. Bir tarafında senato, bir tarafta mahkeme var. Yönetim ve bunların aralarındaki işbirlikleri bellidir. Bizde öyle bir şey yok. O nedenle cumhurbaşkanlığı sistemi diyorlar. Bakanlar sekreterya haline geliyor.
Peki tüm bunlara rağmen umudunuzu koruyor musunuz?
Erg’nin gelişmesi beni ümitlendiriyor. Bunu yönetmek lazım, insanlar bu bilgiye aç. Bazı işlerin peşinden koştuk, ben görür müyüm bilemiyorum, yaşım 86. Bu tabi kişisel derdim. Ülke olarak baktığım zamansa gençlerde ışıltılar görüyorum. Şu tartışmaların önemli olduğunu düşünüyorum. Tarihte olmadığı kadar vergiyle hükümetin yaptığı çalışmalar arasında bağ kuruluyor. Vatandaşın bunun bilincine varması demokrasi için ne kadar önemlidir. Bizde vergi, devlete verilen bir borç gibi. Oysa değil! Ona sahip çıkman, kontrol etmen lazım. Bu söylem ileriye doğru ümit veren bir şey. İngiltere, Amerikan demokrasisinin ortaya çıkışı vergi meselesiyledir. Türkiye’de devlete verilmiş, insanlar mesuliyetsiz bir şekilde bunu harcıyorlar. Bu kültürümüzde yok! Amerikan sisteminden alışkanlığım; bir sivil tolum kuruluşu olarak birtakım kuruluşlardan destek almaya devam etmek için güven tesis etmen lazım. Parayı nasıl harcadığın konusunda rapor vermen lazım. Erg’de bu konu üzerinde çok durduk. Bu güven tesisidir. Amerika’da bunu yaptığınızda raporu gönderirsiniz, raporu alan kurum size ek sual sorar. Bizde raporu gönderiyorsun, okuduklarından bile emin değilim.
"Boğaziçi Üniversitesi'nde bugünleri yaşayacağıma inanmazdım"
Boğaziçi Üniversitesi’nin rektörlerinden biriydiniz ve Boğaziçi’nin Avrupa’daki uluslararası yükseöğretim ağlarıyla bağının oluşmasını sağlamıştınız. Taşra üniversitelerine ilişkin bir kitap yayımlandı. Boğaziçi gibi kurumlara yaptırımlar uygulayarak, kayyum atayarak taşra üniversitesi mi yapmaya çalışıyorlar?
Çok acıya dokundunuz. Bana bugünleri yaşayacağımızı söyleseydiniz buna inanmazdım. Türkiye’nin kaliteli, yüksek eğitim veren kuruluşları geriye gitmeye mahkûm. Üniversiteye özerklik vermezsen, kısarsan olmaz. Üniversite aykırı düşünme yeridir. Bu düşüncelerden sentezler çıkar. Kurumsal özerkliği vardır. Kurumun kendini geliştirmesi ve ülkeye yeni programlar sunabilmesi için özerk olması gerekir. Bir de içeride akademik özerklik vardır, o da akademisyenlerle ilgilidir. Boğaziçi’nde 1997’den başlayarak kurucu takım arasındaydım. 2004 yılında Magna Charta Gözlemevi (MCO) Konseyi üyeliğine seçildim. Birçok Avrupa üniversitesine gittim. Bana yabancıların söylediği; Türkiye’nin ODTÜ, Boğaziçi gibi üniversiteleri Avrupa çapında üniversiteler. Bu üniversiteleri değerlendirmeye bir Türkü göndermezler. Ben daha çok İspanya, Slovakya, Gürcistan gibi yerlere gittim. Türkiye’ye gelen arkadaşlarım üniversitelerimizden övgüyle söz ediyorlardı. O üniversiteler sayesinde zaten o kuruluşlarda hizmete dahil edildik. Alın size taşralaşma. Kapıları kapatıyorsun, iç standartlara göre hareket etmeye başlıyorsun. Bir üniversite evrensel olmazsa hiçbir yere gidemez. Uluslararası düzeyde rekabet edeceksin. Kendi dönemimde Boğaziçi’ni ona hazırlamaya çalıştım.
ERG HAKKINDA
2003 yılında kurulan Eğitim Reformu Girişimi (ERG), eğitimde yapısal dönüşüme nitelikli veri, yapıcı diyalog ve farklı görüşlerden ortak akıl oluşturarak katkı yapan bağımsız ve kâr amacı gütmeyen bir girişim. ERG çalışmalarını Eğitim Gözlemevi ve Eğitim Laboratuvarı birimleriyle yürütüyor, Öğretmen Ağı‘nın yürütücülüğünü üstleniyor.