Anıl Özgüç
GAYRİRESMİ 2021 NOTLARI
Haldun Taner, “Onikiye Bir Var” adlı müthiş öyküsünde, neredeyse doğduğu günden beri içinde şaşmaz bir saat çalışan bir adamı anlatırken, okura zaman kavramını sorgulatır. Ona göre insanoğlu zamanın ve onun geçişinin farkında değildir. Kahraman bize şöyle der: “Dakikaların değerini biz ancak yılbaşından yılbaşına anlıyor, onların geçişini ancak o gece – o da 11.55’den 12.00’a kadar- dikkatle takip ediyoruz. O da neden? Aklımız sıra, geçen bir yılı kapayıp gelen bir yılı açtıklarından…
Hâlbuki hangi günün hangi dakikası, bir eski yılı kapayıp yenisini açmıyor? Neden bu dikkati her günün her saatine, her dakikasına, her saniyesine çevirmiyoruz?”
Eylül (Diyanet İşleri, Filenin Sultanları, Günaydın)
Diyanet İşleri Başkanlığı protokolde 52. sıradan 12. sıraya yükselerek kayda değer bir sıçrama yapıyor. Bu kurumun başkanının her konuda fikrini rahatça söyleyebilmesinden, bu sıçramanın kokusunu almıştık zaten. Daha biz ne olduğunu anlamadan bir baktık ki, adli yıl açılışı dualarla yapılıyor, sahnede Cumhurbaşkanı, Diyanet İşleri Başkanı ve Yargıtay Başkanı yan yana yeni adli yılın hayırlara vesile olmasını dilerken, kuvvetler ayrılığı ve hukukun da ruhuna rahmet okunuyor.
Diyanet İşleri Başkanı ara ara daha da coşkulu açıklamalar yapıyor. Bu ay gençlere “Kul olduklarını” tekrar hatırlatıyor. Ardından da “Günaydın demek cahiliye dönemi âdetidir” diyerek çıtayı yükseltiyor.
Dışişleri Bakanı da tuhaf bir cümle kuruyor. “Biraz para vereyim de Türkiye göçmenleri tutsun anlayışı şu an işlemez…” Daha önce işliyor muydu?
Boğaziçi, Melih Bulu’nun ardından yine bir gece yarısı atanan Naci İnci’nin oturduğu rektörlük binasına da arkasını dönerek direnmeye devam ediyor. Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öğretim üyeleri, akademik yıl açılışı için 1.5 tonluk kavanoza turşu kuruyorlar. Bizim zamanımızda açılış dersi olurdu. Akademinin kafası karışık.
Memlekette delice şeyler olmaya devam ediyor. Bir adam Devlet Bahçeli’nin yanında Devlet Bahçeli taklidi yapıyor. Devlet Bahçeli olan biteni hiç kıpırdamadan apatik bir tavırla izliyor.
Adıyaman’da tek yumurta ikizleri tek yumurta ikizleriyle evlenirken (korku filmi olabilir mi bu?), Kosova’da bir erkek hastanın midesinden ameliyatla Nokia 3310 çıkarılıyor. Bu model antika piyasasında ciddi fiyatlara satılıyor.
Hasandağı’ndan havalanan bir Macar paraşütçü Niğde’de bir patates tarlasına düşüyor. Ertesi gün tarlanın sahibi çiftçiyle birlikte yamaç paraşütü yapıyorlar.
Aşı karşıtları canımızı sıkmaya devam ediyor. (Gerçekte kendi canlarını sıkıyorlar ama bunun farkında olamayacak kadar aymazlar) İstanbul Havalimanı’na balayına gitmek üzere gelen çift ne yazık ki beraber uçağa binemiyor. Damat aşısız olunca gelin balayına tek başına gidiyor. (Gerçi en güzeli) Bir başka aşı karşıtı ise aşı ile İlluminati’yi birbirine bağlıyor. Bu İlluminati her şeye kolayca bağlanabilen enteresan bir kavram.
Fatih Erbakan ise aşı olmadığını, aşının üç kulaklı ve beş gözlü yaratıklar doğmasına neden olacağını söylüyor. Akıl fikir diliyoruz.
Tek mutlu olduğumuz anlar Avrupa Voleybol Şampiyonası izlediğimiz anlar olabilir. Sürekli bölen ve ayrıştıran bir iklimin içinde yaşamaktan yorgun ruhumuz, bir arada aynı şeyi hissetmenin hazzını yaşıyor. Kadın Milli Voleybol Takımı Avrupa üçüncüsü oluyor ve biz kendimizi nicedir hissetmediğimiz kadar iyi hissediyoruz. Minnettarız.
Norveç’in kuzeyindeki Svalbard Takım Adası’ndan İrlanda’ya kadar bir buz parçası üzerinde geldiği tahmin edilen Wally isimli şişman mors, güneşlenmek için girdiği teknelerin batmasına neden oluyor.
New York’ta şiddetli yağışlar sırasında insanlar suyun içinden kurtarılmaya çalışırken, bir kişi nargile tüttürürken görüntüleniyor. Kuşkusuz ki bir Türk…
Bu şişman morstaki rahatlığa ve selin ortasında nargile içen adamın aymazlığına ihtiyacımız var.
Ekim (Kendini Arayan Adam, Kurutulmuş Mango, Taşfırın Erkeği, Taksi)
Bursa’da kayıp bir adam, arama kurtarma ekibine katılarak “kendini arıyor” Bunun kadar çekici haber az bulunur, bu yüzden kendini arayan adam “Dünya umurumda değil” dese de dünya basınının da gündeminde yer buluyor.
Açlık sınırında dolaşıyoruz, bunu fark etmemiz için alanımızın ekonomi olması gerekmiyor. Cumhurbaşkanı bize katılmıyor, çünkü onun alanı ekonomi. Hafta sonu Tarım Kooperatifi marketine gidiyor, biraz abur cubur alışverişi yapıyor, kasada ödediği para 1002,47 TL. Fiyatları “gayet makul” buluyor. Cumhurbaşkanının eşi Emine Hanım da bazı mutfak tasarruf önerilerini bizimle paylaşıyor. Bunlardan biri “Mangoyu saklamadan önce kurutmamız” yönünde.
Devlet Bahçeli bu ay da tuhaf cümleler kurma hakkını kullanıyor. “Teröre yardım ve yataklık yapan kebapçıların işsizlikte payı vardır” Biz bu cümlenin ne demek olduğunu anlamaya çalışırken Adana Kebapçılar Odası Başkanı’ndan cevap gecikmiyor. “Terörist olma sırası şimdi de bizde mi?”
Sivas’ta yaşayan “Japon” adlı muhabbet kuşu neden “Ölürüm Türkiyem” şarkısını söylüyor?
İlahiyatçı Mehmet Okuyan “Cennetteki huriler arkadaş olarak var, cinsel birliktelik için değil” diyor. Memleketin en az yarısı bu dünyadan umudunu kesip öte tarafa bel bağlamıştı. Açıklamayla iki dünyada da gün yüzü görmeyeceğimiz anlaşılıyor.
Nobel Edebiyat Ödülü sahibini buldu. Nobel Ödülleri’nin özellikle edebiyat alanında olanı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de her zaman ilgiyle takip ediliyor. Ödül Zanzibar asıllı Abdulrazak Gurnah’a gidiyor. Kendisini tebrik etmek isteyenler arasında hepimiz gibi Borçka Belediyesi de var. Ancak belediye tebrik mesajında, yazarın fotoğrafı yerine Morgan Freeman’ınkini kullanıyor. Canım Borçka Belediyesi!
Bilim insanları, Ruanda’da vahşi dağ gorillerinin Covid-19’dan sosyal mesafe kurallarına uyarak korunduğunu saptıyorlar. Bir vahşi dağ gorili kadar olamadık.
- Antalya Film Festivali’nde “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü alan Nihal Yalçın, ödül konuşmasını yaparken arkasında duran “Taşfırın Erkeği Tamer Karadağlı” tuhaf hareketler yapıyor. Devlet Bahçeli de bizi şaşırtmayarak ertesi gün “Taşfırın Adamı”na destek vermek üzere kendisine telefon ediyor. “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır.”
İstanbul’da taksiye binmek bir mucize haline geliyor. Kaldırımdan giden taksiler mi ararsınız, taksi kendisini almadığı için kaputun üzerine çıkıp tepinen yolcular mı? Taksiye binebilmek için hepimizin Arap kılığına girmesi gerekiyor.
Kasım (Ekonomi, Çeyrek Altın, Nusr-Et)
Oxford İngilizce Sözlüğü yılın kelimesini açıklıyor: “Aşı” Buna kimin itirazı olabilir.
Hepimizin gerginliğimizi atmaya ihtiyacı var. “Stres Koçu” adını onaylatarak Türkiye’nin ilk tescilli dayak yiyen adamı, tam 11 yıldır stresli insanların tekme ve tokatlarıyla geçimini sağlıyor. Ama dünyada daha ağır stresler de var.
New Jersey’de bir kadın biyolojik babasının sperm bağışçısı olmasından dolayı elli kardeşi olduğunu öğreniyor. En büyük korkusunun kardeşlerinden biriyle gönül ilişkisine girmek olduğunu açıklıyor. Zor tabii!
Kafaların karıştığı, ideolojilerin sınırlarının bulanıklaştığı bir dünya bu. Vietnamlı komünist Bakan’ın Nusr-et’in elinden 1.540 sterlinlik et yemesi haliyle kendi ülkesinde epey tepki topluyor. İki gün sonra anlıyoruz ki Vietnamlı komünist Bakan, Nusr-Et’e gitmeden önce Marx’ın mezarını ziyaret etmiş.
Fransa’da canlı yayında “Macron istifa!” diyen kişi Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde tedavi altına alınıyor. Olsun, Silivri’den iyidir.
Doların başına bir ay sonra gelecek gizemli olaylar silsilesinin ilk işaretleri geliyor. “Ekonomide sorun var” sözlerine Cumhurbaşkanı’ndan yanıt gecikmiyor. “Abartıyorlar!” Bahar Candan ülke ekonomi politikaları içerisinde görev almak istediğini söylüyor. Müthiş de bir fikri var. “Asgari ücret alanlar, dolarla alışveriş yapmasın” Böyle ekonomiye böyle Bahar Candan.
Mehmet Barlas zaman zaman yaptığı tuhaf açıklamalarına bir yenisini ekliyor. “Kemal Kılıçdaroğlu’nu verelim, Fetullah Gülen’i alalım” Benim daha iyi bir fikrim var. “Mehmet Barlas’ı verelim, hamburger menü alalım.”
Dolar yükselmeye başladı. AKP’li Özkan kur ile ilgili tuhaf bir savunma yapıyor. “Doların değeri ile ilgili Japonya bir mukayese yapıyor mu?” Hep beraber ağlamak istiyoruz.
Gecelerimiz Resmi Gazete beklemekle geçiyor.
Aralık (Dolar, Halk Ekmek, Nureddin Nebati, Kestane Balı)
İstanbul’da simit 3,5 TL oldu. Batıyoruz.
Dolar hız kesmeden yükseliyor. Gözümüzün önünde devalüasyon oluyor. Öylece durup bakıyoruz. Dolarım, dolarsın, dolar, dolarız, dolarsınız dolarlar…
İBB’nin Halk Ekmek büfelerinin önünde uzun kuyruklar var. İnsanlar kış kıyamette biraz daha ucuz ekmek alabilmek için bu kuyruklarda saatlerce bekliyorlar. AKP’li bir meclis üyesi bu kuyrukları gerçek bulmadığını söyleyiveriyor. “Bunların hepsi fotoğraf vermek ve negatif bir algı yaratmak için” diyor. Sarayla zemin arasındaki makas her geçen gün açılıyor.
1 Leva 8 TL olunca Bulgaristan’dan Edirne’ye akın akın alışveriş kafileleri geliyor. Paramız pul oldu. Her uykuya yattığımızda biraz daha fakir kalkıyoruz. Yaşam şartları her geçen gün ağırlaşıyor. Sosyal medyada, memlekette yaşanan tüm olumsuzlukları bir şekilde espriye çeviren iklimin de tadı kaçtı. Canımız sıkkın.
Karısını aldatıp başka bir kadına giden bir adam, kadıncağız Esra Erol’da saçını başını yolarken tüm pişkinliği ile konuya “Kestane balının diyarı Zonguldak’tan herkese selamlar” deyince sinirlerimiz gevşiyor. Umudumuz bu pişkinliğin, bu rahatlığın birazının da olsa bize ulaşması, ama bu seviye için Master Class gerekiyor olabilir.
Bu yaşadıklarımızla delirmemek işten değil. Gerçi küçük ve münferit bazı delirmeler da yaşanmıyor değil. İzmir’de bir vatandaş atıyla birlikte evinin balkonuna çıkıyor ve sokağa sesleniyor. “Ben Çaka Beyliği’nden geliyorum. Gerekiyorsa savaşmaya hazırım, bu düzen değişecek!”
Yine de iyi şeyler olmuyor değil. Metin Feyzioğlu nihayet gidiyor. Türkiye Barolar Birliği yeni başkanını seçiyor. Bunca hasardan sonra Çaka Beyi’nin dediği gibi düzen kolay değişmiyor. Küçük adımlar ve sabır gerek.
Cumhurbaşkanı hepimize selam ve dua ile çağrıda bulunuyor. “Yastık altını çıkarmanız gerek” Bırakın altını yastık kaldı mı, emin değilim. Market çalışanları fiyat etiketi değiştirmeye yetişemiyor.
Bakan Varank’ın uzaya gitme söylemindeki inadını hiçbir şey etkilemiyor. Bu sefer de “Aya yumuşak iniş yapacağız, bu kez kesin yapacağız” deyip duruyor.
Diyanet İşleri Başkanı’ndan yeni bir çıkış geliyor. “Sanal âlemin cazibesine kapılıp, kendimizi kaybetmişiz” Kendimizde olmadığımız kesin ama sebebi sanal alem olmasa gerek.
Ve bir gece 18 TL’yi bulan dolar 11 TL’ye düşü düşüveriyor. Sabah bir kalkıyoruz ki Nureddin Nebati’nin gözleri pırıl pırıl parlıyor.
Ama tuhaf bir iyimserliğe sahip insanlarız biz. Haksızlıkla, hukuksuzlukla, salgınla, şiddetle, cinayetlerle, mafyayla, dolar kuruyla, sanal evrenle, kripto parayla, açlık sınırıyla mücadele eden irademizi kaybetmemeyi umuyoruz. Yeni yılı hoşluklarla karşılama inancımız hala var. Direnmek için gücümüz de.
Bir yıl böyle geçip gidiyor.
Herkese mutlu bir yıl diliyorum.