Anıl Özgüç
GAYRİRESMİ 2022 NOTLARI-1
“Saatsiz Muhalif Takvim”i yapmaya başlamamın ardındaki motivasyon, çocukluğumu ve gençliğimi paylaştığım, her sabah kahvaltı masasında o güne ait sayfasını bulduğum ve omletimi gönülsüzce didiklerken okuduğum “Saatli Maarif Takvimi”ne bir saygı duruşuydu. Bugün, üç yılı yaklaşan süredir yaptığım Muhalif Takvim’in bana çok şey öğrettiğini anlıyorum.
Sanırım öğrendiğim ilk ve en önemli şey, zamanının geçişini kavramaya yönelik olarak bir ayıklık geliştirmem. Kişisel tarihimde 2022, günleri saydığım ve yoğun bir bekleme pratiğinin içinden geçtiğim bir yıldı. Bu gün sayma ve beklemeler, her akşam başına oturduğum “Muhalif Takvim” le anlam kazandı. Takvimin yaprağına ait günün önemli olaylarıyla sıkça şaşırırken, Türkiye’nin absürtlükler almanağını da bir yere sabitlemek istedim.
Her yaprakta zamanın acımasızca geçtiğini tekrar hatırladım. Dostoyoveski’nin ölüm yıldönümü müydü? Ben bunu daha yeni yazmamış mıydım? Bana dün gibi gelen anın üzerinden bir yıl geçmişti oysa. Zaman ne kadar kesin çizgilerle sınırlanmışsa, insan zihni bir o kadar çarpıtıyordu geçen süreyi. Geçmek bilmeyenle, akıp giden arasında bir o yana bir bu yana savurulup duruyorduk.
İşte şimdi, tam da burada Haldun Taner’in, On İkiye Bir Var” adlı şahane öyküsünde, zamanın geçişini ve insanın bu geçişi algılamama inadını yazdığı paragrafa bakma zamanı.
“... Bir yılbaşı gecesi, Kadıköy vapurunun güvertesinde… Paltoma bürünmüş gidip ta buruna oturmuştum. Bir ara uyuklar gibi olup, birden silkindim. “On ikiye bir var” diye söyleniverdim. Çakmağı yakıp saate baktım ki; doğru… Saniye yelkovanı döndü, döndü, altmışın üstüne gelince çıt… Saat 11.59’ken, 12 oluverdi. Gün kadranında Çarşamba, yerini Perşembe ile değiştirdi. 31 Aralık çekilip yerini 1 Ocağa bıraktı. Saat, yılı göstermiyordu ama, 1952 bitip 1953 başlamıştı. Bütün bunlar, bir küçük an’ın marifeti. Hepsi şu ufacık yayın “tık” diye atıvermesi ile oluyor…
... Dakikalarının değerini biz ancak yılbaşından yılbaşına anlıyor, onların geçişini o gece -o da 11.55’ten 12’ye kadar- dikkatle takibediyoruz. O da neden? Aklımız sıra, geçen bir yılı kapayıp, gelen bir yılı açtıklarından. Yılbaşı geçince de yine alt kat kamaraya inip gazetemize dalıyoruz. Halbuki hangi günün hangi dakikası, bir eski yılı kapayıp yenisini açmıyor? Neden bu dikkati her günün her saatinde, her dakikasına, her saniyesine çevirmiyoruz?...”
“Muhalif Takvim”le günde bir kez olsun, zamanın geçişine tanıklık istemişim meğer. Artık 2022’yi kapatıp 2023’e girme zamanı. Bu yazıyla da 2022’yi tekrar hatırlamanın Sevgili Okur! O halde başlayalım.
Ocak (Kar, Dolar, Faiz, Enflasyon)
Covid-19 belası bitmek bilmiyor.
Hakan Ural, salgından kurtulmak için Bill Gates’in bulunduğu yerde yakalanmasını ve kapatılmasını istedi. Bill Gates ise “Kollara çip takmak bana mantıklı gelmiyor, bunu neden yapayım ki?” açıklamasını yaptı. Muhtemelen Hakan Ural’ın varlığından habersiz...
Yetmezmiş gibi yılın ilk gününden elektriğe de zam geldi. Cumhurbaşkanı teorisinde direniyor, “Bu can bu bedende oldukça faiz sebep, enflasyon neticedir” demeye devam ediyor. “Doların köpüğünü aldık, sırada enflasyonun köpüğü var” diye de ekliyor. Erzurum Belediye Başkanı da kendini ekonomist ilan etti. Alanı ekonomi olanların sayısı bir kişi arttı. Hayırlısı!
Bazı gazeteler zam demeden zam haberi yazmayı başarabiliyor. Neyse ki Akit gazetemsisi çözümü bizlerle paylaştı. Soğan ekmek yersek enflasyondan etkilenmeyeceğiz, böylelikle hem bağışıklığımız güçlenecek, hem de soğan kabuğu yakarak ısınacağız. Bir taşla üç kuş, aşk olsun Akit!
İktidarın küçük ortağı Devlet Bahçeli, canını sıkan her yerin kapatılmasını istiyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun derhal Allah’tan özür dilemesi gerektiğini söylerken, arada Sezen Aksu’ya da laf çarpmayı ihmal etmiyor: “Serçeysen serçeliğini bil, kuzgunluğa heveslenme”
“Şakkadanak” çıkışıyla bilinen ekonominin kadim trolü Necmettin Batırel, doların Mart sonunda 9,5 TL olacağını öngördü. Elimizdeki dolarları satıp kurtulmamızı salık veriyor. (Neyse ki biz şu an 31 Mart itibariyle doların 16,37 TL olduğunu biliyoruz) Kendisi bu müthiş öngörüsünden üç gün sonra Cumhurbaşkanı’nın hayata geçirdiği emsalsiz ekonomik modelin Nobel Ekonomi Ödülü’ne layık görülmesi gerektiğini de söyledi.
Vatandaş aç ama açlığının ne kadar farkında? Saç baş yolduran sokak röportajlarından birinde bir adam “Üzerimdeki ceketi çöpten aldım, ekonomi kötü olsa böyle bir ceketi çöpte bulamazsın” dedi. Üzerine söylenecek söz aramak boşuna gibi görünüyor.
Çaresizlikten mi, ahlaki çöküntüden mi, hukuksuzluk ya da cezasızlık ikliminden midir bilinmez, bir acayip hırsızlık olayları yaşanmaya başladı memlekette. Uşak’ta kaldırım taşları ortadan kayboldu. Yüz elli kamyon kaldırım taşının çalındığı, ardından da satıldığı iddia ediliyor. Kırklareli’de bir adam, karayollarındaki bariyerleri çalarken fotokapana yakalandı. Trabzon’da bir mermer ustası mezar taşlarını çaldı, aman canım, şeytana uymuştu. Levent’te bir yolcu ise İstanbulkart bakiyesinin yetersizliğine sinirlenince yangın söndürme tüplerini çalarak kaçtı.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı yılın icraatına imza atarak uluslararası yazışmalarda “Turkey” yerine “Türkiye” ifadesinin kullanılması gerektiğini söyledi.
Yılın ilk ayında tek gündemimiz elbette ekonomi değildi.
Mesela Mahmut Tuncer, karısının botoks yaptırdıktan sonra Halil Ergün’e benzediğini söyledi. Tam kimin için utanmamız gerektiğina karar vermeye çalışırken Halil Ergün, “Bazıları beni “”Yetmez Ama Evet”çi olarak suluyor, ama ben “Yetmez” demedim, doğrudan “Evet” dedim” diyerek bize kendini hatırlatıyor.
Kar yağışı tüm hızıyla sürüyor. Kar başlayınca kardan adam zulmü de gecikmedi. Kardan cemmat yapıp kardan adamı musalla taşına yatırarak cenaze namazı kıldıran imamlar mı istersiniz, atkı ve beresi çalındıktan sonra darp edilen kardan adamlar mı? İstanbul Havalimanı’nda turistler iptal olan seferler nedeniyle perişan. “We need hotel” diye bağırmaya başladılar bile. Neyse ki bu küçük protestoya çevik kuvvet müdahale etti de Türk misafirperverliği uluslararası platforma tekrar taşınmış oldu. Ankaralılar ise yoğun kar yağışı ile oyalanıyor. Yirmi dört saatte 205 bin Ankaralı, kar küreme aracı izlemiş. İnsan neden iş makinesi izler ki?
Şubat (Elektrik Zammı, Boş Baklava, Ay’a Seyahat)
Şubat ayının ilk günlerine, çoğu icadın AKP tarafından yapıldığını öğrenerek başladık. Cumhurbaşkanı “Sizin hayatınızda mum vardı mum, gaz lambası vardı, gaz lambası!” dedi. “Sizin hayatınız” derken sanırım bizi kastediyordu. Ödemekte çok zorlansak hatta bazen ödeyemesek de elektriğimiz vardı çok şükür. Kemal Kılıçdaroğlu, elektrik zamları geri çekilene kadar hiçbir faturasını ödemeyeceğini açıkladı. Cumhurbaşkanı ise ısrarlıydı, ona göre, Türkiye vatandaşına en uygun fiyatlı doğalgaz ve elektriği sunan ülkeydi.
Elektriğimiz vardı olmasına ama karnımızı doyurmakta zorlanıyorduk sanki. Erzincan’da bedava dağıtılan sucuk ekmek sırasında izdiham yaşanınca birkaç vatandaş ezilme tehlikesi atlatmış, geçen yıl Sevgililer Günü’nde kendisine kocası tarafından sıvı yağ hediye edilen kahraman ev kadını, bu yıl kocasını bir restorana götürerek bir bidon benzinle karşılık vermiş, boş baklava (19.90 TL/kg) ve boş tost (ekmek, biber, ketçap, 2 TL) gibi ürünler dolaşıma girmiş olsa da yaşam sevincimizi kaybetmemiştik. Zaten zamların da pahalı elektriğin de sorumlusu muhalefet değil miydi? Ahmet Çamlı (Yeliz) hayat pahalılığının nedeni olarak CHP’yi gösterirken, bir başka AKP milletvekili ise elektriğe ödediğimiz gerçeküstü faturaların sorumlusunun muhalefet ve muhalefetin geçmişteki ihmal ve hataları olduğunu söylemişti. (Geçmiş 20 yıl öncesi olsa gerekti.)
Bu karmaşada YÖK üniversite giriş sınavında barajı kaldırıverdi. Barajsız bir sınavın rekabet ve kalite ortamını arttıracağını düşünüyordu. Bu konuda şüphelerimiz vardı elbet, bilime çok ihtiyaç duyacağımız günler yakındı. Cumhurbaşkanı en kısa zamanda “Milli ve özgün roketimizle Ay’a sert iniş yapacağımızı” açıklamıştı çünkü. Hem gururlu, hem kaygılıydık.
Nihayet Tarkan’ın beklenen şarkısı “Geççek” müzik piyasasında, biz de “Geççek mi acaba?” diye birbirimize bakıp duruyoruz. “Düş babam artık, düş yakamızdan” Cevap gecikmeden geldi, Hakan Ural sunduğu programda şarkıya misilleme olarak Mehter Marşı çaldı. Olsundu, o da böyle biriydi işte.
Şubat ayına noktayı Melih Gökçek koydu. Ondan bile beklemediğimiz kadar saykodelik bir konuşma yaptı. Kiminle mi? Stephen Hawking’in balmumu heykeliyle. Elini balmumu Stephen’ın omzuna koydu “Nasılsın, nasıl öbür taraf? Kendini çok büyük zannediyordun. Bak girdin toprağın altına” diyerek gelmiş geçmiş en büyük iki teorik fizikçiden birine kabir azabı yaşattı.
Bu anın üstüne ayı noktalamak gerek sanırım.
Mart (Ay çiçek yağı, “Giderlerse gitsinler!”, Nureddin Nebati)
Covid-19 bitti mi sandınız? Yanılıyorsunuz. Mart, 206 ölü, 49.792 vaka ile başladı. Ama hep birlikte her şey normalmiş gibi davranıyoruz. Fahrettin Koca yine gizemli konuşuyor.” Yarın 18.00’de bir açıklamayla karşınızda olacağım” Elimiz yüreğimizde bekliyoruz.
Rusya, Ukrayna’ya saldırdı. Savaş tüm hızıyla sürüyor. Dünya savaştan çok olumsuz etkileniyor. Antalya Konyaaltı’ndaki Dostluk Parkı’nda bulunan matruşkalar, bir grup genç tarafından bıçaklandı. Belli ki bu tür bir cinnet hali, bizim memleketin portakal bıçaklayıp Iphone parçalayanlarıyla sınırlı değil, Tarkovski’nin dört filmi IMDB Top 250 listesinden çıkarıldı. Akıl tutulması yayılıyor.
Elektrikten sonra ay çiçek yağı da akıl dışı bir fiyata ulaştı. Emniyet, ay çiçek yağı ile ilgili sosyal medyada provokatif paylaşımlar yapanlar hakkında soruşturmaya girişti. Yetmişli yıllara döndük sanki, herkes yağ almak için marketlere koşuyor. “Yağ izdihamı” sonrası internette, 18 litrelik teneke ay çiçek yağı 36 ay taksitle satılmaya başlandı. Ordu’da bir çelik kapı satıcısıysa yağ stokçularına kampanyasıyla tepki gösterdi. “Bir çelik kapı alana beş litrelik yağ hediye!” Devlet Bahçeli’den kamyon arkası yazısı kıvamında cevap gecikmedi. “Yağsız yemek olur, yarınsız Türkiye olmaz.”
Cumhurbaşkanı “Varsın doktorlar gidiyorlarsa gitsinler, biz de üniversiteleri yeni bitiren doktorlarla yola devam ederiz” dedi. Kalakaldık. Hatta bir vatandaş (C. B.) “Dünya Sağlık Örgütü protokollerini uygulamak için doktor olmaya gerek yok, aynı işi hasta bakıcı da yapar” dedi. Akıl dışı açıklamaları akıldan yoksun savunanlar ortaya çıkmakta yine gecikmedi. (Bkz:Trol tanımı)
Bu ayın kahramanı belli ki Nureddin Nebati, ağzından bal damlıyor. Her şey çok güzel, hep çok yakında gelecek harika haberler var, bu ülkede genç olmak, kadın olmak harika vs. “TL daha kötü durumda olmaz, rahat olun” bile dedi. Çok rahatladık.
Hiç bir olumsuzluk bize neşemizi kaybettiremedi. Ümraniye’de yoğun kar yağışı nedeniyle yolda kalan bir belediye otobüsünün içindeki yolcular, otobüsü hareket ettirmek için çareyi zıplamakta buldu. Datça Belediyesi ise Marx’ın doğum gününü kutlamak istedi, her sakallıyı Marx zannettiklerinden olsa gerek, sosyal medya paylaşımlarında Suavi’nin fotoğrafını kullandılar.
Musafa Sarıgül TikTok’u keşfetti ve nesnelere vurmaya başladı. Önce bir buzdolabı yumruklarken görüntülenen Sarıgül, ardından katıldığı TV programında önüdeki masayı ardından da Ayaşlı bir kasabın sırtını yumrukladı.
İflas edenlerin kurduğu “Tüm İflas Eden Mağdur Esnaf Derneği” Mart ayında iflasını açıkladı. Bu ay için fazla söze gerek yoktu, Mart ayı böylelikle kapandı.