Uğur Temel
Ne seyrettik biz?
Veda’ya hazırlanırken sonbahar, adeta “beni hatırlayın” dercesine güneşli ve ılıman bir hava bırakmıştı İstanbul’a. Tipik pazar öğleden sonrası sakinliğinden kurtulmak için, Karagümrük- Trabzonspor maçı ideal gözüküyordu. Ne var ki; iki takımın da sonbahar romantizmine kapılan futbolu, bu dileğimin gerçekleşmesine engel oldu. Gazete Pencere’nin Trabzonspor yazarı olmasam, keçiboynuzu gibi, tatsız tuzsuz maçı asla seyretmezdim. Ki ben; dönen meşin yuvarlağın delisiyimdir… Uyutmayacak tempodaki her futbol maçı, ilgi alanıma girer benim. O kadar ki; maç seyretmek için aile yemeklerine dahi geç kalmışlığım vardır… Anlayın nasıl bir futbol hastası olduğumu…
Ancak dün oynanan maçı seyretmek adeta, “Çin İşkencesi” gibiydi. İlk isabetli şutun 59. dakikada çekildiği maçın temposunu, varın siz düşünün… Uyumamak için çok uğraş verdim doğrusu. Bir yerde okumuştum; “elma yemek, kahve içmekten daha çok uykuyu açar” diye… Maç o kadar ruhsuzdu ki, elma bile kesmedi. Kalktım, sert bir kahve yaptım kendime. Son benzin zamlarından sonra, 200 liralık yakıt depoya girmiş gibi hissettim kendimi; tek göz kapağım bir parça aralandı o kadar… İkinci yarı sahadaki hareket, biraz daha futbola benziyordu. Yirmi iki oyuncu, formalarını bir parça terlettiler. Ama sadece bir parça… Bu kadarcık da olmasa, maç sonu as formayı ipe nemini alsın, haftaya yine kullan… Malzemecilerin canına minnet; yıka, kurut, katla derdi yok…
Yukarıdaki paragrafı okuyan- ve maçı izlemeyen- okuyucum, abarttığımı düşünebilir. Girişi güçlendirebilmek için şu örneği vereyim; maçın ilk isabetli şutu, 59. dakikada geldi. 80. dakika itibarıyla Trabzonspor’un isabetli şutu yoktu… Zaman zaman veteranlar ligi maçları yönetiyorum, kırk yaşını aşan eski futbolcuların maçı, daha tempolu, daha zevkli, daha çekişmeli geçiyor.
Hem Trabzonspor Teknik Direktörü Abdullah Avcı’nın hem de Karagümrük Teknik Sorumlusu Alparslan Erdem’in “garantici” oynama isteği yüzünden, maç bu kadar temposuz oynandı. Her iki teknik adam da “kalemizde gol görmeyelim, denk gelirse bir tane atarız” düşüncesini taşıyordu. Yana ve geriye paslar yüzünden, kapağı açık kalmış gazlı içecek gibi futbol seyrettik. Seyrettik dediğime bakmayın; seyretmeye çalıştık.
Dün akşamki maç bir final maçı olsa, oyunu kilitlemeye çalışan futbol anlayışını anlayabilirim. Üç puan mücadelesinde, bu kadar korkak ve pozisyona girmeden maç bitirmeyi anlamayabilmek güç doğrusu… Koskoca, uzatmalarla beraber, doksan dört dakika boyunca kaleyi bulan şut sayısı; İKİ… Bu iki şutu da Karagümrüklü futbolcular ikinci yarıda attı. Trabzonspor’un maç boyunca kaleyi bulan şutu yok… Abdullah Mucip Avcı’nın ve meslektaşı rakip takım teknik sorumlusu Atılay Canel’in (her ne kadar takımı çalıştıran Alparslan Erdem olsa da lisansı olmadığı için basın toplantılarına Atılay Bey giriyor), şut atılmadan biten maçın ardından yapacakları açıklamayı çok merek ediyorum doğrusu… Bu maçı izleyen meslektaşlarımın, her iki takımın sorumlusuna şu soruyu sormalarını beklerim açıkçası; “Siz, bize ne izlettiniz?”
Elli yaşına merdiven dayıyorum, yaklaşık 35 senedir; “saha saha gezip, güzel futbol arayan bir dilenciyim.” Dün akşam oynanan, futbol falan değildi. Yirmi iki adam, sahada amaçsızca koşturup durdu sadece… Futbolda rakibi kilitlemek, pozisyon vermemek başkadır, rakip kaleye isabetli şut atmadan maç bitirmek başkadır. İlki tercihtir, ikincisi beceriksizlik… Biri taktiktir, diğeri futbol katilliği... Dün akşam, her iki takım da futbolu katletti, tam tabiriyle… Ve siz sahada gezinen arkadaşlar; laik Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yaşında bizlere bu kahrı çektirdiğiniz için kendinizden utanın…