Mutlu Hesapçı
Kızıl Goncalar'dan ben razıyım ve inancım tam!
Kısaca konusu bu şekilde... Makul bir derdi var, merak uyandırıyor ve oldukça da anlaşılır. Bu toplumda var olan ve yaşayan kesimler bunlar. Seküler Atatürkçüler var, tarikatçılar var, daha başka kendini tanımlayan bir sürü kesim...
Dizide her iki tarafın da yanlışları, doğruları ve kendilerince yaşadıkları bir hayat var. Dizinin olmayan bir şeyi göstermediği apaçık ortada.
Bireyler olarak indirgediğimizde de toplumda kötü, ahlaksız ve vicdansızlar olduğu gibi iyi, ahlaklı ve vicdanlı insanlar var. Bu kavramların hiçbiri birilerinin tekelinde değil, kişinin kendisinde olan değerler. Dolayısıyla kalkıp da “Aman efendim bizi böyle gösteremezsiniz” gibi bir anlayış ve dayatma da söz konusu olamaz.
Ben kendime iyi, ahlaklı ve vicdanlı bir insanım diyebilirim ama kalkıp da biri beni bu şekilde tanımlamak zorunda değil. Hatta ona göre kötü, ahlaksız ve vicdansız olabilirim. Bunu üzerime alınıp alınmamak bana kalmıştır. Üzerine alınıp da dizide kendilerini gördülerse de o onların derdi, bu noktada bence kendilerini cezalandırsınlar!
İki bölüm yayınla ceza geldi!
‘Kızıl Goncalar’ dizisi henüz iki bölüm yayınlandı ve yayınlanır yayınlanmaz iki bölümden ne anladılarsa hemen karar çıktı. RTÜK "Milli ve manevi değerlere, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz" ilkesinin ihlali nedeniyle diziye idari para cezası ve iki bölüm yayın durdurma cezası verdi. Gerekçelerden birinin - gerçekten trajikomik - “börek sahnesi” olduğu söylendi.
Şaşırmamayı öğrendiğimiz için her şey olabilir diyoruz ama artık gerçekten yeter!
Gündüz kuşağında kadın programlarını hiç izlemediklerini düşünmek istiyorum çünkü ahlak yerlerde ve hiç kimse de bu programlara dur demiyor nedense… ‘Kızıl Goncalar’ dizisinin senaryosu çok iyi ve gerçekleri dile getirme noktasında oldukça başarılı, her iki kesime de yüzleşmeler yaşatması açısından önemli, üstelik hem seküler hem de muhafazakâr tarafa aynı mesafede duruyor. Burada aslında bir tarafta da durmuyor, insanın kendisini ait hissettiği o yere körü körüne bağlanmasını eleştiriyor.
İşte bu eleştiriye çok ihtiyacımız var; neden insan dinini öğrenmek ve yaşamak için bir tarikatın içine hapsoluyor, neden onların tekelinde yazgısı...
Diğer tarafta da durum aynı. Namaza gittiği için en ahlaklı benim diye dolaşanlarla, rakı içerek Atatürkçü en çağdaş benim göstergelerinde yaşanan bir çıkmaz bu!
İnsan yolunu kendisi çizmeli
İnanç dediğimiz hikâye kişinin kendisiyle ilgili bir durum ve kendince yaşaması gereken bir mevzu. İnanç bir tarikatın kurallarıyla yaşanmayacak kadar da anlamlı bir yolculuk. Dizide de olduğu gibi insana yol gösterecek birileri olabilir ama ondan sonra kişinin kendisine kalmıştır yürümek isteyeceği hayat. Ailesinden, din hocasından, okuldaki öğretmenlerinden aldığı eğitimle kendi yolunu ancak kendisi çizmelidir.
Bu dizide anlatılmak istenen dini kendi çıkarları için kullanan sahtekâr yobazlardır, tıpkı din dışında olduğu gibi insanın sahtekârı ve yobazı da buna dâhildir. Birileri tarikat adı altında, birileri para kazandırma vaadiyle saadet zinciri adı altında bunu yapabilir. Ama en çok karşımıza çıkan da din adı altında yaşanan ikiyüzlülüktür! Bunun inanç ile de bir ilgisi yoktur.