Ümit Sezgin
ÖNCE GOL ATMAYI BECERECEKSİN
İlk maçta kaçırılan gollere bu maç daha çok yandı Fenerbahçe. Kadıköy’de Sevilla’ya pozisyon vermemeyi başardı ama girdiği çok sayıda pozisyonda tek gol atabilince galibiyete rağmen elendi. İki maçta bir düzineden fazla pozisyon üretip sadece tek gol atabiliyorsan, elenmek kaçınılmaz.
Maç öncesi rövanşa en hazır grup tribünler gibi görünüyordu. İlk maçta alınan mağlubiyetin hak edilmediğine inanan taraftarlar 90 dakika susmamak kararlılığıyla gelmiş gibiydi. Herkes maça “kesin alırız” gözüyle bakıyordu.
Tribünlerdeki bu inancın bir benzerini ama daha soğukkanlısını Jesus bir gün önceki basın toplantısında gösterdi. Jesus, ik maçta alınan 2 farklı mağlubiyetin getirdiği dezavantajın ancak baskılı bir futbol, pozisyonları değerlendirecek bir ofans ile çözülebileceğini söylerken ilk golü atmanın önemine birkaç kere değindi.
Jesus’un ilk 11’i ofansif görünümdeydi. Her şeyden önce üçlü defansı tercih etmişti. Önlerinde İsmail ve Zajc kanatlarda ise Ferdi ve Oosterwolde vardı, ilerde ise Arda, Valencia ve Batshuayi.
Bu tercihlerle Jesus “ben hiç tereddütsüz ofansif bir futbol istiyorum” diyordu. Öte yandan Ferdi, Arda, İsmail ve hatta Oosterwolde gibi genç isimler belki dinamizm getirecekti ama bu tercihler ayrı bir cesaret işiydi.
Maç öncesindeki bu hücum beklentilerine karşın maç öyle başlamadı. Gol yemeden ilk golü atmak kritik önemdeydi Fenerbahçe için. Bu nedenle ilerde baskı kurmaya çalışırken her zaman verilen defans açıklarını vermemek için temkinliydi Fenerbahçe.
Sevilla’nın tempoyu düşürme çabaları da eklenince verimsiz ve tatsız bir ilk yarı oldu. İsmail ve Zajc orta sahaya hakim olamadılarsa da rakibe de kaptırmadılar. Fenerbahçe daha çok sağ kanattan Ferdi ve Arda ile atak yapmaya çalışırken, sol kanat biraz da Oosterwolde’nin yeniliği nedeniyle hücuma neredeyse hiç katılamadı.
Batshuayi’nin sakatlığı Jesus’un “zamana ihtiyacı var” dediği ilk maçın beceriksizi King’e şans yarattı. Ama asıl şansı yakalayan Fenerbahçe oldu. Arda’nın akıllı pasıyla rakip ceza sahasına sağdan giren Ferdi’nin ortasında yaşanan elle oynamanın yarattığı penaltıyı Valencia gole çevirdi. Bunun dışında da Valencia sahada gezinmek dışında pek bir varlık gösteremedi. Hele penaltının hemen ardından birebirde kaçırdığı bir gol vardı ki akıllara zarar.
İkinci yarıya Fenerbahçe önde baskıyla başladı. Etkili de oldu bu baskı ama King ve Valencia ilk maçtan kaldıkları yerden gol kaçırmaya kararlıydı.
Fenerbahçe’nin baskısı forvetlerinin beceriksizliğine rağmen gol getirecek gibiydi ama durduran kale arkasındaki tribünler oldu. Attıkları çakmaklar ve yabancı maddelerle maçın temposunu düşürmek isteyen rakibe büyük fırsat verdiler. Kafasına çakmak isabet eden kalecinin tedavisi, anonslar vs derken Fenerbahçe’nin yarattığı baskı havası dağıldı gitti.
Sevillanın tecrübesi zaman çalma çirkeflikleriyle sahaya yansıdı. Hakem “saat tutuyorum” işareti yapıyordu ama bu tavrı maçın temposunun düşmesine engel olamadı. Kaldı ki saatini çok da doğru tutamadığı ikinci yarıyı sadece 9 dakika uzatarak gösterdi.
Sonrasında Jesus tempoyu yükseltmek için değişiklikler yaptı, gol bulmak için forvetleri değiştirdi ama olmadı. Fenerbahçe rakibe tek pozisyon vermeden, çok sayıda pozisyon üretip ama ancak tek gol atıp maçı kazandı ama elendi.
Jesus gerek ilk tercihleri gerekse sonradan oyuna müdahaleleriyle belki tartışılacak, özellikle son bölümde Valencia ve Arda’nın oyunda olmaması eleştirilecek ama iki maçta bu kadar çok pozisyon üretip gol atmayı beceremiyorsan Hoca’nın çok da yapabileceği bir şey kalmıyor gibi.
Son bir not, Allahını seven bir daha bu Ertem Şener’e Fenerbahçe maçı anlattırmasın. Yalnız futboldan değil hayatı soğutuyor adamı.