Uğur Temel
Hem uzun hem de işlevsel
Sevemedim bir türlü futbolun endüstrileşmesini… 80’lerin çocuğuyum ben. Benim için hafta sonu, futbol demekti. Alelacele yapılan derslerden hemen sonra, önce mahalle arasında yapılan çift kale ile başlardı futbol keyfi. Öğleden sonra- hemen hemen aynı saatlerde- başlayan futbol maçlarını radyodan dinlemenin zevki ayrıydı. Pazar günü oynanan maçlarla da hafta tamamlanırdı. Cuma ve Pazartesi maçları yoktu, bugünkü gibi…
Pazartesi akşamı oynanan maçlara alışamadım bir türlü. Endüstri haline gelen futbolun dayatması gibi geliyor bana. Futbolu seven; kendi takımı olmasa da pazartesi akşamı oynanan maçın tamamını ya da bir kısmını, seyrediyor bir şekilde. Maç tempoluysa sıkıntı yok da dün akşam oynanan Hatay- Trabzonspor maçının ilk yarısında olduğu gibi, durağan bir futbol varsa maç, “keçiboynuzu” gibi geliyor bana. Seyrediyorsun ama tat almıyorsun…
Dün gece Mersin’in ev sahibi olduğu, Hatay- Trabzonspor maçı tek devreliydi. 44. dakikaya kadar sahadaki yirmi iki kişi top peşinde koşuşturdu durdu. Bu koşuşturma, futbol oyununu andırıyordu sadece. Maçta pozisyon yok, gol girişimi yok, tempo yok, kale önü zenginliği yok… Bir işaret fişeği maçı hareketlendirecek belli, ancak o fişek bir türlü atılmıyor… İlk yarı bitmek üzereyken gelen Trabzonspor golü, beklenen işaret fişeği oldu… Bu gol, ikinci yarıda sahada futbol oynanacağının habercisi oldu.
Trabzonspor maça, geçen hafta Beşiktaş maçına başlayan on biri ile başladı. On bir aynıydı ancak taktik farklıydı. Bordo Mavili takım, geçen haftanın aksine, bekleyen taraf olmayı tercih etti. Trabzon’un uşakları, golü buluncaya kadar, pozisyon üretemedi, oyunu domine edemedi. Oyuna hâkim olan taraf, bir parça olsa da oynamaya çalışan, Hatayspor oldu. Trabzonspor’un tek planı; Onuachu’yu topla buluşturma ve 2.01’lik Nijeryalı forvetin, kanat oyuncularına servis yapmasıydı. Yani; doldur boşalt… Yani; ileriye şişirme… Bu planın ilk meyvesini, ilk yarı biterken 44. dakikada aldı Trabzonspor. Uğurcan kullandığı serbest vuruşla topu, 2.01’lik Onuachu’ya şişirdi. Kule, Visca’ya indirdi. Boşnak oyuncu da ceza alanına girerken plase ile ağları gördü. Hiç top oynamayan, rakibini kilitleyen, tipik deplasman takımı görünümündeki Trabzonspor devreye galip gitse de Bordo Mavili taraftarı memnun edemediğini bilmek için falcı olmaya gerek yok. Skorun, futbol oynamadan gelmiş olması Bjelica için yeterli olmuş olacak ki; ikinci yarıya hiçbir değişiklik yapmadan- hem taktik hem de oyuncu anlamında- başladı. Boyunun uzunluğu, işlevsellikle de birleşince Nijeryalı forvet Trabzonspor’u rakip sahaya taşımaya devam etti. Rakip ceza sahasını karıştırmaya devam edince de golünü attı.
Nedendir ve hangi akla hizmetle, Bjelica farkı arttırabilecekken, durmayı tercih etti. Oysaki; Hatayspor’un yedikleri gollere cevap vermek adına her türlü riski alacağını görmek için, “futbol uleması” olmaya gerek yok… İki haftalık iyi oyunu sonrasında fabrika ayarlarına dönen Enis Bardhi’yi çıkartıp, Trezeguet’i oyuna almak için, teknik direktörlük kursunu bitirmesen de olur. Abdülkadir’i çıkartıp Berat’ı da oyuna alarak orta sahayı daha dirençli hale getirmeyi düşünememiş olmak, mağlubiyeti getirdi. Kabul, Onuachu yoruldu… Buna rağmen Hatay stoperlerini çıkartmıyordu ileriye. Nijeryalı forveti oyundan çıkartmak, bu maça tek planla hazırlanan Trabzonspor’un intiharı olurdu… Nitekim de öyle oldu. 2.01’lik kule oyundan çıkınca, Hatayspor golleri buldu.
Elindeki maçı verdi Nenad Bjelica… Bu mağlubiyet hocaya yazar. İntihar etmek böyle bir şey işte… Kötü oynasa da kazanma alışkanlığını elde etmeye ihtiyacı vardı Trabzonspor’un. Büyük takım olduğunu hatırlamak için, seri galibiyetlere ihtiyacı vardı… Bjelica bunu düşünmemiş anlaşılan… Demek ki neymiş; Beşiktaş maçını Bjelica kazanmamış, Güneş kaybetmiş…