Mert Yılmaz
Kafalar karışık
Yine bir PPK günü. Sabahın erken saatlerindeyiz henüz. Herkes gergin ve tedirgin. Saat 14.00’ten sonrası belirsiz. Sokakta herkes günlerdir dolar konuşuyor. Alışveriş yapmak için dükkanına girdiğin esnaf “TCMB ne yapar abi” diye soruyor. Bilsem… Hep beraber bekliyoruz.
Yılın son Para Piyasası Kurulu toplantısı da yapıldı. Eylül ayında faiz indirim döngüsüne giren ve toplamda 400 baz puanlık indirim ile faizleri %19’dan %15’e indiren TCMB, hızını alamayarak son sınırlı alanı da kullandı ve faizleri 100 baz puan daha indirerek 2021 yılını %14 faiz ile tamamlamaya karar verdi. Bu sürecin sonunda Eylül ayında 8,30 TL olan dolar kuru 15 TL’yi aştı. TCMB tarafından düşürülen faizlerin aksine piyasa faizi hızla yukarı gitti. Soran olursa Türkiye’de faizler düştü dersiniz.
Piyasadaki genel beklenti de TCMB’nin bu toplantıda da 100 baz puan daha faiz indireceği yönünde idi. Büyük bir kesim piyasa uzmanlarına yahu neden faiz indirimi bekliyorsunuz diye kızıyor da piyasa uzmanları biliyor zaten faizin daha da indirilmemesi gerektiğini ama soru TCMB ne yapar şeklinde olunca cevap da böyle oluyor.
Kişisel olarak ben TCMB’nin pas geçeceğini düşünenlerdendim. Rasyonalitenin kırıntısını arayan iyimserliğim iflah olmaz benim. Birinci gerekçem Pazartesi günü yapılan toplantının ardından oluşan sessizlikti, ikincisi Çarşamba ve Perşembe günü TCMB’nin yükselen kurlara rağmen piyasaya müdahale etmemesi idi. Ve üçüncüsü Çarşamba akşamı FED’den gelen mesajlardı. Varlık Alım Programı’nda atılacak adımların büyümesi ve 2022 yılında üç faiz artışı yapabilir vurgusu. Geçmişten bugüne, bugünden geleceğe nefis bir sözlü yönlendirme gördük FED’den.
Aslında Merkez Bankası’nın bugün ne yaptığından çok ne diyeceği önemli idi. Faiz indirimine rağmen deseydi ki; benden buraya kadar. Enflasyon beklentileri iyileşene kadar faiz indirimine ara veriyorum. TL’de çok ciddi bir değer kazanımı yaşanırdı. 2022 yılının ilk çeyreğine bir vurgu var ama piyasaya yetmedi. Yetmeme nedeni de belli. Başkan Kavcıoğlu, Yatırımcı Toplantısı’nda net olmamak ile birlikte 2022 yılının ilk yarısına vurgu yapmıştı. Piyasa bunu duymak, metinde okumak istiyordu. Ama metinde iyi niyetle arasan bile altı aylık sürenin üç aya indiği görülüyor.
Yatırımcı açısından TL biraz daha kaybetti olmayan cazibesini. Eksi 6,5 olan net reel faiz eksi 7,5’e yükseldi. Yakında bu oranın eksi 15’lere geldiğini belki de geçtiğini göreceksiniz. Sadece bu bile vatandaşı döviz almaya itiyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati geçtiğimiz günlerde neyse ki “Çin Modeli” tartışmasına son noktayı koydu ve Çin Modeli diye tanımlanan modelin hedeflenmediğini söyledi. Çin Modeli tartışması nereden çıktı onu da hiç anlamadım ya neyse. Bazıları 18 ayda dönüşümün olabileceğini düşünüyorlar herhalde. Keşke okuyup araştırsalar. Çin bu dönüşümü ne kadar sürede yapmış? Çin’in yönetim modeli ile seninki aynı mı mesela? Diğer taraftan senin ölçek sorunun var kardeşim. Çin’deki fabrikanın üretim kapasitesi ile seninki bir mi? Ve hiç anlamadığım ve anlayamayacağım temel konu neden emeği ucuzlukta eşitlemeye çalışıyoruz. Neden Çin Modelini kendimize örnek alıyoruz da Alman Modelini almıyoruz mesela. Toplumun refahını daha yükseğe taşımayı amaçlasak daha iyi olmaz mı? Soruyorsun “Çünkü doğru model bu model, uygulanmalı” diyorlar. “Neden yirmi senedir bu modeli uygulamadınız da bugün uygulamaya karar verdiniz?” diye soruyorsun. Bu kulaklar “Kısmet bugüne imiş” cevabını duydu geçtiğimiz günlerde.
Diğer taraftan net rezervi eksi olan TCMB döviz piyasasına direkt müdahale ediyor. 14 TL’de seyreden bir dolar kurundan rahatsız olduğunu belli ediyor. Sonra dolar kuru 15 TL’ye geliyor bu sefer ortada Merkez yok. O gün niye müdahale ettin bugün niye etmiyorsun? Bir başka soru o kadar müdahale ettin üstüne kur 1,5 TL daha gitti. Ders almama konusunda mahiriz vallahi. Rekabet için TL’nin değer kaybetmesini istemiyor muyduk? O zaman müdahale niye? Bırak gitsin kur. Hani rekabetçi kur falan. İki hafta önce de yazdım TCMB’nin bu müdahaleleri ile istenilen sonucun elde edilmesi de zaten mümkün değil.
Özetle; kafalar karışık. Eylem ile söylem birbirini tutmuyor. Tutmayınca da böyle oluyor.
Kimse kusura bakmasın ya da isteyen buyursun baksın bu işler üzülerek veya kısmet diyerek çözülmüyor.