Mehmet Şandır
KAYGILIYIM…
Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Salgın döneminde kongre yapıyoruz ve maşallah salon lebaleb dolu” övünmesinden bu yana iki ay geçti…
15 Şubat 2021 Rize İl Kongresi…
Ve sonrası yapılan “lebaleb” toplantılar…
Sonuç, bir günde 61,400 vaka ve 297 ölüm…
İki ayda 7469 kişi daha ölmüş…
Değer miydi?
Yazık değil mi?
Sayın Bakan, “vaka sayılarının artışından hepimiz sorumluyuz; 84 milyon” dedi.
Şaka gibi…
Yaşamı yeniden evlere kapattık!
Belirsizlik, korku ve öfke bir karabasan oldu, üstümüze çöktü…
Derdimizi kime anlatacağız, kime sığınacağız, kime kızacağız!
Gerçekleri, sorumlu olanların “gözünün içine bakarak” kim söyleyecek?
Hesabı kim soracak?
Bu ülkeye ve topluma kim sahip çıkacak?
Bugün, salgın rakamlarında oransal olarak Türkiye, dünya birincisi oluyorsa bunun tek sorumlusu vardır. O da Devleti Millet adına yönetenlerdir!
TMM diye her yere afiş asıp kendileri uymayanlardır.
Bir başka yanlış;
“Kalifikasyon noktasında kendisini ispatlıyorsa bir genç, iş bulur.''
Gerçekten öyle mi?
TÜİK, Şubat 2021 verilerine göre, 15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı %26,9, istihdam oranı %28,1 ve işgücüne katılma oranı %38,5…
17,8 milyon gencin 5,7 milyonu, yani neredeyse üçte biri ne okuyor, ne çalışıyor…
Geleceğimizin teminatı gençlerimiz, mutsuz ve umutsuz…
18-29 yaş grubu gençlerimize, “Hayatınızı bir bütün olarak düşündüğünüzde ne kadar mutlu ya da mutsuz olduğunuzu söyler misiniz?” diye sorulmuş.
%50,5’i mutsuzum, %23,5’i bilmiyorum, %26’sı mutluyum cevabını vermiş.
%46,7’si işsizlikten şikayet etmiş…
Daha da acısı;
“Eğitim veya iş amaçlı bir başka ülkede geçici süreli yaşama fırsatı tanınsa yurt dışına gitmek ister misiniz?” sorusuna gençlerin yüzde 76,2’si “evet kesinlikle giderim” cevabını vermiş. Kalıcı olarak bir başka ülkenin vatandaşlığı verildiğinde “evet terk eder giderim” diyenlerin oranı yüzde 64 olurken, sadece yüzde 14’ü ‘ülkemde kalırım' cevabını vermiş.
(MAK Danışmanlık ve Yeditepe Üniversitesi işbirliği ile yapılan 3 Eylül 2020 tarihli anket)
Korkunç değil mi?
Bu sonuç ülkeyi yönetenler için utanç verici bir durum değil mi?
Adı, Adalet ve Kalkınma olan bir partinin yönettiği Türkiye’de;
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü'nün 2020 yılı faaliyet raporuna göre, Sosyal yardıma muhtaç hane sayısı 2019'da 3 milyon 282 bin 975 iken bir yılda yüzde 102 artarak, 2020'de 6 milyon 630 bin hane sosyal yardım almış.
TÜİK’e göre, Türkiye'deki hane sayısı 19 milyon 481 bin 678,
Yani, Türkiye’deki her üç haneden biri devlet yardımı ile geçinebilmektedir…
Ancak, BDDK’ya göre, hesabında 1 milyon lira veya üzeri parası olan mudi sayısı 2020'de bir önceki yıla göre 82 bin 837 artarak 310 bine yaklaştı. (Sabah.com.tr)
Toplumun en zengin %10’un servet dağılımından aldığı pay, 18 yılın sonunda, %67’den %81’e çıkmış.
Adaletli kalkınma bu mu?
Bu ne yaman çelişki!
Bu sonuç, ülkeyi yönetenleri rahatsız etmiyor mu?
Ekonomik Reform Paketinde “Kamuda taşıt alım ve kiralamalara sınırlama getiriyoruz” deniliyor.
Cumhurbaşkanlığına 3 adet Mercedes (S600 Guard) marka araç alınıyor. (14.04.2021 tarihli gazeteler) Tanesi 1 milyon 793 bin 411 avro, toplam; 52 milyon 188 bin 265 lira 92 kuruş.
Siz, Milletin aklıyla alay mı ediyorsunuz?
Bir başka çelişki;
“Bağımsız ve tarafsız bir yargı hukuk devletinin ayrılmaz bir parçasıdır” (Adalet Bakanı)
Yargı’ya gitmesi kesin olan bir konuda (Em. Amirallerin açıklaması) siyasilerle beraber açıklama yapan Yargıtay ve Danıştay ile “Anayasa Mahkemesi’nin kararına saygı duymuyorum, uymayacağım” diyebilen Yürütme erki ile yönetilen bir Türkiye’nin “demokratik ve hukuk devleti” olduğu iddiasına nasıl inanacağız?
Sizce, Anayasa yürürlükte mi?
Yargı bağımsız mı?
Hukuk karşısında hepimiz eşit miyiz?
BENCE
Ben çok kaygılıyım!
İnsicamını kaybetmiş, çelişkiler içinde kıvranan bir yönetimle nereye gidiyoruz!
Devleti Millet adına yönetenlerin sorumsuz/sorunlu ve hukuk tanımaz tavırları hızla bir “güven bunalımı” krizine dönüşmektedir.
Devletle Millet arasında güven/gönül köprüleri hızla çöküyor.
Küresel güçlerin bizim coğrafyamızda karşılıklı mevzi tuttukları günümüzde, küresel bir oyun kurucu veya bozucu bir rol üstlenme fırsatı yakalayan Türkiye’nin bu süreçte en önemli güç kaynağı, toplumun, siyaset kurumuna vereceği destektir, bunun da kaynağı güven duygusudur.
İşte bu güven duygusunu kaybediyoruz. Kıyamet bir adım ötede…
Bu sebeple ülkemin geleceği için kaygılıyım… Öfkeliyim…
Dostça uyarımdır!