Krizin gölgesinde: Kadın… Siyaset… Sanat…

Bir söyleşi programının başlığı gazeteci dosttan gelince günlerce bu başlıkla dolaştım. “Kadın, siyaset ve sanat” ve de “gölgede kalmak” olası mı? Bu üçlüden hangisinin işi daha zordur?
Kadın yaşamın özü, değişimin ve dönüşümün en büyük dinamiği, başarının anahtarı, kiminin Kutup Yıldızı kiminin Zöhre Yıldızı…
Dünyayı değiştiren Marie Curie, Florence Nightingale, Maria Montessori, Eleanor Roosevelt yaşadıkları yıllarda her alanda buluşları ve mücadeleleri ile bizim “kutup yıldızımız” oldular. Dünyayı değiştirme mücadelesi veren bu kadınlar ne diktatörlere ne de muktedirlere boyun eğmiş; bilimde, sağlıkta, eğitimde, insan haklarında büyük başarılara imza atmışlardır.
Ülkemiz kadınları örgütlü, alanlarda direniyorlar. Dün ‘İstanbul Sözleşmesi’nde çekilen imzaya karşı alanlarda olanlar, bugün ise daha geçen hafta Kadıköy Meydanı’nda ‘Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği’nin kapatılmaması için protesto mitingi ile ses verdiler.
Çünkü kadın yaratan ve yaşamın rengidir…
“Yeryüzündeki tüm güzelliklerin yaratıcısı kadınlardır” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün ülkesinde yetişen kadınlar gölgede kalır mı?
Sanat yaratıcı, dönüştürücü, farkındalık sunan, insanı insan yapan, muhalif sesiyle ölümsüzdür. O nedenle muktedirlerin iktidarında, şairin şiirinden, yazarın yazılarından, heykelin kalıcı izlerinden çok korkar ya yasaklar, ya kaldırır ya da yaratıcısı olan sanatçıların özgürlüklerini ellerinden alırlar. Bundandır bizim yazarlarımızın çoğu önce bir anneden sonra da hapishanelerden doğarlar.
Onlarca yıldır Cumartesi Anneleri, Gezi’nin Anneleri, Fadime Göktepe ile Emel Korkmaz’ın toplumsal mücadelelerini izlerken gördüm ki anneler hem çocuk doğurur hem de çocuklarının acılarından doğarlar.
Piet Mondrian diyor ki:
“Sanatçı alçakgönüllüdür. O aslında bir araçtır.”
Pablo Picasso da:
“Her çocuk bir sanatçıdır. Sorun, büyüdükten sonra da sanatçı olarak kalabilmektedir.”
İki sanatçının sözü de gösteriyor ki sanat yaratıcı gücüyle gölgeleri güneşe çevirir.
Ne yazık ki günümüzde siyaset egemen olmak ve yönetmek olarak algılanıyor. Hatta her şeye tek adam karar veriyor. Krizi yaratan, kutuplaştıran, çatışmacı dile sarılıp linç kültürünü mayalayan, özgürlükleri yasaklayan bugünkü siyaset kurumu bu koşullar altında gölgededir.
Kendine “Sanatçıyım” diyenlerin bu karanlığa koştuğunu görüyoruz.
Gerçek sanatçı halkının yanında olmaz mı?
Meğer güç zehirlenmesi onları da sarmaşık gibi sarmış, sarartmış.
Sanattan nasiplenen sanatçının ne işi olur sarayla?
Sanatçı; toplumu ayrıştıran, kutuplaştıran değil birleştiren olmaz mı?
Siyasete önderlik etmez mi?
Toplumu sanatla soluklandırmaz mı?
Oysa özgürlüğümüzü tek adama bırakmazsak ne kadın ne de sanat gölgede kalır…
Tüm dünyada kadının ve sanatın gücünden yararlanan siyaset kurumlarının krizleri gölgede bıraktığı görülmektedir.
Krizin gölgesinde kadın ve sanat direnmelidir!
Adnan Yücel’in direnç tazeleyen şiiri bu noktada yerini bulacaktır:
“Saraylar saltanatlar çöker
kan susar bir gün
zulüm biter.
menekşeler de açılır üstümüzde
leylaklar da güler.
bugünlerden geriye,
bir yarına gidenler kalır
bir de yarınlar için direnenler…”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yaşar Seyman Arşivi