İklim krizinde atılan adımlara güveniyor muyuz?

İklim Kanunu görüşmeleri TBMM’de devam ediyor, ilk dört madde kabul edildi. Peki, kamuoyu iklim krizi ve sürdürülebilirlik çabaları için ne düşünüyor? Sadece bizde değil, tüm dünyada konuya şüpheyle yaklaşılıyor. Yeni bir çalışmaya göre hükümetlerin çevre konusundaki faaliyetlerine duyulan güven ortalama %52 iken, Türkiye’de gereken adımların atılmadığını düşünenlerin oranı %60 ile dünya ortalamasının üzerinde.

İçinde yaşadığımız çağın en karakteristik özelliklerinden biri öz değerine bakmadan popüler olanın peşine takılmaksa, ikincisi de “mış gibicilik” olsa gerek; demokrasiye inanmadığı halde geçer akçe olduğu için inanmış gibi yapanlar, iklim krizini gerçekten sorun olarak görmedikleri halde, popüler olduğu için sürdürülebilirlik çabası varmış gibi görünenler hep bu kategoride.

Çevre konusunda bunun adı sanı belli kavramı bile var literatürde malum; “greenwashing” diyoruz; yani “yeşil yıkama”.

Gerek ticari, gerek kamu kuruluşlarının ürün veya süreçlerinin, hedef veya politikalarının kapsamlı olarak ele alındığında öyle olmadığı ortaya çıksa da çevre dostu olduğuna bizleri ikna etmek üzere kullandığı aldatıcı söylem ve tekniklere yabancı değiliz.

Görünen o ki, dünyada da giderek daha çok insan kendisine söylenenlere şüpheyle yaklaşmaya, “Dur bakalım bu söylenenin ardında ne var?” demeye başlamış. Barem Pazar Araştırma ve Danışmanlık şirketi, global ortağı WIN ile birlikte 39 ülkeden 34 bin 946 kişinin katıldığı bir araştırmanın sonuçlarını paylaştı:

“Paraguay, Hırvatistan, Sırbistan, Peru ve Türkiye’de halkın önemli bir kısmı şirketlerin toplumsal sorumluluktan çok, kar odaklı davrandığını düşünüyor. Türkiye’deki katılımcıların yalnızca %7’si şirketlerin kurumsal sosyal sorumluluk ve sürdürülebilirlik çalışmalarını samimi olarak yürüttüğünü düşünüyor.’’

Anket, hükümetlerin çevre konusundaki çabalarına duyulan güvenin küresel çapta artarak 2024’te %44 iken, 2025’te %52’ye çıktığını gösteriyor.

Bence bu artış; esasen konunun göz ardı edilemeyecek, günlük hayatımızı etkileyen sonuçları nedeniyle medyada da daha çok yer bulması ve kamuoyunun gündemine girmesiyle bağlantılı… Yoksa iklim konusunda bir yıl içinde çok büyük adımlar atıldığını söylemek mümkün değil. Zaten bu araştırmaya katılanların %48’lik bir kesimi de hükümetlerin çabasını yeterli bulmadığını belirtmiş. Türkiye’de araştırmaya katılanlardan %40’ı hükümetin çevreyle ilgili gerekli adımları attığını düşünürken, %60’lık bir kesim bu görüşe katılmamış.

İKLİM KANUNU GÖRÜŞÜLÜYOR

Acaba bu yüzde 60’lık kesim, geçtiğimiz günlerde ilk dört maddesi TBMM’de kabul edilen İklim Kanunu için ne düşünüyor?

Aslında konu kamuoyu önünde şeffaf bir şekilde tartışılmadığı için insanlar neye itibar edeceğini bilmiyor olabilir. Son olarak Meclis’te kanun teklifi görüşülürken bir vekil, salonun boş olmasını ve geleceğimizi ilgilendiren bu kadar önemli bir konunun nasıl bu kadar kale alınmadığını görünce kürsüde susarak genel kurulu protesto etti. Yani biz yine pek bir bilgi edinemedik kamuoyu olarak.

Kabul edilen ilk dört madde genel olarak emisyon ticareti, karbon satışı, yetkili kuruluşların ortaya konması gibi konuları içeriyor. Ne yazık ki tüm tarafları ilgilendiren; biyoçeşitlilik, 2053 net sıfır emisyon hedeflerine nasıl ulaşılacağı, ara hedefler, iklim sorunlarının en zor durumda bırakacağı kesimlere verilecek destekler gibi konulara dair yeni bir söz yok.

2 Mart tarihli yazıda; “Birçok iklim uzmanı ve sivil toplum örgütünün görüşü, kanun teklifinin ülkemizi de derinden etkileyen iklim sorunlarına kapsamlı çözümler sunan bir politika geliştirmekten ziyade, yönetsel ve finansal yönden genel bir çerçeve oluşturduğu yönünde” demiştik. Bu konuda da kanun taslağında bir değişiklik olmayacak gibi görünüyor.

Bakalım bu İklim Kanunu, Türkiye’de sıcaklık artışını, kuraklaşmayı ve tarıma olan etkilerini, sel ve yangın felaketlerini, bazı bölgelerin yaşanamaz hale gelip göç vermesi sorununu çözebilecek adımların atılmasına yetecek mi? Yoksa “mış gibi”cilikle kalmayan zamanımızdan kaybetmeye devam mı edeceğiz, izleyip görelim.

Araştırma künyesi: 39 ülkede 34.946 kişiyle görüşülmüş. Türkiye’de BAREM tarafından CATI (Bilgisayar Destekli Telefon Görüşmesi) yöntemiyle Türkiye temsili bir örneklemde 775 kişi arasında gerçekleştirilmiş.

esin-cikolata.jpeg

Çikolatadan hafta sonu!

İstanbul önümüzdeki hafta sonu tatlı mı tatlı bir fuara sahne olacak; Antonio Bachour, Janice Wong, Gianluca Fusto, Joanna Artieda gibi dünyaca ünlü çikolata ve pasta şeflerinin konuk olacağı söyleşi ve demo alanları, pastacılık ve çikolata yarışmalarıyla Salon Du Chocolat,18-19 Nisan’da İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleşecek. Özellikle pastacılık tarafında eğitim alan öğrencilerin takip etmesinde yarar olan bir etkinlik ve dünyanın önde gelen çikolata, pastacılık ve fırıncılık ürünleri etkinliği olan Salon Du Chocolat ilk kez Türkiye’de gerçekleşiyor. İşin markaları bir araya getiren fuar kısmı bir yana, ancak yetenekli şefleri workshop’larda ve panellerde izlemek, yeni ürün ve teknikler konusunda bilgi edinmek için güzel bir fırsat.

esin-girit.jpeg

Girit kültürü Manavgat’ta

Manavgat Belediyesi, 24-26 Nisan tarihleri arasında “Uluslararası Manavgat Girit’ten Side’ye Kültür ve Lezzet Festivali”ni gerçekleştiriyor. Üç gün sürecek festivalde Girit kültürünün Side ve civarındaki izlerinin sürülmesi hedefleniyor. Side’de yaşayan Giritlilerin daha çok Hanya’dan gelmesi nedeniyle, festival hazırlıklarında Girit’in Hanya Belediyesi ile de iş birliği yapılmış. Festival süresince karşılıklı halk dansları ve halk müziği etkinlikleri, konserler, Girit Araştırmaları Sempozyumu kapsamında çeşitli oturumlar gibi çalışmaların yanı sıra, başta şef Maria Ekmekçioğlu olmak üzere çeşitli aşçıların ortak Girit yemekleri sunumları ve Side Kültür Evi’nde Nikos Kazantzakis’in (Kazancakis) dünyaca ünlü romanından uyarlanan kült film Zorba’nın özel gösterimi yapılacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Esin Sungur Arşivi